Güncelleme Tarihi:
Dermatoimmünoloji ve Alerji Derneği ve Alerji ile Yaşam Derneğince 14 Eylül Atopik Dermatit Günü etkinlikleri kapsamında Beyoğlu'nda bir otelde gerçekleştirilen toplantıda, gelişiminde genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı, kronik, kaşıntılı ve tekrarlayan inflamatuar bir deri hastalığı olan atopik dermatit hakkında Türkiye'de ilk kez yapılan araştırmanın sonuçları paylaşıldı.
Dermatoimmünoloji ve Alerji Derneği Başkanı Prof. Dr. Nilgün Atakan, yaptığı sunumda, Türkiye'de 1,5 milyonun üzerinde insanı etkileyen atopik dermatitin egzamanın ötesinde bir hastalık olduğunu belirtti.
Bulaşıcı olmayan bu hastalığın kişinin sosyal, ekonomik, akademik ve mesleki yaşam kalitesini etkilediğini dile getiren Prof. Dr. Atakan, "Sık görülen, kronik bir deri hastalığı. Gelişmiş ülkelerde daha fazla görülüyor. Toplumun neredeyse 5'te birini değişik, farklı şiddetlerde etkiliyor. Ancak daha çok bebek ve çocuklarda görülen bir hastalık. Genellikle hastaların yüzde 80'i 5 yaşın altında. Neredeyse hastaların yarısı da 1 yaşın altında başlıyor. Çocukluk dönemindeki hastalıkların yüzde 70'i kendiliğinden sonlanabiliyor. Yüzde 30'u ise erişkin dönemde de devam ediyor. Aslında her yaşta görülen bir hastalık diyebiliriz atopik dermatit için. Çünkü erişkin yaşlarda da başlayan olgular var ama görülme sıklığı çocuklara göre elbette daha düşük. Yapılan çalışmalarda sıklık yüzde 2 ila 10 arasında belirtilmiş. Ülkemizde kabaca yapılan birkaç çalışmada yüzde 2-3 sıklıkta olduğu söylenebilir. Cinsiyet çok gözetmiyor ama kadınlarda bir miktar daha fazla." dedi.
Deri kuruluğu ve kaşıntının en temel klinik bulgular arasında yer aldığına dikkati çeken Atakan, bebeklik döneminde daha çok yüzde, yanakta, kulak arkasında ve boyunda, çocukluk döneminde vücudun kıvrım yerlerinde (el, kol, bacak gibi), erişkinlerde ise el, ayak, yüz, ense ve sırt kısımlarında görüldüğüne işaret etti.
Çalışmanın başında bulunan Dermatoimmünoloji ve Alerji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Başak Yalçın da dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bu konudaki vaka sayısında artış yaşandığını söyledi.
Hastalığın artış trendinde olduğuna değinen Prof. Dr. Yalçın, "Daha önce tam tanımlayamadığımız, özellikle erişkin hastanın artık atopik dermatit olduğunu biliyoruz. Öyle olunca da bizim o hastaları tedavi etmemiz daha da kolaylaşmış hale geliyor. Hastalığın çocuklarda yüzde 20'ler civarında, yani 5 çocuktan birinin atopik dermatit olduğunu biliyoruz." ifadesini kullandı.
Bu çalışmada hastaların semptomların başlamasından tedavi sonrası takibe kadar yaşadıkları süreçte maruz kaldıkları sosyal, psikolojik, ekonomik ve karşılanmamış ihtiyaçlarının belirlendiğini aktaran Yalçın, araştırmanın çok merkezli olduğunu, 18 yaş üzerinde 100 orta ve şiddetli atopik dermatit hastasını incelediklerini kaydetti.
Görüşmelerin 12 farklı şehirde yüz yüze, telefonla ve çevrim içi bağlantılarla yapıldığını anlatan Yalçın, "Atopik dermatit alerjik bir hastalık. O nedenle alerjik diğer hastalıklarla birlikte görüldüğünü biz zaten biliyoruz. Bu çalışma da onu gösterdi bize. Hastaların çok büyük bir kısmında atopik dermatitle birlikte saman nezlesi, astım, gıda alerjisi gibi diğer alerjik hastalıkların da bir arada görüldüğünü tespit ettik. Ailelerin de yaklaşık yüzde 40'ında bu hastalığın aynı hastalıktan ya da alerjik diğer hastalıktan olduğunu tespit ettik." diye konuştu.
