Güncelleme Tarihi:
Koronavirüs salgını tükenmişlik sendromunu da arttırdı. Bir yandan işsizlik korkusunun yarattığı stres, diğer yandan evde mesai saatlerinin uzaması ve özel hayattan çalması, çocukların ve evin bakımı derken pek çok çalışan kendini tükenmiş hissediyor.
İş ve kariyer sitesi Monster’ın ABD’de yaptığı bir araştırmaya göre evden çalışanların yüzde 69’u tükenmişlik sendromu septomları taşıyor.
Geçen yıl Dünya Sağlık Örgütü tarafından resmen mesleki deformasyon olarak tanımlanan ‘tükenmişlik sendromu’ çok uzun süreli yoğun ve stresli çalışma neticesinde kişinin fiziksel, duygusal ve davranışsal olarak tükenmesi, duyarsızlaşması, hiç bir şey yapmak istememesi olarak açıklanıyor.
İş yoğunluğu, hedef baskısı, işini kaybetme korkusu, empati yoksunu yöneticiler tükenmişlik sendromunu körüklüyor.
Geçen yıl Gallup tarafından yapılan bir araştırma, her dört çalışandan birinin ‘her zaman ya da sık sık’ tükenmiş hissettiğini ortaya koymuştu. Yüzde 44 ise ‘bazen’ tükenmiş hissettiğini söylemişti.
BELİRTİLERİ NELER?
Tükenmişlik sendromunun belirtileri şöyle sıralanıyor:
- Kendini iş arkadaşlarından ya da sosyal çevresinden izole etmek,
- Motivasyon kaybı, yapılacak işler için kendinde enerji hissetmemek,
- Somatik ya da bedensel olan karın, baş, mide, iskelet sistemi ağrısı gibi semptomların eşlik etmesi,
- Kişinin özel yaşamındaki aktivitelere ayıracak enerjisinin olmaması.
Pandemi ile birlikte tükenmişlik hissi yaşayanların sayısının daha da arttığı düşünülüyor. Evden çalışma, çocukların eğitimi, ev işi derken pandemi sürecinde başta kadınlar olmak üzere pek çok çalışanın üzerine çok fazla yük bindi.
İstanbul Bilgi Üniversitesi, Örgütsel Psikoloji Yüksek Lisans Programı olarak TÜBİTAK tarafından da fonlanan projelerinde ‘esnek çalışma’ uygulamalarının psikolojik sağlığımıza ve iyi oluşumuza etkilerini araştırdıklarını söyleyen İstanbul Bilgi Üniversitesi Örgütsel Psikoloji Yüksek Lisans Program Direktörü Doç. Dr. İdil Işık, “Ev işi ve çocukların eğitimi gibi rollerin öncelikle kadından beklenmesi özel yaşam içerisinde sıklıkla karşılaştığımız bir sorun. Adil dağılmayan toplumsal cinsiyet rollerinin iş yaşamı üzerinde yıkıcı etkileri olması çok olağan. Bir de pandemi döneminde evden çalışarak iş ve özel yaşamın iç içe geçtiği, dengenin altüst olduğu bir koşul oluşunca tükenmişliğin eşiğine gelmek de oldukça doğal” diyor.
Doç. Dr. İdil Işık, “Yapmanız, tamamlamanız ve ‘iyi’ performans göstermeniz gereken bir iş ve aynı süre içerisinde çocuğun eğitiminden sorumlu ‘öğretmen’ rolünüz ile ev işlerinden sorumlu ‘bakım veren’ rolünüz bulunuyor. Bir de üstüne pandeminin getirmiş olduğu belirsizlik ve kaygıyı da ekleyince işler daha da zorlaşıyor. Bence bu dönemde tükenmişlik sendromu yaşayan kişilerin sayısının dönem içerisinde değil de dönem bitmeye yakın yani normalleşme dediğimiz dönemlerde ortaya çıkması çok daha olası çünkü tükenmişlik birikerek ilerler. Yani tek bir olaya bağlı değil, bir olaylar silsilesinin etkisiyle oluşuyor. Monoton ve uzun saatler boyunca çalışması, bu esnada iş ortamındaki yıpratıcı ilişkiler, belirsizlikler, destekleyici olmaktan uzak yönetim yaklaşımı, kişinin dinlenmek için, iş dışı yapacağı aktiviteler için kendine zaman ayıramaması tükenmişliğin tetikleyicileri arasında. Özellikle kişinin sürekli evde olması, ofislerin getirdiği sosyal ortamdan mahrum kalmak, ev içi rollerinin iş sorumluluklarını dilediğince yerine getirmek açısından bariyer oluşturması, iş-özel yaşam dengesi arasındaki bozulmalar ile mesai kavramının unutularak 24 saatin çalışılacak zaman dilimi olarak algılanması pandemide tükenmişlik sendromunun tetikleyicileri” diyor.
