Güncelleme Tarihi:
Herkes sürdürülebilirlikle ilgili projeler açıklıyor, konuşmalar yapıyor, söylevler veriyor ama biraz da farkındalık gerekiyor. Ben bu anlamda Cargill’in sürdürülebilirliğe bakış açısını öğrenebilir miyim?
Cargill, dünyanın önde gelen gıda şirketi olarak, gıdanın yanı sıra tarım, hayvan beslenmesi, enerji, bio endüstriyel ürünler ve çok daha farklı alanlarda 157 yıldır faaliyet gösteriyor. Ayrıca gıda ve sürdürülebilirlik birbirinin olmazsa olmazı. Aslında DNA’sında var. Sürdürülebilirlik kavramını biz üç ana başlıkta değerlendiriyoruz. Birincisi iklim. Bizim ürettiğimiz gıdadan ve ekosistemimizin bu gıdanın tedarik zinciriyle tüm dünyaya ulaşmasından kaynaklı karbon gazı salınımını 2030 yılına gelene kadar yüzde 30 azaltmayı taahhüt ediyoruz. İkinci başlık sürdürülebilirlikle ilgili konuştuğumuz toprak ve su. Toprakla ilgili olarak da verilen taahhüt şu; Gene 2030 yılına gelene kadar hem üretimimiz hem tedarik zincirimiz ile beraber toprak sağlığını korumak ve kullanılan su ve su havzalarını yüzde 30 iyileştirmekle ilgili bir taahhüt var.
10 MİLYON ÇİFTÇİYE EĞİTİM
Sürdürülebilirliğin üçüncü bacağında insan olgusu var. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi uyarınca belirlenmiş öncelikleri insan hakları önceliklerine duyarlılık Cargill’in taahhütlerinden bir tanesi. Burada toplumsal cinsiyet eşitliğini önceliklendirmemiz gerek. Buradaki taahhüdümüz de 2030 yılına gelene kadar tüm Cargill’de tüm yönetim koltuklarındaki yöneticilerin yüzde ellisi kadın olacak taahhüdü. Biz bunu Türkiye’de bugünden yönetim kurulumuzda gerçekleştirdik zaten. İnsan hakları ile ilgili ikinci konuya geldiğimizde burada çiftçilerin yani gıda sisteminin ekosistemin en önemli parçası olan üretim tarafının sürdürülebilir tarım konusunda eğitilmesi ve bilgilendirilmesi. Yine Cargill’in burada şöyle bir taahhüdü var; 2030 yılına gelene kadar 10 milyon çiftçiye tarım alanında sürdürülebilir eğitim sağlayacağız. Bunun Türkiye’deki uygulamasını biz dört yıldır sağlıklı şekilde gerçekleştiriyoruz.
Genel tablo böyle ama bu iş dünyasının ne kadar gündeminde ise sürdürülebilirlik tüketicilerin de aslında o kadar radarında. Sonuçta iş ürüne dayanıyor, bunu ürettirmeye dayanıyor. Bu bağlamda sürdürülebilirlik ile ilgili nasıl bir politika izliyorsunuz?
Tüketicinin düşüncesini, beklentisini, algısını anlamak, bunu okumak son derece önemli. Özellikle pandemi döneminde tüketicilerin davranışlarında da değişiklikler oldu. Tüketiciler gıdasının hem sağlıklı olmasını hem lezzetli olmasını istiyor. Aynı zamanda tükettiği gıdanın kendisine ve dünyaya da faydalı olmasını gözetiyor. Ürünün nereden geldiğini bilmek istiyor. Üretim aşamasını izlemek istiyor. Su tüketimini, çevre hassasiyetini takip etmek istiyor. Yerel ve kolay ulaşılabilir olmasını talep ediyor.
