Güncelleme Tarihi:
4.5 milyar dolarlık yeni Ülke Ortaklık Stratejisini (CPS) geçtiğimiz haftalarda açıklayan Dünya Bankası’nın Türkiye Direktörü Martin Raiser, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası kurumların Türkiye’de reçete yazan doktorlar gibi algılandığını ancak kendilerini bir doktor değil danışman gibi gördüklerini vurguladı. Raiser, “Türkiye’nin tecrübelerini diğer ülkelere taşımak bizim için artarak ortaya çıkan bir ihtiyaç oldu” dedi. Raiser, Tunus’ta, Endonezya’da, Meksika’da ve pek çok ülkede yürüyen programları olduğuna işaret ederek şöyle konuştu:
Türkiye bunu nasıl başardı
“Bu dönemde pek çok ülke Türkiye’ye bakıyor ve şunu söylüyor: ‘Geçtiğimiz on yıllık dönemde Türkiye gerçekten etkileyici bir konuma geldi. Türkiye’nin bugünkü haline bakın.’ Modellerle ilgili her zaman için zorluklar söz konusudur, çünkü modellerin uyarlanması gerekir. Dolayısıyla Türkiye’nin deneyimini direkt olarak alamazsınız ama insanlar ‘Bunu nasıl başardılar?’ sorusunun cevabını anlamak istiyor. Örneğin sağlık alanında başlangıçtan beri Türkiye’deki gelişimi yakından izliyoruz. Bu nedenle Türkiye’nin kendi hikâyesini anlatmasına yardımcı olabiliriz. Mısır’da ve diğer yerlerde insanlar bize aynı soruyu yöneltiyor: ‘Nasıl başardılar?’ İkisini bir araya getirebiliriz.”
İki yönlü bir sokağa sapmak
Bu durumun Türkiye ve Dünya Bankası için önemli bir deneyim paylaşımı olacağını ifade eden Raiser, “İki yönlü bir sokağa sapmak, ‘Biz bilgi birikimine sahibiz’ diyerek, işlerin nasıl yapılacağını anlattığımız tek yollu bir sokağa sapmaktan çok daha uygun. Dünyanın değiştiğini ve artık işlerin öyle olmadığını düşünüyorum” yorumunu yaptı. Yeni ülke programının, Türkiye’nin kendi hedeflerine ulaşmasına yönelik stratejiler içerdiğini kaydeden Raiser, hiçbir ülkenin kendi hedeflerine karşıt bir şekilde gelişme gösteremeyeceğini vurgulayarak, şu değerlendirmede bulundu: “Tıpkı bir birey gibi düşünürsek: Avukat olmak istiyorsunuz ama babanız size doktor olmak zorunda olduğunuzu söylüyor. İşin sonunda muhtemelen çok iyi bir doktor olamazsınız. Türkiye gibi başarılı bir ülke için reçete yazan bir doktordan ziyade, güvenilir tavsiye alabileceğiniz bir danışman olabileceğimizi umuyorum.”
Raiser, bu güvenilir tavsiyenin her zaman kamuya açıklanmayabileceğini belirterek, ancak farklılıkların açıkça ifade edildiği bir ilişkinin tesis edilmesinin oldukça önemli olduğunu söyledi. Raiser, “Nihayetinde bizim yapmak istediğimiz kendi amaçlarına ulaşmada Türkiye’ye yardımcı olmak ve yeri geldiğinde ‘Bize öyle geliyor ki bu politikalarla hedefinize ulaşamayabilirsiniz’ diyebilmek” dedi.
Doğrudan yatırımda ilk tercih pozisyonunu korumalısınız
RAISER, Türkiye’nin ödemeler dengesi sorunlarını ithalatı kısarak değil ihracatı arttırarak çözebileceğini belirterek şunları söyledi: “Bu, dünyanın neredeyse tüm ülkelerinin deneyimlerinden çıkardığımız bir ders. İthal mallara bağımlılığı azaltmaya ve küresel ekonomiyle etkileşimi zayıflatmaya yönelik stratejiler neredeyse tüm örneklerde başarısızlıkla sonuçlandı. Öte yandan küresel ekonomiyle etkileşimi canlandırmaya ve rekabet kabiliyetini ve küresel piyasa payını arttırmaya yönelik stratejiler şu veya bu ölçüde başarılı oldu. Türkiye açısından ödemeler dengesi bakımından çıkarılacak ders, bir yandan hızlı büyüme esnasında enerjinin bir problem haline gelmesinin önlenmesi ama öte yandan küresel piyasada satacak rekabetçi ürünlere sahip olunmasının sağlanması şeklinde olmalı. Doğrudan yabancı yatırım için ilk tercih edilen yerlerden biri olma konumunuzu korumalısınız.”