Yalçın, çalışmanın 2020'nin ocak ayında 5 akademisyenin gözetiminde başladığını ve 5 ay sürdüğünü anlattı.
ATOPİK DERMATİT, HASTALARIN AKTİVİTELERİNİ VE SEÇİMLERİNİ ETKİLİYOR
Dermatoimmünoloji ve Alerji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Nilgün Şentürk, hastaların tedavi beklentilerine dair bilgileri paylaştı.
Hastaların en yüksek beklenti duyduğu noktanın "kaşıntının giderilmesi" olduğunun altını çizen Prof. Dr. Şentürk, bunun dışında hızlı tedavi ve dışarıdan görülen kızarıklıkların giderilmesinin de hastaların beklentileri arasında olduğunu kaydetti.
Hastaların yüzde 80'inin tedaviyi aksatmadığının saptandığını belirten Şentürk, "Hastaların yaklaşık yüzde 45'i hiçbir zaman unutmazken, yüzde 35'i de nadiren unuttuğunu belirtti. Hastaların yaklaşık yarısı her gün kaşıntı veya ciltte kuruluk hissediyor. Büyük bir kısmı da haftada en az üç gün süren farklı hastalık bulgularının devam ettiğini belirttiler. Yine sorduğumuz sorularda atopik dermatitin sadece cildi değil, tüm hayatı etkilediğinin farkına vardık. Günlük aktivitelerini, birtakım seçimlerini, sosyal hayattaki aktivitelerini etkilediğini saptadık. Her üç hastadan biri hastalıklarının giysi seçimlerini, yapacakları sportif aktiviteyi, sosyal aktivitelerini, evdeki aktivitelerini ve ilişkilerini etkilediğini ifade etti." dedi.
Hastaların yüzde 77'sinin yılda ortalama 12 gün işine veya okuluna gidemediğinin belirlendiğine değinen Şentürk, yaklaşık 27'sinin de hastanede ortalama 6 gün kaldığını, bu durumun ailesel ve iş gücü anlamında önemli kayıp oluşturduğunu vurguladı.
Şentürk, "Hastaların ruhsal durumunu etkiliyor atopik dermatit. En sık göze çarpan bulgu gergin hissetme, en olumsuz duygu olarak hastalar bunu ifade etti. Bunun dışında konsantrasyon bozukluğu, kaşındığı için sürekli utanma, sıkılma duygusu içerisinde oluyorlar, suçluluk hissediyorlar. Çoğu hasta bu görünür bölgedeki dermatitini gizlemeye çalışıyor. Birtakım uzun kollu kıyafetler seçerek bunu yapmaya çalışıyor. Hastaların büyük bir kısmı bu hastalığa sahip oldukları için üzüldüğünü, bunaldığını belirtti." şeklinde konuştu.
Şentürk, hastaların büyük bir kısmının tedavi masraflarını karşılamakta güçlük çektiğini sözlerine ekledi.
Alerji ile Yaşam Derneği Başkanı Özlem Ceylan ise her 5 hastadan 2'sinin bu hastalıkla ilgili yaşantısına kötümser baktığını söyledi.
Bu çalışmanın benzerinin 2018 yılında 9 ülkede binin üzerinde hastayla yapıldığını hatırlatan Ceylan, Türkiye'deki hastalarda üzüntü, kızgınlık ve gerginliğin Avrupa ülkelerindeki hastalara oranla yüksek olduğunu belirtti.
Bu konuda toplumsal farkındalığın artırılmasının önemine değinen Ceylan, hastanın üzerindeki ekonomik yükün de tedavi masraflarının geri ödeme kapsamına alınarak azaltılması gerektiğini vurguladı.
Her üç hastadan birinin hem toplum, hem de yakın çevresi tarafından anlaşılmadığını düşündüğünü dile getiren Ceylan, "Özellikle çocukluk çağında çok sık görülen bir hastalık. Bu çocukların okul ortamında maalesef hastalığın tanınmaması, hastalık bulaşıcıymış gibi dalga geçilmesi, oyunun dışında tutulması, hatta bazen okullar tarafından reddedilmesi söz konusu olabiliyor. Bu konuda toplum farkındalığını artırmak da hastanın psikolojik yükünü hafifletmek anlamında çok çok önemli olacak." dedi.