Tıbbi cihaz firmalarında büyük sıkıntı

Güncelleme Tarihi:

Tıbbi cihaz firmalarında büyük sıkıntı
Oluşturulma Tarihi: Eylül 11, 2009 14:02

Türkiye Sağlık Endüstrisi İşverenleri Sendikası Başkanı Metin Demir, üniversite ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerin ödemelerinin çok uzaması nedeniyle Türkiye’de faaliyet gösteren küçük, orta ve büyük ölçekteki tüm tıbbi cihaz firmalarının büyük sıkıntı içinde olduğunu söyledi. Demir, üniversite ve kamu hastanelerinden toplam alacaklarının 300 milyon TL’ye yakın olduğunu açıkladı.

Haberin Devamı

Metin Demir, sektörün büyük ölçüde kamuya hizmet vermekte ve genellikle de ihale yolu ile kamu hastanelerine mal sattığını belirterek “Ancak satılan ürünlerin bedelleri çok geç tahsil edilebiliyor. Özellikle üniversite hastanelerinde ödeme süreleri bir- iki yılı buluyor. Sağlık Bakanlığına bağlı devlet hastanelerinde ise en erken ödeme 6-7 ayda olabiliyor” dedi.

Türkiye’de tüm sağlık kuruluşlarında, hastalıkların teşhis ve tedavisinde kullanılan ilaç dışındaki tüm ihtiyaçların medikal sektör tarafından karşılandığına dikkat çeken Demir, “Bir sağlık merkezindeki gazlı bezden, tomografi cihazına, laboratuarda kullanılan teşhis kitlerinden, numune kapları ve solunum cihazına kadar tüm malzemeler sektörün faaliyet alanına girmekte ve tüm bu malzemeler tıbbi cihaz olarak adlandırılmaktadır.Sektörün faaliyet konusunu oluşturan bu malzemeler yüzde 80?85 oranında ithalat, sadece yüzde 15?20 civarında bir kısmı ise yerli üretim ile karşılanıyor. Sektör bu bakımdan dışa bağımlı. 2008 yılı verilerine göre Türkiye’nin 1.778 milyon dolar olan tıbbi cihaz ithalatına karşılık, 177,7 milyon dolarlık ihracat söz konusu” diye konuştu.

“SEKTÖR TEFECİNİN ELİNE DÜŞEBİLİR”

Demir, hastanelerdeki geri ödeme sıkıntısının ödeneklerin yetersizliği ve hastanelerin her türlü giderlerini kendi döner sermayelerinden karşılamak zorunda olmalarından kaynaklandığını ifade ederek şu görüşleri dile getirdi:

“Sattığı ürünün bedelini alamayan tıbbi cihaz üretici ve ithalatçıları sürekli küçülmekte, işçi çıkarmakta ve firmasının devamlılığını sağlayabilmek için bankaların, finans kuruluşlarının ve tefecilerinin eline düşmektedir. Bu da şüphesiz ki sektörün dışa bağımlığını artırırken, Türkiye’de güçlü ve küresel ölçekte rekabet edebilir bir sağlık endüstrisi oluşmasını engelliyor.”

Tıbbi cihaz sektörünün Türkiye’de devlete vergi ve SGK pirim borcu bulunmayan tek sektör olduğunu belirten Demir, rekabetin fazlalığı ve ihale usulüyle satışın yaygın olması nedeniyle firmaların ihale alabilmek için kar marjlarını çok düşük tuttuğuna dikkat çekerek, birçok ürünün fiyatının da, Sağlık Uygulama Tebliği ile belirlenerek sürekli düşürüldüğünden yakındı. Demir şöyle devam etti:

“Bu noktada sektörün görüşü alınmazken ürün fiyatlarının düşürülmesine ilişkin kriterler net değildir. Sonuç olarak, bu koşullar altında çok zor olan maliyet hesabını yapamayan meslektaşlarımız için iflas kaçınılmaz hale gelmekte ayrıca bu iflaslar sektördeki diğer şirketleri de olumsuz etkilemektedir.”