Bir taraftan da gene pandemi döneminde gördük ki saklanabilir olsun ürün. Dolayısıyla paketli gıda önem kazanıyor. Ancak paketli gıdanın sağlıklı olması, şeffaf olması, ‘ne olduğunu içinde etiketinde göreyim, önceliği mümkünse kalorisinin düşük olması ama kıvamının ve lezzetinin de tatminkar olması yine benim için sağlıklı beklentisi’ yerini buluyor.
Bir diğer başlık ise pratik olma hali. Mobilitemiz artmış durumda. Hayat çok hızlanmış durumda. Dolayısıyla benim o gıdayı uzun süreler hazırlamam gerekmesin. Bütün bu faydaları bana sağlasın ama alıp çıkabileyim. Dolayısıyla sağlıklı atıştırmalık kavramı burada yine öne çıkan konulardan bir tanesi. Pratiklikle ilgili bir başka başlık da ‘evime de gelsin’. Yani ‘kendim pişireyim’in dışında ‘ben bunu e-ticaretle alabileyim kapıma gelsin, hızlı ulaşsın’ bir başka başlık. Dolayısıyla bir gıda üretim ekosistemi buna bakarak kendini yönlendiriyor.
MİLLİ ÜRETİM HEDEFİ
Hangi stratejik başlıklar sizin için önem taşıyor? Yani öncü olduğunuz alanlar neler? Onlardan da bahseder misiniz?
Tabii şimdi biraz önce bahsettiğim gibi bizim temel işimiz bitkisel bazlı gıda, bio endüstriyel ürünler ve hayvan yemi üretimi. Türkiye’deki yaklaşımımız bu. Biz burada dört fabrikayla faaliyet gösteriyoruz. Önceliğimiz sürdürülebilir ürünler, sürdürülebilir üretim. Hem gıda alanında hem endüstriyel alanda hem de enerji alanında petrol türevi ürünleri bitki bazlı ürünlerle ikame ediyoruz. Gıda tarafında da ithal ürünleri olabildiği kadar burada milli üretimle gerçekleştirmeye doğru bir yaklaşım izliyoruz. Balıkesir’de bir yağ fabrikamız var. Orada tamamen Türkiye’den aldığımız yağları kırıp sağlıklı yağ üretimini hem horeka tarafına hem de endüstriyel tarafa sunuyoruz. Orhangazi’deki fabrikamızda nişasta üretiyoruz. Nişastayı endüstriyel nişasta kavramıyla biraz önce bahsettiğim e-ticarette kullanılan, yoğun kullanılan kolilerde kullanılmak üzere üretiyoruz. Kolilerin tekrar dönüşümünü hızlandırıyor ve çoğaltıyor. Kağıt üretimini çoğaltıyor. Gıdada kullandığımız nişasta var. Dilovası’ndaki tesisimizde de bio endüstriyel ürünler tarafında örneğin bitki bazlı trafo yağı üretiyoruz. Yanmıyor trafoya bitki bazlı olduğu için daha doğrusu petrol türevi olanın iki katı bir yanma eşiğine sahip. Ya da asfalt ürününü bitki bazlı üretiyoruz. Poleolleri dolgu malzemelerini petrollerini bitki bazlı üretiyoruz. Dolayısıyla aslında çatıda sürdürülebilir üretim, sürdürülebilir ürünler var. Burada üretim kalitesinde de hem sera gazı ile ilgili global hedeflere biz burada erişmek için çaba sarf ediyoruz demeyeceğim. Büyük ölçüde yakaladığımız hedefler var. Örneğin biz Orhangazi’de kullandığımız suyu yüzde 30 azaltmış vaziyetteyiz. Dünya standartların üzerinde bir su arıtma tesisimiz var.
Peki bundan sonra önümüzdeki dönem için yol haritanız ne?
