Güncelleme Tarihi:
Gedikli, Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) Buluşmaları'nda yaptığı konuşmada, Amerika'daki başkanlık seçimini anımsatarak, başkanlık seçimini Donald Trump'ın kazanmış göründüğünü, bunun üzerine çok değerlendirme olacağını ancak kendisinin gördüğünün Amerika ekonomisinin resesyona gireceği olduğunu, kimin seçildiğinin hiç fark etmediğini söyledi.
Dünya ekonomisinde bazı döngülerin olduğunu, 50-60 yılda bir bunun tekrar ettiğini ve enteresan bir dönemeçten geçildiğini ifade eden Gedikli, şunları kaydetti:
"Küresel finansal çağın sonuna geldiğimizi düşünüyorum. Bundan sonrası yeni bir reel sektör çağının başlangıcıdır. Tabii bir dönem değişirken bunun sancıları olacaktır. Bizim temennimiz bunun hem dünya hem de Türkiye için minimuma inmesidir. Dünya ekonomisindeki temel trendlerde bir değişiklik yok. Bol likidite, bol para dönemi, düşük faiz devam edecek. Enflasyon yine olmayacak, deflasyonist süreçler ağır basacak. Merkez bankaları para basmaya devam edecektir. 2008 yılında başlayan finansal krizi genel olarak merkez bankaları veya para politikaları üzerinden yönetmeye çalıştılar. Maliye politikaları işlemiyordu. İlk akla şu gelir; 'devletler devreye girsin, madem talepte eksiklik var onu telafi etsin.' Peki onu niye yapamadılar? Çünkü devletler iflas etti de ondan, gırtlağına kadar hepsi borçlu... Bekledikleri şey şuydu; servet değerlerini artırma yani aslında balon oluşturma... Böylece insanlar kendilerini gelir sahibi sanıp harcamaya yönelir umudu oldu. Fakat böyle olmadı, likidite tuzağı oldu, her taraf nakit doldu. Dünyanın en büyük 10 firmasında inanılmaz nakit havuzları var ama bir işe yaramıyor."
Gedikli, merkez bankalarının bastıkları paraları dönüp dolaşıp kendilerinin stok etmeye başladığını, bunun harcamaya dönüşü olmadığını, basılan paranın yağmur olup toprağa yağmadığını söyledi.
"TÜRKİYE'NİN İSTİKRARSIZ HALE GELMESİ EN ÇOK AB'Yİ VURUR"
Bülent Gedikli, ABD Merkez Bankası'nın (Fed) aralık ayında faiz artırmasının kolay olmayacağını vurgulayarak, "Aralıkta faiz artırabilir mi? Ekonomik olarak baktığınızda artıramaz ama siyasi gerekçe ile yapmaya gayret ediyorlar. Ekonomi o kadar kötü ki yapmaları birçok risk doğurabilir, bundan da endişe ediyorlar." dedi.
Avrupa Birliği'nde (AB) durumun daha feci olduğuna dikkati çeken Gedikli, sözlerine şöyle devam etti:
"AB bu gidişle iflah olacağa benzemiyor, merkez bankasının para basma süreci devam edecektir. Bu işin bir tarafında kur savaşları, şirketlerin borçlulukları var. Çok önemli bankacılık sorunlarının çıktığını göreceğiz. AB pazar kaybı da yaşıyor. Özellikle Çin pazarında sıkıntı yaşıyorlar, Rusya pazarını da kaybetmeye başladılar. Böyle bir pazar sorunu yaşamaları AB açısından hiç de olumlu gözükmüyor. Türkiye-AB ilişkileri açısından da farklı bir manzara ortaya çıkıyor. Lüksemburg'ta yapılan açıklama, Türkiye ile ilgili bazı müeyyide uygulanabileceği gibi yaklaşımlar olduğunu gördük. Ben bunları Avrupa açısından akıl tutulması olarak niteliyorum. Olayın hangi boyutta olduğunu görmedikleri anlamına gelir. AB olarak Türkiye ile ilgili elinizden ne geliyorsa aleyhte her türlü faaliyeti yapıyorsunuz.
