Güncelleme Tarihi:
Doğa Derneği Sulak Alanlar Koordinatörü Hatice Dinç Sarısoy, yaptığı açıklamada, küresel ısınma ve yanlış su yatırımlarının, Türkiye'nin “su bütçesini” yok edebileceğini öne sürdü. Türkiye'nin, sanılanın aksine, su kaynakları açısından son derece “fakir” olup kişi başına düşen su miktarının dünya ortalamasının yaklaşık beşte birine karşılık geldiğini belirten Sarısoy, küresel ısınmanın etkisiyle, su kaynaklarının daha da kısıtlı hale geleceği için su bütçemizin son derece dikkatli kullanılması gerektiğini ifade etti.
Sarısoy, Türkiye'nin 2030 yılı su kullanım hedefleri ve yatırımlarının, ”suyun daha çok israf edilmesine neden olabileceği” uyarısında bulunarak, şunları söyledi:
“Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü verilerine göre 2003 yılı itibariyle yararlanılmakta olan suyun miktarı toplam 40,1 milyar metreküp. Bu toplamın 6,2 milyar metreküpü içme suyu, 4,3 milyar metreküpü sanayi, 29,6 milyar metreküpü ise tarımsal amaçlı olarak kullanılıyor. Bu dağılım içinde en büyük paya sahip olan tarımsal su kullanımı, DSİ'nin 2030 planına göre, 72 milyar metreküpe çıkarılarak yüzde 143 oranında artırılması öngörülmekte.”
“YÜZEYDEN SULAMA KAYNAKLARIN ÜÇTE BİRİNİ YOK ETTİ”
Yine DSİ Genel Müdürlüğü verilerine göre sulanabilir alanların 2030 yılına kadar 4,9 milyon hektardan 8,5 milyon hektara çıkarılarak, yüzde 73 oranında büyütülmesinin planlandığını belirten Sarısoy, şöyle konuştu:
“Türkiye'nin kısıtlı su kaynaklarının dörtte üçünü tüketen sulama yatırımları hızla yapılırken, suyun tasarruflu kullanımı ve ürün deseni üzerinde yeterince durulmuyor. Ülkemizde sulanan alanların yüzde 94'ü, suyu israf eden yüzey sulama metotları (karık, tava ve salma) ile yapılırken, geriye kalan sadece yüzde 6'lık bir alanda basınçlı sulama sistemleri (yağmurlama, damlama) kullanılmakta. Oysa, yüzey sulama yöntemi yerine basınçlı sulama sistemlerinin oluşturulması ile tarımsal sulama için kullanılan sudan tüm ürünlerde en az yüzde 50 oranında tasarruf sağlanabilmekte. Bu güne kadar sulamanın yüzeyden yapılması nedeniyle Türkiye'nin su kaynaklarının en azından üçte birinin israf edildiği tahmin ediliyor.”
Sarısoy, yüzey sulaması yapılarak suyun israf edilmesi ve şeker pancarı gibi aşırı su tüketen tarımsal ürünlerin desteklenmesi nedeniyle, Konya havzasındaki sazlıklar başta olmak üzere, dünyaca ünlü pek çok sulak alanımızın tümüyle kaybedildiğini de kaydetti.
Sarısoy, bu gidişle 2030'da daha çok sulak alanın yok olabileceğine işaret ederek, şöyle devam etti:
“DSİ, tarım sektörü dışındaki sektörlerde de suyun tüketiminde büyük bir artış öngörüyor ve toplam kullanılan su miktarını 40,1 milyar metreküpten, 112 milyar metreküpe çıkarmayı (yüzde 179'luk artış) hedefliyor. Bu artışın Türkiye'nin doğal su rezervleri olan sulak alanları nasıl etkileyeceğiyle ilgili bir hesaplama ise bulunmuyor. Ancak mevcut 40,1 milyar metreküplük su kullanımı nedeniyle, Marmara Denizi'nden daha büyük bir yüzölçümüne karşılık gelen 1 milyon 400 bin hektarlık doğal sulak alanın (Türkiye'deki sulak alanların yaklaşık yarısı) kaybedildiği dikkate alındığında, 2030 yılında doğal sulak alanların neredeyse tamamının yok olması bekleniyor.”
SULAMADA İSRAİL MODELİ
Sarısoy, Türkiye'nin, küresel ısınmaya karşı hazır olmadığını savunarak, bu durumun dünyanın ve Türkiye'nin su kaynaklarını tehlikeye attığını söyledi.
Çevre ve Orman Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının, “İsrail modeli” olarak tanımlanan basınçlı sulamaya geçiş konusundaki prensip kararlarının son derece sevindirici olduğunu belirten Sarısoy, “Ancak yeterli değil. Küresel ısınmanın olumsuz etkilerini en aza indirebilmek için DSİ'nin 2030 yılında tarımsal su kullanımını yüzde 143 oranında artırarak yeni sulu tarım alanları açma hedefinin gözden geçirilmesi ve çevresel açıdan risk taşıyan projelerin iptal edilmesi şart” dedi. Doğa Derneği Genel Müdür Güven Eken de Türkiye'nin, küresel ısınmaya karşı mücadelede daha etkili olabilmesi için, acil olarak harekete geçmesi gerektiğini belirtti. Eken, su kaynaklarının korunabilmesi için Devlet Su İşlerinin 2030 planlarında köklü değişiklikler yapılması ve çevre üzerindeki etkileri tam olarak bilinmeyen su yatırımlılarının durdurulması gerektiğini savundu.