Güncelleme Tarihi:
NIKE Türkiye, Kıbrıs, Yunanistan, İsrail ve Güney Afrika’dan oluşan Güney CEMEA Bölgesi eski başkanı ve şu anda İstventures Yatırım’ın Yönetim Kurulu Başkanı olan Zafer Parlar, uluslararası şirketlerdeki deneyimlerini aktardığı, ‘İş’te Türk’ kitabında, “Türkler ve Amerikalılar belli açılardan iş hayatında birbirine benziyor. Her iki kültürde ‘gaz’la çalışır. Doğru teşvik kelimelerini kullanarak motive etmek anlamında kullanılan gaz vermek Türkler söz konusu olunca işe yarar. Ancak özellikle Kuzey Avrupalılarda bu tür motivasyon yöntemleri etkili olmaz. Kuzey Avrupalıları teşvik kelimeleriyle gaza getirmek zordur. Coşkulu müzik eşliğinde yapılan sunumlar, anlatılan hedefler abartılı bulunur, hemen rakam sorarlar” dedi.
Ana şirkete gönderdiler
2000 yılında Nike Türkiye’yi kurduktan sonra bölge başkanlığına kadar yükselen Parlar, kariyerinin en iyi döneminde içindeki girişimcilik ruhunu tatmin etmek için profesyonelliği bırakıp kendi işini kurmayı tercih etti. Şu anda İstventures ile yeni kurulmuş veya büyüme potansiyeli olan şirketlere yatırım yapan ve üst düzey yöneticilere uluslararası iş kültürü konusunda danışmanlık yapan Parlar’ın, Türkiye’yle iş yapan uluslararası şirket yöneticilerine ve yurtdışıyla iş yapan Türk yöneticilere yönelik yazdığı kitabı yoğun ilgi gördü. Parlar, “İngilizce ve Türkçe yayınlanan kitap piyasaya çıkalı 20 gün oldu ve böyle bir ilgi beklemiyordum. Biz de şaşırdık, sonra öğrendim ki bazı uluslararası kuruluşlar toplu olarak alıp burada yabancılarla çalışan Türk yöneticilerine ve yurtdışındaki genel merkezlerine, Türkiye’yle iş yapan çalışanlarına gönderiyormuş” diye konuştu.
Türklerle iş yapmak zor
İş kültüründe ‘doğru’ ile ‘yanlış’ diye kesin ayrımların olmadığını belirten Parlar, şunları söyledi: “Her kültür kendi içinde doğrudur. Çünkü her kültür kendi kuralları ve dinamiğini yaratır. Örneğin Türkler aynı anda birçok işi yapabilirler. Bir yönetici asistanı aynı anda hem telefonda konuşup, hem kargo zarfı doldururken bir yandan da kendisine sorulan bir soruya telefondakini bekleterek cevap verebilir. Bu pararlel iş süreçleri olmazsa sıkılırız. Oysa bir Kuzey Avrupalılar tek ve mükemmel iş süreçlerine odaklanırlar. Örneğin bir siparişin gönderisini tamamlanmadan diğerinin paketlenmesini başlatamazsınız. Bu konudaki ısrarınızı hiç anlamazlar ve Türklerle çalışmak çok zor değerlendirmesini yaparlar. Türk tarafı ise, aynı şeyi Avrupalı şirket için düşünür aynı anda üç iş yapınca birini zamanında bitirir diğerlerini doğal olarak terminlerinde sonlandıramayız. Aslında bu çatışmaları çözmenin çok basit yöntemleri vardır.”
‘Beni anla’ diye yazdım
Türkiye’nin uluslararası yatırımcılar perspektifinden bakıldığında yatırım ortamının son yıllarda oldukça iyileştiğini kaydeden Parlar Türkiye’de iş yapma kültürüne yönelik böylesi bir kitabı neden yazdığını şöyle anlattı: “Üniversitede kültürlerarası iş yapma konusunda bir akademik çalışma yapmıştım. Ondan sonra hep sayıları değişen farklı ülkeleri, kültürleri yönetme deneyimim oldu. O dönemden beri iş hayatındaki kültürel farklılıkların işin performansına yansıması ilgimi çeken bir konuydu. Bu konuda bir dönem Turkish Daily News gazetesinde yabancı yöneticilere yönelik köşe yazıları yazdım. Türkiye’ye gelen yabancı şirket ve yönetici sayısı her geçen gün artıyor. Dolayısıyla birbirini anlamayan ya da yanlış anlamaların olduğu iş ortamlarının da sayısı artıyor. Bu kitabı Türkler okusun ve yabancı yöneticilerine ya da iş yaptığı şirketlerin sahibine ‘beni anla’ diyerek hediye etsin amacıyla yazdım. Hem İngilizce hemde Türkçe olması o yüzden. Ön kapakdan Türkçe, arka kapakdansa İngilizce okunabiliyor. Bir yabancı okuduysa o da ‘beni anla’ diye Türk çalışanına ya da iş yaptığı Türk şirketinin sahibine hediye edebilir. Yabancı yöneticiler yalnız olmadıklarını görmek için daha Türkiye’ye gelmeden bu kitabı okuyabilirler.”