Sektörün bir diğer sorunun da mevzuatlardaki sık değişiklikler olduğunu kaydeden SEİS Başkanı Demir, 2000’li yıllara kadar hemen hemen hiç düzenlenmemiş bir alan olmasına rağmen AB uyum sürecinin başlamasıyla birlikte sektöre ve ürünlere yönelik değişikliklerin sıklaştırılarak kayıt sistemi getirildiğini vurguladı. Demir “Sektör dinamik yapısı sayesinde bu değişikliklere uyum sağlamayı başarmıştır. Biz de SEİS olarak değişiklikler konusunda sektörü önceden uyararak yapılacak değişikliklere hazırlanmaları konusunda yol gösterici olmaktayız” dedi.

“BİZE VERİLMESİ GEREKEN KARŞILIKLAR İNŞAATLAR İÇİN KULLANILIYOR”

Demir, firmaların rasyonel fiyat teklifleri hazırlayabilmesi için öncelikle bir ürünün satışı sırasında ödemenin gerçekleşeceği tarihi kesin olarak bilmesi gerektiğine dikkat çekerek “Ödeme tarihi bilinirse, maliyet hesabı yapılabilir ve fiyat teklifi buna göre hesaplanabilir. Tabiî bir de ürünün bedelini ticari kurallar içersinde makul bir sürede tahsil edilmesi gerekmektedir. Ödeme tarihinin belirlenmesi halinde piyasada makul fiyatlar oluşacak ve taraflar birbirine güveneceklerdir” diye konuştu.

Demir, sektörün geç ödeme dolayısıyla yaşadığı sıkıntılar konusunda kamunun bilgilendirilmesi ve geç ödemenin önlenmesi için Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı Sosyal Güvenlik Kurumu yetkilileri ile sayısız görüşmeler yaptıklarını ifade ederek, bu görüşmelerde önerdikleri çözüm yollarını ise şöyle sıraladı:

“Birinci konu,AB Geç Ödemelerin Önlenmesi Direktifinin uyumlaştırılarak uygulamaya geçilmesidir. İkinci beklentimizi ise hastane döner sermayelerinin sağlık hizmet sunumundan elde ettiği gelir ile ancak sağlık hizmet sunumu için yaptıkları alımları ödeyebilecekleri ile ilgili bir düzenleme yapılmasıdır. Üçüncü çözüm önerimiz de, hastanelerin sağlık hizmeti sunumundan elde ettikleri kazancı ve bizzat üyelerimizden tedarik ettikleri tıbbi malzemelerin, SGK ve kurumlar tarafından geri ödenen bedellerini başka yatırımlarda (örneğin inşaat, tadilat, güvenlik gibi) kullanmalarının önüne geçilmesidir.”

“BU DURUMDAN VATANDAŞ DA ZARARLI ÇIKACAK”

Demir, sektörün yok sayılarak, ödemeler planında en arkada yer almasının sorunu çözmekten çok derinleştireceği görüşünü savunarak özetle şu görüşleri dile getirdi:

“Tıbbi cihazlar, hasta güvenliğini etkileyen önemli faktörler arasında görülmektedir. Örneğin, zaman zaman bir ameliyat ipliğinin hastanede bulunmaması sebebiyle kanaması durdurulamayan hastanın öldüğü veya hastanede sadece bir kuvöz bulunduğu için ikiz bebeklerden birinin kaybedildiği haberleri medyada yer almaktadır. Bu durumun devam etmesi sektörde tekelleşmeyi ve dışa bağımlılığı artıracak ve yüksek sağlık maliyetleri olarak vatandaşa geri dönecek. Uzun vadede belki bu maliyetlerin dengelenmesi için şimdi sosyal güvenlik kapsamında olan pek çok konu da sosyal güvenlik kapsamı dışına alınmaya çalışılacaktır. Buda maliyet olarak hepimize yansıyacaktır.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!