Güncelleme Tarihi:
Kazakistan'ın başkenti Astana'da gerçekleştirilen “4. Astana Ekonomi Forumu”na konuşmacı olarak katılan eski Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel Türk ekonomisinin doğru bir şekilde değerlendirebilmek için öncelikle dünya ekonomisine bakılması gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Dünya ekonomisi krizden kurtulmuş, canlanma safhasına geçmiş durumda. Sanayileşmiş ülkeler daha düşük bir büyüme içerisinde, bizim gibi gelişen piyasalara sahip ülkeler daha hızlı bir büyüme perspektifi içinde. Türkiye'de bunlar arasında yer alıyor. Türkiye'nin özellikle 2010 yılı içinde gösterdiği büyüme performansı oldukça önemli. Bununla beraber bu büyüme performansının beklendiği gibi yüzde 9'lar seviyesinde değil de yüzde 5-6'lar seviyesinde olmasını bekliyor herkes. Ben de o fikirdeyim.”
Türkiye'nin krizden yara aldığını ancak, yaralarını hemen sarmasını bildiğini belirten Erçel, krizin hemen ardından Türkiye'nin büyüme performansına girmesinin en önemli nedeninin bankacılık sisteminin kötüleşmeye yardımcı olmamasından kaynaklandığını söyledi.
Türkiye'nin sanayi altyapısı ve hizmetler alt yapısının güçlü olmasının da büyümeye olumlu bir katkı sağladığını, bu güçte olmanın Türkiye'yi krizin kötü etkilerinden kurtardığını anlatan Erçel, şöyle devam etti:
“Önümüzdeki en önemli olayların başında seçimler geliyor. Seçimlerin etkisi, seçimlerden sonra kurulacak hükümetin ekonomiye bakışı, özellikle para politikasındaki hükümetin tutumu veya vergilendirme veya maliye politikasında neler olabileceği gibi beklentiler var. Bu beklentilerin nasıl karşılanacağı önemli. Çünkü, Türkiye'nin her zaman söylediğimiz gibi yumuşak karnı cari işlemler açığı. Yani bir türlü iç tasarruflarımız yatırımlara yetmiyor. Yatırımlar gerekli, çünkü yatırım yapamazsanız büyüyemiyorsunuz. Ancak, üreterek değil, üretimin altyapısını yaparak büyüyorsunuz. Yatırım için de tasarruf lazım. Tasarruf için de iç tasarruf yetmediğinden dışarıya gidiyoruz. O da bizi dışarıya muhtaç ediyor. Umarım ki seçimden sonra hükümetler bu konuya daha ciddi eğilir. Hem sanayinin altyapısını düzenleyerek, hem diğer başka önlemlerle, krizden sonra yaralarını saran, büyümeyi yakalayan Türkiye'yi daha ileriye taşırlar.”
“FAİZLER YÜKSEK DEĞİL”
Türkiye'de faizlerin yüksek olduğunu düşünmediğini anlatan Erçel, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Merkez Bankası'na “enflasyon kadar faiz, faizler kadar enflasyon” talimatı verdiğini, bu nedenle faizlerin düşük seviyede seyrettiğini ancak bunun Türkiye'yi yoracağa benzediğini ifade etti.
Erçel, “Türkiye'de faizler yüksek değil. Faizler aslında enflasyonu engelleyen enstrümanlardan bir tanesi. Faizler beklentileri harekete geçiriyor. O bekleyişleri düzenliyor. O bekleyişe göre de herkes durumunu ona göre belirliyor. Şimdi faiz politikası olmadan bekleyişleri Merkez Bankasının nasıl yapacağı, para politikası ile bu bekleyişleri yerine getirip getiremeyeceği birer soru işareti” dedi.
Merkez Bankasına göre bir haftalık faiz oranlarının 6,25 seviyesinde olduğunu ancak, piyasanın bunu farklı bir noktaya çektiğini 8-9 seviyelerine yükselttiğine dikkati çeken Erçel, “Dolayısı ile burada faizi artık piyasa belirlemeye başladı. Piyasada duruma göre, ortaya çıkan olaylara göre belirliyor. Cari işlemler açığı fazla olduğu için dışarıdan fonların gelmesi zorunlu, aksi takdirde Türkiye cari işlemler açığını kapatamaz. Fonlarda acaba bu arada bu faiz oranları ile veya getirisi az olan bir takım enstrümanlara görerek gelir mi gelmez mi, o tartışılabilir. Dolayısı ile faizin yüksek yada düşük olduğunu bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor” diye konuştu.
“DÖVİZ YATIRIM ARACI OLARAK GÖRÜLMEMELİ”
Dövizin bir yatırım aracı olarak görülmesinin de yanlış olduğunu anlatan Erçel, “Döviz yatırım aracı olamaz. Döviz ancak, makro ekonomik bir takım olayları yönlendiren veya makro ekonomik dengesizlikleri düzelten veya dengesizlikleri büyüten önemli bir makro ekonomik politika aracıdır” dedi.
Türkiye'nin serbest kur rejimini uyguladığını, piyasaya bağlı olarak değerlenen bir kurun bulunduğunu belirten Erçel, “Bu aralarda avro-dolar arasındaki paritedeki değişikliklere göre aşağıya doğru gitti. Fakat son iki gündür biraz yükselmeye başladı. En son 1,53'lere gelmişti. Bu da piyasadan biraz dövizin çıktığını ya da dövize olan ilginin arttığını gösteriyor. Aslında denge kuruna bakmak lazım. Denge kuru da kişiye göre değişir. Mesela ithalatçı denge kurunu 1 lira eşittir 1 dolar olarak alır. İhracatçı ise 2 lira eşittir 1 dolar olarak alır. Dolayısı ile denge kurunu belirleyecek olan da piyasadır. Bunu da piyasa bir şekilde belirliyor” diye konuştu.
“KOALİSYON OLMADAN ÇALIŞAN MERKEZ BANKASI BAŞKANLARI RAHAT EDER”
Kendisinin koalisyon hükümetleri döneminde görev yaptığını, zor bir dönem olduğunu hatırlatan Erçel, koalisyon hükümetlerinde çalışmanın zor olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:
“Ben 5 hükümetle çalıştım, 5 Başbakanla çalıştım. 10 tane ekonomiden sorumlu bakanla çalıştım. Takdir edersiniz ki oldukça zor bir dönemdi. Koalisyon dönemleri zaten oldukça zor dönemlerdir. Koalisyon olmadan, o türden çalışan Merkez Bankası başkanları her zaman rahat ederler. Ben o rahatı yaşayamadım. Zor günlerdi. Ama Türkiye ekonomisine yaptığım katkılardan da her zaman memnun oldum.”