Ekspatlar 3’e ayrılır
ZAFER Parlar, Türkiye’de görev aldığı son 5 yılda yaklaşık 100 ekspatla (yabancı yönetici) yakından çalıştığını belirterek, bu süreçte yaptığı gözlemlere dayanarak kitabında ekspatları 3 kategoriye ayırmış. İşte 3 gruba ayrılan ekspatlar ve özellikleri:
Kendini mesih zannedenler: Bunlar en sevilmeyenler. Etrafındaki herkese bildiklerini öğreten ortalama düzeyde yöneticilerdir. Pek bir ilişki geliştirmeden buradaki sürelerini tamamlayıp büyük ihtimalle aynı seviyede benzer bir ülkeye giderler. Trafikten siyasete, altyapıdan iş kültürüne kadar neredeyse her konuda Türkiye’yi eleştirip dururlar.
Kolay uyum sağlayanlar: Bunlar dünya vatandaşlarıdır. Genelde Türkiye ikinci ya da üçüncü duraklarıdır. Daha ülkeye ayak basmadan o ülkeyle ilgili okumaya başlarlar. Birkaç kelime olsa Türkçe öğrenirler. Ülke içinde seyahat ederler, kültürü keşfetmeye çalışırlar. Kendi yöntemlerini aktarırken, bir yandan da şirketin yıllar içinde geliştirdiği yöntemleri dikkate alırlar. Bunların çoğunun daha iyi pozisyonlarda geri döndüklerini gördüm.
Günü yaşayanlar: Genelde yerel kültürle fazla temas kurmadan günlerini geçirirler. Bu tiplerin parlak kariyer hamlelerine şahit olmuşumdur. Genelde yerel operasyonların geleceğine fazla bakmadan, sonuç odaklı çalışırlar. Uzun vadede piyasanın nasıl etkileneceğinden çok kendi hedeflerine ulaşmanın yöntemlerini geliştirirler.
Patron taşınırken elim boş gitmeyeyim bari
PATRONUN bir ricasına farklı kültürlerden gelebilecek cevapları da anlatan Zafer Parlar kitabında şunları yazıyor: “Patronunuz ‘Bu pazar günü taşınıyorum, kim bana yardıma gelebilir’ diye sordu. Buna Türk’ün vereceği cevabın arkasında sadece bir terfi beklentisi yoktur. Türkiye’de birbirine yakın pozisyonlarda, aynı ekip içinde çalışıyorlarsa, insanlar ailecek de görüşürler. Aralarında bir dostluk oluşur. Dolayısıyla böyle bir ricayı kırmak ayıp olur. Yardıma gitmenin ardında bir terfi beklentisi yoktur, ayıp olmasın diye gidilir. Siz çocukken, babanıza, öğretmeninize, ‘hayır’ der miydiniz? Asla!”
Parlar aynı soruya farklı kültürlerden gelebilecek yanıtları şöyle sıralıyor:
Çin: Elbette, bizi güçlü kılan emir-komuta zinciridir.
Almanya: Ne cüretle bana böyle saçma bir soruyu sorabiliyor.
Hollanda: Rüyasında görür.
Amerika: Acaba insan kaynaklarına şikayet mi etsem.
Japonya: Tabii ki yardım ederim. Ustam ve ben bir hayat boyu birbirimize bağlıyız.
Fransa: İşimin ve hayatımın ne kadar acınası olduğunun bir kanıtı daha.
İspanya: Nakliyeciler niye yapmıyor ki?
Türkiye: Elim boş gitmeyeyim bari. Çalışırken yemek hazırlamak için vaktimiz olmaz. En iyisi yiyecek bir şeyler götüreyim.