Demet CENGİZ BİLGİN
Oluşturulma Tarihi: Ocak 21, 2009 00:00
Harvard Üniversitesi ekonomi profesörü Dani Rodrik, "Türkiye hassas noktada. Dış açığınız yüksek ve enflasyon istenen düzeye inmiş değil. İç talebi canlandırmaya çalışırken fazla gevşeme lüksü yok" dedi.
HARVARD Üniversitesi’nde ekonomi profesörü olarak görev yapan, birara Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası’nın danışmanlığında da bulunan Dani Rodrik, Türkiye’nin hassas bir noktada olduğunu belirterek, "Dış ve iç borç yükü fazla, dış açığı yüksek ve enflasyon tam olarak düşük bir düzeyde tutturulabilmiş değil. Bu yüzden diğer ülkelerde olduğu gibi iç talebi artırmak amacıyla maliye ve para politikalarında ciddi bir gevşeme yapma lüksü pek yok" dedi. İstanbullu olan Rodrik sorularımızı şöyle yanıtladı:
Krizin Türkiye’ye yansımalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? - Türkiye’nin 2001’de geçirdiği derin finansal kriz ertesinde bankalar bilançolarını güçlendirdi ve bu krize nispeten iyi bir durumda girdi. Ancak kısa vadeli dış borçlanma bankalardan şirketlere kaydı ve ekonomide kırılganlığı şimdi bu şirketler taşıyor.
Gevşeme lüksü yok Bugüne kadar Türkiye’de hükümetin attığı adımları yeterli buluyor musunuz? Mevduata güvence vermek, IMF ile anlaşmak gibi konularda geç kalındı mı? - Türkiye hassas bir noktada. Dış ve iç borç yükü fazla, dış acığı yüksek ve enflasyon tam olarak düşük bir düzeyde tutturulabilmiş değil. Bu yüzden diğer ülkelerde olduğu gibi iç talebi artırmak amacıyla maliye ve para politikalarında ciddi bir gevşeme yapma lüksü pek yok. Şirketlerin finansman gereksinmelerinin karşılanması ve piyasada
kredi mekanizmasının işlemeye devam etmesi önemli bir öncelik. Bu mekanizmaya destek sağlayıcı, garanti fonu şeklinde düzenlemeler düşünülebilir. Maalesef Türkiye’de IMF ile ilişkiler hep "IMF’nin bizden istedikleri" ve "anlaşmaya varmak için en az yapmamız gereken şeyler" ekseninde tartışılır ve düşünülür. Halbuki bugünkü koşullarda gerçekçi ve yeterince içselleştirilmiş bir ekonomik programı Türkiye IMF’ye kabul ettirebilirdi. Hükümet ülkenin krizden fazla etkilenmeyeceğini düşündüğü için IMF ile anlaşmakta gecikti ve sonuç olarak ortaya çıkan bütçe -doğru ya da yanlış- gene ’IMF bütçesi’ şeklinde algılandı.
Psikolojik demek aldatıcı
Başbakan krizin Türkiye’yi teğet geçtiğini söyledi, piyasalardaki durgunluğun psikolojik olduğunu açıkladı. - Türkiye’de ekonomi yönetimi krizi geriden izledi ve önlemleri almakta gecikti. Dünya ekonomisinin 1929 krizinden beri yaşamakta olduğu en derin krizden Türkiye’nin ciddi etkilenmemesi mümkün değil. Bu etkileri psikolojik olarak algılamak kendimizi aldatmaktan başka bir şeye yaramaz.
Emek yoğun, düşük kalite üretici değilsinizTürkiye’de üretimin cazibesini yitirmesinin global krizden çok önce başladığı söyleniyor. Siz de aynı fikirde misiniz? - Türkiye artık emek yoğun, düşük kaliteli malların üretilip, ihraç edildiği bir ülke olmaktan çıkıyor. Öte yandan Türkiye’de para-faiz politikası normal zamanlarda düşük kura ve aşırı değerli Türk Lirası’na yol açıyor. Bu da ihracata yönelik ya da ithalatı ikame eden üretim için iyi bir şey değil.
