Güncelleme Tarihi:
Ekonomi yönetiminin normalleşme adımlarından sonrasında kredi kuruluşlarının not iyileştirmelerinin ardından gri listeden de çıktık. Türkiye ekonomisine dair son dönemdeki gelişmeleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekonomide genel anlamda pozitif bir gidişat var. Para politikası normalleşti ve öngörülebilirlik arttı. Yerleşiklerin ve yabancı yatırımcıların yatırım tercihlerinin giderek daha fazla TL’ye kaydığını gözlemliyoruz. Merkez Bankası son dönemde yüksek seviyede rezervbiriktirmeye başladı. Swaplar hariç net uluslararası rezervler mart sonundaki -65.5 milyar dolar seviyesinden 27 haziran itibariyle 10.5 milyar dolara yükseldi. Dolayısıyla, 3 aydan kısa bir sürede 76 milyar dolar civarında rezervlerde belirgin bir iyileşme oldu. Bu iyileşmenin yaklaşık yüzde 40’ı yabancı yatırımcı girişleri kaynaklı olurken, yüzde 60’ı yerleşiklerin TL’ye dönüşleriyle gerçekleşti. Uzun zamandan beri sıkıntısını çektiğimiz bu konu artık pozitife döndü ve güveni pekiştirmeye başladı. Artan güvenle beraber, risk primimiz belirgin aşağı geldi. 5 yıllık CDS seviyesi, geçen yıl gördüğü 900’e yakın zirveden, bu yıl 260’ın altına gelecek şekilde iyileşti. Son günlerde, dış piyasalar kaynaklı tekrar 280’e yakın seyrediyor. Ancak, akranlarımıza baktığımızda, alınan tedbirlerin sonuçları alındıkça bu oranın daha da aşağı geleceğine inanıyoruz. Uluslararası not kuruluşları Türkiye’nin notunu yükseltmeye başladı. 19 Temmuz’da Moody’sden de bir, belki iki not artışı birden olacak. Bunu takiben, yılsonuna kadar diğer kurumlardan bir not artışı daha olabilecek. Tüm bunlar, farklı paydaşlar tarafından, uygulanan programa duyulan güvenin ve itibarın arttığını gösteriyor. Daha çok yeni bir gelişme olarak, gri listeden de çıktık. Gri listede yer almak, hak etmediğimiz bir durumdu. Hak ettiğimiz yere geldiğimizi
düşünüyoruz. Bundan sonra, öngörülebilirlik ve şeffaflık arttıkça, Türkiye daha fazla doğrudan yabancı yatırım alabilecek. Önümüzde nearshoring, friendshoring gibiönemli fırsatlar var. Daha fazla kalıcı yatırımın olması, hem potansiyel büyümemizi artıracak hem de verimlilik artışlarıyla beraber dezenflasyon sürecine destek verecek.
Makro tarafta yakın ve orta vade için beklentileriniz nedir?
Bu yıl pek çok göstergede dengelenme gözlemleyeceğiz. Büyüme, ilk çeyrekteki yıllık yüzde 5.7’lik seviyenin ardından ikinci çeyrekte yüzde 4’e yakın kalabilir. Ancak, parasal sıkılaştırmanın etkilerini yılın sonuna doğru daha net gözlemleyeceğiz ve yıllık büyüme son çeyrekte yüzde 2’ye doğru gevşeyebilir. Dolayısıyla, bu yılı yüzde 3.5 büyümeyle bitirebileceğimizi tahmin ediyoruz. Enflasyonda ise düşüşü bu ay itibariyle daha net görmeye başlayacağız ve yılsonunda enflasyonun düşük yüzde 40’lı seviyelere inebileceğini tahmin ediyoruz. İç talepteki yavaşlamayla beraber, cari açık yılsonunda 20 milyar dolara yakın gerçekleşebilecek. Bu da milli gelire oranla yüzde 1.5-2’lik bir seviyeyle, Türkiye’nin çok kolaylıkla finanse edebileceği bir seviyeye karşılık geliyor. Orta vadede ise, büyümenin potansiyeline yakın yüzde
4 civarında oluşmasını, enflasyonun yüzde 20’nin altına inmesini bekliyoruz. Cari açığın milli gelire oranla yüzde 2.5 etrafında sürdürülebilir olacağını; bütçe açığı konusunda ise yüzde 3’lük oranın altında kalacağımızı tahmin ediyoruz.
GEVŞEME YIL SONUNDA
Merkez Bankası’ndan ilave sıkılaşma bekler misiniz? Buna bağlı olarak, gevşeme döngüsüne ne zaman başlanabilir?