Merkez Bankası’nın programı dünyada ilk
SICAK para akışı konusunda bir iyileşme söz konusu olduğuna işaret eden Martin Raiser, “Kısa dönemli fonların payı hala yüksek ancak Merkez Bankası’nın makroekonomik tedbir araçlarından oluşan oldukça sofistike programı dünyada bir ilk olma özelliğinde. Hala bu araçların nasıl bir etkinliğe sahip olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Ama problemi açıkça gören ve bu konuda pek çok adımı atmış olan onlar. ‘Türkiye’yi uzun vadeli yatırım için nasıl olabildiğince cazip bir hale getirebilirim?’ sorusuna odaklanılmalı. Yatırım ortamı, adli sistem, yasal mevzuatta yer alan engeller, vasıflı insan gücü gibi tamamı yapısal nitelikte olan konularda yapılacak çok şey var. Bu alanlarda gelişme kaydettikçe yabancı yatırımcılar Türkiye’ye gelecektir çünkü burası yatırım için mükemmel” dedi.
Güveni koruduğunuz sürece dış açık riskini yönetirsiniz
TÜRK ekonomisi için kısa vadede en büyük riskin ne olduğuna ilişkin ise Martin Raiser, şunları söyledi: “Herkesin bahsettiği ve açıkça ortada olan risk dış açık ve bunun nasıl finanse edileceği. Küresel likidite geniş bir kaynak olmaya devam ettiği ve Türkiye yabancı yatırımcıların güvenini koruduğu sürece bu riskin yönetilebileceği kanaatindeyim. Son altı aya baktığımızda, Türkiye’nin 12 aylık döneme ait cari işlem açığını artan oranda kapatma yolunda gittiğini görüyoruz. Bu sürecin devam edeceğini umuyoruz. Şu anki politikaların ekonominin yumuşak inişi ile uyumlu olduğunu düşünüyoruz. Bu, cari işlem açığının aşırı bir risk oluşturmayacağı iyi niyetli bir senaryo. Tabii ki durumun dikkatli bir şekilde yönetilmesi gerekiyor, çünkü küresel ekonomi hala belli ölçülerde belirsizlik taşımaya devam ediyor. Ancak işler umduğunuz gibi gitmediğinde de reaksiyon geliştirebilmelisiniz.”
Makro risklere aşırı önem
Raiser, kısa vadeli risk konusunda önsezisinin ise şöyle anlattı: “ Orta vadede, yapısal reformlarla ilgili zorluklara ve rekabet yeteneğinin önündeki engellere yeterli önemi göstermeme pahasına makroekonomik risklere aşırı önem verebilirsiniz. Çünkü, tamam kısa vadede dış açığı kapatıp kapatamayacağınız konusunda endişe duyabilirsiniz ama gerçekten endişe duymanız gereken konu, uzun vadede büyük bir cari işlem açığı ile karşılaşmadan yıllık yüzde 5, 6, 7 oranlarında bir büyüme yakalayıp yakalayamayacağınız. İhracat alanındaki rekabet kabiliyetinizi arttırırsanız; doğrudan yabancı yatırımlar devam ederse; işçilerin becerilerini geliştirirseniz; artan enerji ithalatını kısacak şekilde enerji tasarrufuna yatırım yaparsanız bunu başarabilirsiniz. Bizim programımızın gerçek yönelimi, Türkiye’nin cari işlem açığının bu derece odakta olmasına yol açmadan, sürdürülebilir şekilde büyümesine olanak sağlayacak yapısal reform zorluklarını aşmada yardımcı olmak.”
Türkiye’nin sesi dünyada duyulacak
TÜRKİYE’nin geleneksel olarak Dünya Bankası’nın bölgedeki en büyük ortaklarından biri olduğunu vurgulayan Raiser, şöyle devam etti: “Türkiye yüksek gelirli ülke statüsüne doğru ilerledikçe, Dünya Bankası ile ilişkisinin de değişmesi gerekecek. Umarım bu ilişki, Dünya Bankası’nın finansmanına daha az gereksinim duyan, daha müreffeh bir ülke şeklindeki Türkiye’nin değişen gerçeklerini yansıtacak. Türkiye, Dünya Bankası’nın küresel bilgi paylaşımı alanında aktif, sahip olduğumuz küresel ağdan ve deneyimden istifade eden ve sesini küresel arenada duyurmak için bizimle birlikte çalışan bir ortak haline gelecek. Türkiye’nin sesinin duyulmasını sağlamaya önem veriyoruz. Göreceğimiz gelişim doğrultusu işte bu.”