Güncelleme Tarihi:
BİRLEŞMİŞ Markalar Derneği, (BMD) fason üretim ile markalı üretimin ülkelere sağladığı avantaj ve dezavantajları içeren “Marka Ekonomisi Raporu”nu açıkladı. 50 yıl önce benzer ekonomik koşullara sahip olan İtalya, İspanya ve Türkiye örneklemesinden hareket edilerek hazırlanan raporda üç ülkenin markalaşma yolundaki süreçte neler yaptıkları anlatıldı. Türkiye’nin birlikte çıkılan yolda geride kaldığını belirten BMD Başkanı Yılmaz Yılmaz, “İlk zıplamayı İtalya yapmıştı ama artık Türkiye’nin sırası geldi. Sıçrama sırası bizde. Türkiye, marka ekonomisi sayesinde 20 yıl sonra yıllık 203 milyar dolar katma değer yaratabilir. Bir çok şirketin markalaşma için hazır olduğu Türkiye’de fırsatlar iyi değerlendirilmeli” dedi.
Türkiye’nin sıçrama zamanı
İtalya, İspanya ve Türkiye’nin 60’lı yıllarda aynı şartlarda yarışa başladığını vurgulayan Yılmaz, şöyle konuştu: “O zamanlar 3 ülke de gelişime açık durumdaydı. Gelişimleri için çaba gösteriyorlardı. Bu 3 ülke de o yıllar da Almanya’ya işçi göndermişti. Ancak, üçünün de yolu ayrı çizildi. İtalya fırsatları iyi değerlendirip 70’lerden 90’lı yıllara kadar markalaşmalasını tamamladı. Bir çok marka yarattı ve bunların çoğunu uluslararası oyuncu haline getirdi. Bugün katma değeri en yüksek markalara sahipler. 90’lı yıllardan 2000’lere kadar da İspanya’nın devri oldu. Her 20 yılda bir devir değişiyor. Şimdi sıçrama sırası Türkiye’de. Önümüzdeki 20 yıl da bizim zamanımız olacak. Türkiye, markaları ile tanınan bir ülke haline gelecek. Bu sayede turizm gelirlerimiz artacak.”
İtalya’nın 5’te biri
Yılmaz, Türkiye’nin yıllardır büyük markalara fason üretim yaptığını hatırlatarak, şunları söyledi: “Bu şekilde yapılan ihracatta katma değer çok düşük. Markalı ürün ihracatında yüzde 70’lik bir katma değer avantajınız oluyor. Markalı ekonomi sisteminde, üretimden elde edilen kârın üzerinden toplanan katma değer halka servis edilecek. İtalya’nın hazır giyim moda ihracatı 20 milyar dolar. Sadece turistlerin yıllık hazır giyim harcaması bile 5.1 milyar dolar. İtalyanlar şu anda Türkiye’den yüzde 40 daha az sayıda malın ihracatını yapıyor ama katma değer oranı bizim 5 katımız. Bizim 1 liraya ihrac ettiğimiz şeyi, İtalyanlar 5 liraya ihraç ediyor. Bizim de artık bu rakamları hedeflememiz lazım.”
Markalı ekonominin eşiğindeyiz
Türkiye’nin markalı ekonomiye geçmek için hazır olduğunu dile getiren Yılmaz, şöyle devam etti: “Türkiye artık kişi başı milli gelirin 10 bin dolar olduğu bir ülke. Büyüme rakamları çok iyi ve tüm dünya tarafından izleniyor. Türkiye, markalı ekonominin eşiğinde. Her açıdan sıçramaya hazırız. Ancak modern perakende pazarının payı yüksek olmalı. Gıda dışı perakende pazarının yüzde 57’sini modern perakende oluşturuyor. Bu rakamın 2030’a kadar yüzde 85’e kadar çıkmasını öngörüyoruz. Bunun Türkiye ekonomisinin büyümesine her yıl 1 puanlık katkısı olur. Çok büyük bir terslik olmazsa markalı ihracatımız ise 1 milyar dolardan, 2030 yılında 30 milyar dolara çıkacak. Bu da, şu anda 0.4 milyar dolarlık katma değeri de 12 milyar dolara çıkaracak. Yurtiçi satışlar ve markalı ihracat toplam 203 milyar dolarlık katma değere ulaşacak.”
Üretmek kutsal ama marka yaratmak daha faydalı
YILMAZ Yılmaz, Türk markalarının yurtdışında faaliyetlerde uzun süredir bulunduğunu belirterek, şöyle konuştu: “Yurtdışında çok güzel işler yapan arkadaşlarımız var. Mudo, Dubai’de 1500 metrekare bir mağazayı kiralamak üzere. Yaptığımız projeksiyona göre İspanya ve İtalya’nın bugünkü durumuna Türkiye 20 yıl sonra gelebilir. Benim kendi gönlümden geçen 10 yıl. Türkiye’de üretmek çok kutsal ama bir marka yaratıp diğer ülkelerde satmak dahafaydalı.”
İstanbul’a küçük Hong Kong’lar kurabiliriz
TÜRKİYE’nin bölgesinde “piyasa yapıcı” hale gelmesi gerektiğini belirten Yılmaz Yılmaz, şöyle devam etti: “Yeni nesil serbest ticaret bölgeleri kurulmalı. Yani bir anlamda İstanbul’da küçük Hong Kong’lar oluşturmalıyız. Mısır, Rusya, Gürcistan ve Suriye başta olmak üzere bir çok ülke konfeksiyon yapıyor. Şu anda hem Uzakdoğu’dan hem Türkiye’den alıyorlar. Hepsini Türkiye’den almaları gerekiyor. Uzakdoğu mallarını da serbest bölge ortamında biz sunalım, gelsin buradan alsınlar. Rusya’dan bavul ticareti için Çin’e gitmesinler. Türk malı ile beraber Çin malını da buradan alsınlar. Hatta Rusya’da üretilen ürünleri bile buradan alsınlar. Bunun yöntemlerinden biri İstanbul’un içinde olan bir takım yerleri buna uyumlu hale getirmek, diğeri de Kanal Projesi’nde buna uygun fiziki düzenleme yapılarak yeni bölgeler yaratmak. İstanbul’da bir çok kamu ve askeri kurumların bulunduğu araziler var. Onları İstanbul dışına kaydırıp, oraların da yapılması söz konusu olabilir. Oralara bu tarz yerler inşa edebiliriz.”
‘Made in Turkey’in yerini ‘Turkish Brands’ alsın
TÜRKİYE’de son yıllarda üretim gerçekleştirip, ihracat yapan şirketlerin ciddi destekler aldığını belirten Birleşmiş Markalar Derneği Başkanı Yılmaz Yılmaz, şunları söyledi: “Devlet de her türlü desteği veriyor. Türkiye artık işin fasonunu yapmasın. Zaten ürününün kalitesiyle kendisini ispat etti. Artık ‘Made in Turkey’ kavramının ‘Turkish Brands’ (Türkiye’nin markaları) ile değişmesi gerekiyor. Bunun bir ülke politikası halini alması gerekiyor. Shopping Fest de bu proje kapsamında atışmış adımdı. ‘Marka Şehir İstanbul’ dediğimiz şey de bunun bir parçası. 2 yıldır bu rapor üzerinde çalışıyoruz. Artık Türkiye, uluslararası arenada sadece ürettikleri ile değil, markalarıyla da sahne almalı.”