Merkez Bankası, farklı araçlarla belirgin bir parasal sıkılaştırma uyguluyor. İhtiyaç olması halinde de, ilave adımlar atabileceğini belirtiyor. Bununla birlikte, geldiğimiz noktada, hâlihazırda yapılanların etkilerini takip etmek istediklerini anlıyoruz. Diğer yandan, gevşeme adımlarının zamanlaması ise, enflasyonun seyrine bağlı olacak. Enflasyonla mücadelede kazanımlar arttıkça normalleşme de ona paralel gerçekleşecek. Önce regülasyonlarda sadeleşmenin
devam etmesi, bu etkilerin görülmesinin ardından faiz indirimlerinin başlaması temel beklentimiz. Bu minvalde, yılın
sonuna doğru gevşeme yönünde sınırlı bir alanın oluşabileceğini değerlendiriyoruz.
SEKTÖR SAĞLAM
Bankacılık sektörünün genel görünümünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Son dönemde uluslar arası piyasaların sektöre bakışı nasıl?
Bankacılık sektörü, güçlü sermaye yapısı ve aktif kalitesiyle sağlamlığını her ortamda kanıtladı ve sürdürüyor. Sektörün, ekonomik görünümde önemli bir çıpa rolü var. Bu bakımdan, son dönemde ekonomik görünümdeki pozitif gidişata paralel olarak sektör için de dinamikler daha pozitif. Bunun en önemli göstergelerinden biri de uluslar arası piyasaların bize
bakışı ve yurt dışı finansman temini. Bugün bankalar yurt dışı piyasalardan daha makul maliyetlerle ve istenen miktarlarda borçlanabiliyor.
ETKİLERİ GÖRECEĞİZ
Sektöre yönelik düzenlemeler devam ediyor. En son ticari kredilerde erken kapamalara ilişkin bir tebliğ yayınlandı. Etkisi nasıl olur?
Son dönemde regülasyonlarda ekonomideki olumlu seyre paralel bir takım sadeleşme adımları atıldı. Bu adımlar piyasa mekanizmasının daha sağlıklı işlemesini sağlıyor. En son düzenlenen kredi erken kapamalarına ilişkin tebliği de yerinde bir adım olarak görüyoruz. Bu yüksek faiz ortamında hem reel sektörü hem bankacılık sektörünü rahatlatacak orta bir yol bulmak elbette güç. O nedenle adımların piyasa işleyişi açısından orta uzun vadeli etkilerini görmek gerekiyor. Öngörülebilirliğin arttığı bir ortamda daha sağlıklı kararlar vermemizi sağlayan mekanizmalar her zaman pozitif. Bu yeni düzenleme ile de ticari kredilerde fiyat oluşumu daha sağlıklı hale gelecek. Vadelerin bir miktar uzamasına yol açabilir.
Firmalar kredi kararlarını verirken, bugünün fiyatlarıyla erken kapama maliyetlerini de göz önünde bulunduracak. Dolayısıyla kredi kullandırımlarının daha sağlıklı, daha hedefli bir zemine oturmasını sağlayacak.
Kur Korumalı Mevduat’tan (KKM) çıkış sürecini nasıl örüyorsunuz?
Tepe noktası 127 milyar dolar olan KKM hacmi 62 milyar dolara indi. Kaynağı TL olan KKM’de sona çok yaklaştık. Dövizden dönüşen KKM’nin ise, vadesi geldikçe yüzde 30’dan fazlası standart TL mevduata dönmeye başladı. Uygulanan
politikalar bu istikamette devam ettiği sürece, kurda sağlanacak istikrarla bu çözülme hızlanarak devam edecek. Bu yılın sonunda KKM bizim için kritik bir konu olmaktan çıkacak.
Sorunlu kredilerde artış beklentiye paralel
Sektörde takibe girişler de hızlanma başladı. Önümüzdeki dönemde sektörü zorlayacak bir başlık olur mu bu resim?
Türk bankacılık sektörünün kabul edilebilir risk maliyeti seviyeleri 125 bps civarıdır. Geçtiğimiz yıllarda gördüğümüz
60 bps, 80 bps gibi rakamlar geçiciydi. Bu bir normalleşme süreci. Sorunlu krediler artıyor, ancak şu anda öngördüğümüz hızda ve beklentimize paralel olduğunu söyleyebiliriz. İlk etkiyi kredi kartı ve bireysel krediler üzerinde görmeye başladık. Kontrollü bir normalleşme var.. Reel sektör için ise; normalleşme 2025 yılında başlayacak. Bu yıl reel sektör için, bu sürece hazırlanmak adına önemli bir sene. Firmalar üretkenliklerini artırabildiği sürece karlılıklarını destekleyebilecek. Diğer yandan, ikinci yarı yılda yurtdışı faizlerin gerileyeceğini, dış talepteki toparlanmayla beraber ihracatçı sektörlerin destek göreceği bir ortam olacağını söyleyebiliriz. Dolayısıyla, bu yıl, firmalarımızın bütçelerini makul bir çerçevede yönetmesi ve risk yönetimi açısından da bankalarla iş birliklerini artırması gereken bir yıl.