Bizim içinde bulunduğumuz bölge Ortadoğu, Afrika ve Türkiye bölgesinde Türkiye elbette dinamo taşı. Buraya yatırım yapmaya, buradaki gıda konusundaki bilgiyi ve gelişimi desteklemeye devam edeceğiz. Bunlara bir örnek Orhangazi’de bir gıda pilotu kurduk. Formüllerin millileştirilmesi önemli. İthal gelen ürünlerin Türkiye’de üretilebilir hale gelmesi ki zaten Türkiye’deki yerli hammaddeyi kullanıyoruz. Burada bir arendi (RND) Ar-Ge hizmetini de orta ölçekli ve küçük üreticilere sunarak hem sürdürülebilir hem daha ülke içinde gelişen bir üretim yapısına kavuşmayı hedefliyoruz. Buradan ayrıca Afrika ve Orta Doğu tarafına da ihracatı büyütmeyi ve güçlendirmeyi hedefliyoruz. Zaten pandemi döneminde de büyüyen bir ihracat vardı. Gıda ve özellikle endüstriyel nişasta alanında. Bunu büyütmeyi hedefliyoruz. Türkiye önemli bir pazar. Burada yapılacak her yatırım çok değerli, kıymetli.
BİR ÇİFTÇİ 300 KİŞİYİ BESLEMEK İÇİN ÇALIŞACAK
Birleşmiş Milletler’in 2030 hedefleri var. Bu hedeflerde çok önemli olan ve ulaşmayı hedeflediğiniz projeleri nelerdir?
Birleşmiş Milletler’in hedefleri içerisinde yer alan, özellikle tarım, tarım üretimi ile ilgili, eğitimle ilgili ve toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili yoğun programlarımız ve projelerimiz var. 2022 yılına baktığımız zaman 200 milyon dolara yakın bir bağış ve sosyal fayda yatırımı yaptığımızı görüyoruz. Bunun 40 milyon dolarlık kısmı insani yardım. Tabii ki savaştan kaynaklanan. 20 milyon dolara yakın kısmı tamamen çiftçilere yapılan eğitim yardımı. Bu ana çatı bütün globalde olduğu gibi Türkiye’de de etkilerini gösteriyor. Bizim Birleşmiş Milletler hedefleri ile ilgili Türkiye’de yaptığımız iki ufak çalışmanın dışında iki büyük programımız var. Bir tanesi ‘Bin Çiftçi, Bin Bereket’ programı. BM’ye göre bir çiftçi bugün 150 kişiyi besliyorken 2050 yılına geldiğimiz zaman bu sayı iki katına çıkacak. Toprak miktarı artmıyor, çiftçi miktarı artmıyor. O zaman verimin artması lazım. Ama verime baktığımız zaman da her bir derecelik ısınmayla verim yüzde 10-15 azalıyor. Dolayısıyla iklim bize burada yardım etmiyor. O zaman sürdürülebilir tarım uygulamaları üzerinden çiftçilerin eğitimine, onların gelişimine katkıda bulunarak bir çalışma yapmamız lazım. ‘Bin Çiftçinin Bereketi’ biz dört yıldır bu amaçla sürdürüyoruz. Çiftçilerin verimini arttırmaya yönelik çalışıyoruz. Toprak analizi yapıyoruz. 4 bin çiftçi ile çalışıyoruz. Bunu sürdürmeye devam edeceğiz. Bağımsız bir denetim kuruluşu denetledi. 3 yılın verimine baktığımızda yüzde 20’nin üzerinde verim artışı yakaladı çiftçilerimiz. Bir projemiz daha var. Birleşmiş Milletler’in Toplumsal Cinsiyet Eşitliği konusuyla ilgili Türk Eğitim Vakfı ile beraber yarının Kadın Liderleri programını yürütüyoruz. Bu ve benzeri programı yapan kurumların hepsine ayrıca teşekkür ediyorum. Geleceğin kadın liderleri yetişecekse onlar bizim desteklerimizle yetişecek. 120 kızımız var. Bursun yanında biz mentorluk da veriyoruz, birlikte çalışıyoruz, ters mentorluk alıyoruz onlardan.