Elit finans kuruluşlarının kötü yönetimi çok şaşırttıKrizi neler tetikledi? ’Kriz kaçınılmazdı’ görüşüne katılıyor musunuz? - Krizin temelinde birbirini tamamlayan üç unsur yatıyor. Birincisi uluslararası sermaye akımları tarafından körüklenen bir gayrimenkul balonu. İkincisi, finansal sektörde risk yönetimi konusunda yapılan muazzam hatalar. Üçüncüsü de, kriz ortaya çıktıktan sonra etkisini azaltmak için yapılan girişimlerin yetersiz kalması. Finansal serbestleşme ile finansal regülasyon arasındaki hassas denge uzun zamandır ilki lehine bozulduğundan, bu tür krizlerin sıkça ortaya çıkması kaçınılmazdı. Ancak krizin şiddeti ve dünyanın en elit finans kuruluşlarının bu denli kötü yönetilmiş olması çoğu iktisatçı gibi beni de şaşırttı.
Gelişmekte olan ülkeler krizi henüz görmediler Alınan önlemleri yeterli buluyor musunuz? Ülkeler ve kurumlar açısından bakıldığında doğru hamlelerin yapıldığını söyleyebilir misiniz? Obama yönetiminin önlemleri henüz kesinlik kazanmış değil. Ancak 800 milyar doları aşan vergi indirimleri ile yeni harcamalar kapsayan bir paket tasarladığıanlaşılıyor. Korkarım büyüyen işsizlik sorunu karşısında bu kadar büyük bir paket dahi yetersiz kalabilir. İkincisi, özellikle ABD ile Avrupa arasında Keynezyen politikaların uygulamaya geçirilmesinde daha fazla koordinasyon görmek isterdim. Ancak Avrupa harcamaları artırmak konusunda daha çekingen davranıyor. Üçüncüsü, önümüzdeki aylarda resesyon ve işsizlik endişeleri yüzünden dış ticaret korumacılığının artacağından endişe ediyorum ki, bu konuda da verilen sözlere rağmen fazla bir şey yapılabilmiş değil. Gelişmekte olan ülkelerde bu krizin tam etkilerini henüz görmediğimizden de endişe ediyorum.
Devlet müdahaleciliğinde dengesizlik yaratılmasınEski pek çok finansal enstrümanın yer almadığı yepyeni bir ekonomik çağdan söz ediliyor. Gerçekten bizi neler bekliyor? - Kesinlikle yeni bir çağa giriyoruz ve bu çağda finans sektörü daralacak, regülasyona çok daha fazla ağırlık verilecek. Ancak geçmişteki dengesizliği düzeltmek isterken aksi yönde, yani devlet müdaheciliği lehinde, diğer bir dengesizlik yaratılması riski de var. Son 20-30 senede doruğa çıkmış olan küreselleşmede ne kadar geri adım atacağımızı kestirmek zor. Umarım ki geçmişteki hataları düzeltmeye çalışırken daha da büyük hatalar yapmayız. Bu çağ yeni bir Keynes gerektiriyor. Bakalım ortaya çıkacak mı?
Güven sağlanamazsa katı politikalar gerekebilirEkonomik krizlerin yönetiminde işin ne kadarı iktisadi ne kadarı psikolojiktir? - İktisadın bazı kuralları vardır, onları yadsıyamazsınız. İktisadi hayatta her şey beklentiler ve güven üzerine kuruludur ki, bunlar temelde psikolojik ve sosyolojik unsurlardır. İktisat ve psikoloji birbirlerini tamamlayıcıdır. Güven uyandırmayan hükümetler ise en katı, en ortodoks ekonomik politikaları uygulamak zorunda kalırlar.