‘ŞİMDİ VE BURADA’ BAKIŞ AÇISI EDİNİN
Tükenmişlik hissinden kurtulmak için yapılabileceklerin kişiden kişiye değiştiğini ve kişinin kendisine en uygun tavsiyeyi seçmesi gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. İdil Işık, şu tavsiyelerde bulundu:
- Kendi kendine bakım dediğimiz şeyin ne kadar farkındayız? Düzenli bir uyku düzenim var mı? Yeterince iyi besleniyor, su içiyor muyum? Düzenli olarak egzersiz yapıyor muyum? Bu sorular oldukça kritik ve hayatımızı düzenleyici işlevlere sahip.
Yeni bir güne uyandığınızda, kişisel bakım, kahvaltı ve bir önceki günden farklı ve temiz bir kıyafet giyerek tazelenmek şart.
- Yazışarak dahi olsa birileriyle sosyalleşiyor muyum? İletişim halinde kalmak var oluşumuzun en büyük göstergelerinden, bu sebeple yakın arkadaşlarımızla, iş arkadaşlarımızla ya da bize iyi gelen kim varsa onlarla iletişimi koparmamalıyız.
- Eğer günlük çalışma saatimiz bittiyse ve halen daha işle ilgili bir şeyler yapayım diye düşünüyorsak bunun iş-özel yaşam dengesi ve psikolojik sağlığımız üzerinde yıkıcı etkileri olduğunu hatırlamalıyız. Bu sebeple iş saatlerimizi bir düzene oturtmalı ve buna sadık kalmalıyız. Diğer faaliyetlere yöneldiğimizde de ‘şimdi ve burada’ bakışı ile tamamen içine girdiğimiz ortam ya da faaliyetin tadını çıkartmalıyız.
- Evden de çalışsak, kurumdan da çalışsak ara vermemiz gereken saatlerde iş yapmamalıyız.
- Her günü küçük değişikliklerle bir önceki günden farklı tutmak da önemli. Örnek vermek gerekirse; merak ettiğiniz bir filmi o gün yapılacaklar arasına ekleyebiliriz.
- Sosyal medyada bazı insanlar kendi yaşamlarıyla ilgili birçok şey paylaşabiliyorlar. Örneğin; bir güne birçok şey sığdırdığını anlatan kişilerin hikayelerini dinleyebiliyoruz. Bu noktada kendinizi kimseyle kıyaslamayın. Herkesin yolu gidişi, hikayesi, serüveni kendine özgü.
- Sizin enerjinizi düşüren, potansiyelinizi baltalayan kişilerle aranıza sınır koymak da oldukça mühim.
- Çalışanlar bu dönemde yöneticilerinden ya da iş arkadaşlarından yardım istemek konusunda çekinebiliyorlar. Çalışma saatleri içerisinde onları aramanın rahatsız etmek anlamına gelmediğini bilmek önemli.
- Gelişiminiz için online gerçekleşen kurslara, seminerlere katılabilirsiniz. Bu belki ilgi duyduğunuz bir dil öğrenmek olabilir, kişisel gelişiminiz için bir program olabilir…
- Tükenmişlik sendromunun belirtilerini taşıyorsanız yardım istemekten kesinlikle çekinmeyin.