Güncelleme Tarihi:
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın Bankalar Birliği’nde yönetim kurulunu oluşturan banka genel müdürlerine yaptığı sunumda ‘TL’nin değerli olduğunu söyleyemem’ dediği biliniyor. Bunu, Türkiye ve ticaret partnerlerimizin enflasyonları ve nominal kurları üzerinden TL’nin reel değerinin hesaplandığı Reel Efektif Kur Endeksi’nin yeniden düzenlenmiş hali üzerinden anlatan Başçı’nın kur üzerinde konuşmuş olması da etkili bir unsur. Zira geçen yıl Ocak’ta 2.77’lik sepet değerine ulaştığımızda 5 puan faiz artıran Başçı’nın, kabaca 10 puanlık bir enflasyonla bugünkü 2.73’lük sepet değerinde ‘TL’nin değerli olduğunu söyleyemem’ demesi, tersten okunursa ‘değersiz olduğunu söylemek için biraz daha nominal olarak değer kaybetme yeri olduğu’ algısına yol açmış olabilir. Öyle ki; Merkez Bankası geçen yıl sepet değeri bu düzeye geldiğinde 3 milyar dolarlık döviz satışı yapıp 5 puan faiz artırmıştı. Reel kur olarak kabaca yüzde 10 yakınken döviz satış ihalelerinde ‘sanki satmak istemiyor, rezerv kaybından korkuyor’ izlenimi bırakan yöntem değişiklikleri yapıldı.
Örneğin, 2013 Aralık sonrasında, döviz satış ihalelerinde öncesinde ilan ettiği miktarın 10 katına kadar miktar artışı yapılabiliyorken, şubatta ilan edile miktarın yarısına kadar artırılabilen miktarla döviz satış ihaleleri yapıldı. Son olarak da geçen haftaki değişikliklerle; satılacağı ilan edilen miktarlara sadece 30 milyon dolar fazlası ile yapılabilecek döviz satış ihaleleri. Esnekliği azalan ve küçültülen ihale miktarları ‘Merkez Bankası rahatsız değil’ sinyaline dönüştü.
2009 sonrası küresel hikâyenin terse dönüyor olması fotoğrafına karşı ‘ama bunun farkında olan bir siyasal otorite ile Merkez Bankası var’ diyemiyoruz. Çünkü hem politik baskı hem de Merkez Bankası’nın ‘ben bunu da idare ederim’ duruşu var. Küresel konjonktüre karşı hala elindeki en önemli araç olan faizleri kullanma konusunda politik baskı ile kendini kısıtlayan Merkez Bankası’nın döviz konusunda ‘kaçınan’ görüntü çizmesiyle kur üzerindeki baskının artması kaçınılmaz. Seçimlere giden yolda çatışmacı ve kavgacı bir politik tablo, TL’nin değer kaybını daha da hızlandırır.
TL’nin değer kaybı hikayesine başlangıç tarihi özenle seçilmiş parite ve dolar grafikleri ile yanıt vermeye kalkan siyasetçiler, ikinci bahaneyi de ‘ama diğer gelişen ülkeler de aynı durumda’ bahanesi ile politika kifayetsizliğine ortak arama peşinde koşuyorlar. Örneğin, son bir haftalık dönemde neden Hindistan, Endonezya ve hatta Brezilya paraları bizimki gibi değer kaybetmedi? Çünkü onların bir ‘hikâyesi’ var. Güven veren bir ekonomi politikası ve reform ajandaları var.