Güncelleme Tarihi:
Türkiye Bankalar Birliği, şirketin açıklamalarının en kötü varsayımlara dayalı senaryoların ürünü olması nedeniyle temelsiz olduğunu, son dönemdeki toparlanmayı dikkate almadığını, Türkiye’nin kendine has özelliklerini ve gücünü, bankacılık sektörünün tecrübesini ve reel sektörün dinamizmini yansıtmadığını bildirdi. Bankalar Birliği’nin açıklamasında şunlara yer verildi: “Bankacılık sektörünün aktif kalitesinin ölçülmesi ve raporlanması için yapılan temel düzenleme; bankaların kredilerinin beklenen zarar karşılıklarının ayrılması amacıyla sınıflandırılmalarını gerektiren düzenlemedir. 2018 yılının başından itibaren uluslararası iyi örneklere tam uyumlu olan düzenleme ile ülkemizde kredi zararlarının muhasebeleştirilmesi, kredilerin sınıflandırılması, yeniden yapılandırılması, teminatların dikkate alınması, aktiften silinmesi, belgelendirme ve raporlama konularında önemli değişiklikler yapıldı. Kredilerin sınıflandırılmasında ‘kredi riskinde önemli artış’ kavramı önem kazandı. Geçen yılda yaşanan dış gelişmeler, kur ve faiz artışı çerçevesinde bu kavram dikkate alınarak yapılan hesaplamalar nedeniyle, ‘ödemelerde bir sorun olmasa da ileride olabilir’ yaklaşımı ve bankaların ihtiyatlı tutumlarının da etkisiyle, yakın izlemeye alınan kredilerde artış oldu.
SON DERECE YANLIŞ
Ancak, bankaların kendi bünyelerinde geliştirdikleri modellerin sonucu belirlenen ‘kredi riskinde önemli artış’ nedeniyle ikinci gruba alınan krediler sorunlu kredi olarak değerlendirilmemeli. Değerlendirmenin, ‘kredinin ilk verildiği tarihe göre kredibilitesinde kısmen azalma olabileceği’ şeklinde yorumlanması daha doğru olacaktır. Kaldı ki, zorlu geçen yakın dönemlere ilişkin verilere göre yakın izlemedeki kredilerin takibe intikal oranı yüzde 5’ler seviyesindedir. Bu sınıftaki kredilere takibe atılmış ve donuk alacak haline gelmiş kredi muamelesi yapılması son derece yanlıştır. Sektörün aktif kalitesindeki bozulmanın yüksek olacağına ilişkin değerlendirme yapılması hem bankacılık, hem de reel sektör için büyük bir haksızlıktır. Bu nedenle, ileriye yönelik yapılan tahminler ve hesaplamalara göre ikinci grupta, yakın izlemedeki kredilerin tamamının sorunlu hale geleceğine ilişkin değerlendirme doğru değildir. Ülkemiz realitesi ile de uyuşmamakta. Türkiye’nin ekonomik zorluklarla baş etme becerisini, bankacılık sektörünün risk yönetim tecrübesini, özel sektörün gerçek gücünü ve dinamizmini dikkate almaksızın, sadece uluslararası standart hesaplamalara göre yapılan statik bir değerlendirmenin Türkiye gerçeğini yansıtmadığı düşünülmekte.
Yakın izlemeye alınan kredi müşterilerinin tamamına yakını faaliyetlerini sağlıklı olarak sürdürmekte. Türkiye’nin güçlü girişimcileri tarafından yönetilmekte. Yurtdışında yerleşik ortakların mali yapılarında bozulma olsa dahi bunların Türkiye’deki şirketlerinin faaliyetleri de katma değer oluşturmaya devam etmekte. Diğer yandan, yurtdışındaki bankacılık düzenleme ve denetleme kuruluşları tarafından da çok yakından izlenmekte olan yurtdışı yerleşiklere ait ülkemizdeki bankaların faaliyetleri, yerleşik bankalarımıza benzer şekilde devam etmekte, bahsi geçen derecelendirme şirketini yanlışlamakta.”