Güncelleme Tarihi:
Toplam doğurganlık hızı, bir kadının doğurgan olduğu dönem olan 15-49 yaş grubunda doğurabileceği ortalama çocuk sayısını ifade etmektedir. Nüfusun yenilenme düzeyi "2.10 çocuk" olarak kabul ediliyor.
Toplam doğurganlık hızının en yüksek olduğu il 2019 yılında 3.89 çocuk ile Şanlıurfa oldu. Bu ili 3.37 çocuk ile Şırnak, 3.16 çocuk ile Ağrı ve 3.15 çocuk ile Muş izledi. Toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu il ise 1.33 çocuk ile Gümüşhane oldu. Bu ili 1.34 çocuk ile Kütahya ve Edirne izledi.
Avrupa Birliği (AB) üyesi 28 ülkenin 2018 yılında en yüksek toplam doğurganlık hızına sahip ülkenin 1.88 çocuk ile Fransa, en düşük toplam doğurganlık hızına sahip ülkenin ise 1.23 çocuk ile Malta olduğu görüldü.
Yaş grubuna göre doğurganlık hızı incelendiğinde, 2001 yılında en yüksek yaşa özel doğurganlık hızı binde 144 ile 20-24 yaş grubunda iken 2019 yılında binde 122 ile 25-29 yaş grubunda görüldü. Bu durum, doğurganlığın kadının daha ileri yaşlarında gerçekleştiğini gösterdi.
Adölesan doğurganlık hızı, 15-19 yaş grubunda bin kadın başına düşen ortalama canlı doğan çocuk sayısını ifade ediyor.
Yaşı çok genç olan annelerden doğan bebeklerin daha yüksek derecede hastalık ve ölüm riskiyle karşı karşıya kalmalarından dolayı adölesan doğurganlık konusu anne ve bebek sağlığının korunması bakımından oldukça önem taşımaktadır.
Adölesan doğurganlık hızı, 2001 yılında binde 49 iken 2019 yılında binde 17’ye düştü. Diğer bir ifadeyle, 2019 yılında 15-19 yaş grubundaki her bin kadın başına 17 doğum düştü.
AB üyesi 28 ülkenin adölesan doğurganlık hızları incelendiğinde, 2018 yılında en yüksek adölesan doğurganlık hızının olduğu ülke binde 39 ile Bulgaristan, en düşük adölesan doğurganlık hızının olduğu ülke ise binde 2 ile Danimarka oldu.
Adölesan doğurganlık hızı 2018 yılında binde 19 olan Türkiye, AB üyesi 11 ülke ile beraber AB ortalamasının üzerinde yer aldı.
Doğumlarını 2001 yılında gerçekleştiren annelerin ortalama yaşı 26.7 iken 2019 yılında 28.9 oldu. Diğer yandan ilk doğumunu 2019 yılında gerçekleştiren annelerin ortalama yaşı ise 26.4 oldu.
Anne ölüm oranı, bir yıl içerisinde gerçekleşen yüz bin canlı doğum başına anne ölümlerinin sayısı olarak tanımlanmaktadır. Anne ölümü, gebeliğin başlangıcından doğum sonrası 42. günü kapsayacak şekilde; kaza ve tesadüfi sebeplerden kaynaklanmayan, gebelik veya gebeliğin yönetiminden kaynaklı olarak veya gebeliğin ağırlaştırdığı herhangi bir sebeple kadının ölmesidir.
Türkiye’de 2010 yılında 16.7 olan anne ölüm oranının yıllar içinde azalma eğilimi göstererek 2018 yılında 13.6’ya gerilediği görüldü.
Bebek ölüm sayısı, 2018 yılında 11 bin 598 iken 2019 yılında 10 bin 770 oldu. Bin canlı doğum başına düşen bebek ölüm sayısını ifade eden bebek ölüm hızı, 2018 yılında binde 9.3 iken 2019 yılında binde 9.1 oldu. Diğer bir ifade ile 2019 yılında bin canlı doğum başına 9.1 bebek ölümü gerçekleşti.
Doğumdan sonraki beş yıl içinde ölme olasılığını ifade eden beş yaş altı ölüm hızı, 2018 yılında binde 11.3 iken 2019 yılında binde 11.2 oldu.
Evlenme istatistiklerine göre; 16-17 yaş grubunda olan kız çocuklarının resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2009 yılında yüzde 8.1 iken bu oran 2019 yılında yüzde 3.1’e düştü.
İlk evlilik yaşının doğumlar üzerinde önemli bir etkisi olup daha erken yaşlarda evlenen kadınların ortalama olarak daha fazla çocuk sahibi olma potansiyeli bulunmakta, bu da genellikle yaşam boyunca daha fazla sayıda doğuma yol açabilmektedir. Kadınlarda 2015 yılında 24.4 olan ortalama ilk evlenme yaşı 2019 yılında 25’e yükseldi.
Birleşmiş Milletler İstatistik Komisyonu tarafından 2013 yılında kabul edilen "Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Göstergeleri 52 Minimum Gösterge Seti"nde yer alan göstergelerden biri olan "20-24 yaş grubunda olup 18 yaşından önce evlenen kadınların oranı" Türkiye’de 2010 yılında yüzde 8.2 iken 2019 yılında bu oran yüzde 5.1 oldu.
Hanehalkı işgücü araştırması sonuçlarına göre, şirketlerde üst düzey ve orta kademe yönetici pozisyonundaki kadın oranı 2012 yılında yüzde 14.4 iken 2019 yılında bu oran yüzde 17.5’e yükseldi.
TÜİK’in veri ile ilgili açıklamasında şöyle denildi:
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından, 1989 yılında dünya nüfusunun 5 milyar insana ulaştığı tarih olan "11 Temmuz 1987" tarihi "Dünya Nüfus Günü" olarak kabul edildi. Bu özel günde Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) tarafından her yıl nüfusun önemli konularını ele alan bir tema belirlenmekte ve bu temaya ilişkin farkındalık yaratmaya yönelik çalışmalar yapılıyor.
UNFPA, son yüzyılın en büyük küresel sağlık sorunu olan COVID-19 salgınının dünyadaki tüm insanları, özellikle de "kırılgan nüfus" olarak tanımlanan grupların sağlığını tehdit ettiğine ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini şiddetlendirmekte olduğuna dikkat çekiyor.
UNFPA, salgının üreme sağlığını, haklarını ve üreme sağlığı hizmetlerine kesintisiz erişimi olumsuz etkilediğini belirterek, daha fazla sayıda kadın ve kız çocuğunun ailelerini planlama ve sağlıklarını koruma yeteneğini kaybetme riskiyle karşı karşıya olduklarını ifade ediyor.
Bu doğrultuda UNFPA tarafından 2020 yılı Dünya Nüfus Günü teması olarak "COVID-19’u frenlemek: Şimdi kadınların ve kız çocuklarının sağlıkları ve hakları nasıl korunabilir?" temasının vurgulanmasına karar verildi.
Bu konuda atılabilecek ilk ve en önemli adım söz konusu grupların mevcut durumlarına yönelik en güncel temel istatistiklere sahip olabiliyor. Haber bülteninde bu amaçla doğum, evlenme ve toplumsal cinsiyet istatistikleri konusunda temel bilgiler sunuluyor.