Bütün bunların Türkiye'yi çok farklı noktalara taşıyacağını belirten Gedikli, "İstanbul, bütün bölgenin ticari ve ekonomik başkenti olmaya aday ve bu olacak. AB ile ilgili ilişkilerin bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum." diye konuştu.
"TÜRKİYE'YE GELMEK İSTEYEN MUAZZAM BİR SERMAYE VAR"
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gedikli, uluslararası sermayenin Türkiye'ye bakışına ilişkin, "Türkiye'ye gelmek isteyen muazzam bir yabancı sermaye var. Hiç de birilerinin söylediği gibi değil. Türkiye'ye gelip milyarlarca dolar yatırım yapmak isteyen şirketler var. Bunların görüşmeleri de yürütülüyor. Türkiye'de hukuk sistemi falan... Bank of China geliyor, Sberbank gelmiş, bir sürü banka gelmek için başvurmuş, hukuk olmayan ülkeye banka gelir mi? Bankacılık sistemi olur mu?" şeklinde konuştu.
Yapılan görüşmelerde yabancı yatırımcıların "Sermayenin, paranın, yatırımın kendi aklı vardır" dediğini ifade eden Gedikli, "O akıl zaten 'Türkiye'ye gel' diyor. Yatırım kararları ve planlarıyla alakalı bir erteleme düşünmediklerini söylüyorlar. Bazı toplantılarda, Cumhurbaşkanımızın herkesten daha fazla ilgisinin, bilgisinin olduğunu, önemli adımlar attığını ifade ediyorlar. Bu sürecin Türkiye lehine işlemeye devam edeceğine inanıyorum, bunu zaten görüyoruz." dedi.
Gedikli, bütün bunlar olup biterken, Türkiye'nin kendi sistemini dizayn etmesi gerektiğini, artık dünyada iktisat teorisinin bittiğini, hiçbir şeyin teori ile gitmediğini söyledi.
Bunu kendisinin değil, merkez bankalarının başkanlarının söylediğini ifade eden Gedikli, "Japon Merkez Bankası Başkanı diyor ki, 'deneme yanılma ile gideceğiz' diyor. Zaten teori ile gidebileceği bir yer yok ki. Avrupa Merkez Bankası Başkanı 'Yapacaklarımızın sınırı yok' diyor. Avrupa Merkez Bankası doğrudan doğruya şirketlerin tahvillerini satın alıyor. Böyle bir merkez bankacılığından 15-20 önce bahsetsek 'siz kafayı mı yediniz?' derler." diye konuştu.
"ZATEN YARI BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇİLDİ"
Bülent Gedikli, teori ile izah edilemeyecek bir noktada olunduğunu belirterek, "Yeni bir reel sektör çağı başlayacak ama bu yepyeni sektörler üzerinden olacak. Çok daha şiddetli rekabet olacağını göreceğiz, ben ona artık 'hiper rekabet' diyorum. İş dünyamızı buna hazırlamak zorundayız. Buna yönelik adımlar da attık." dedi.
Türkiye'nin bu yeni dünyaya başkanlık sistemi ile hazır olacağını vurgulayan Gedikli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Çünkü başkanlık sistemi istikrar içinde dinamizm anlamına geliyor. Hızlı, etkin karar alınması gereken bir dünyadayız. Türkiye'nin geçmişine baktığımızda parlamenter sistem bu anlamda tıkandı. Zaten şu anda da parlamenter sistem içerisinde de değiliz. Hala ana muhalefet, öyleymişiz gibi konuşuyor ama artık parlamenter sistem falan yok, şu anda yarı başkanlık sistemindeyiz. 2007'de hukuken yarı başkanlık sistemine geçildi, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle, fiilen de 2010'da zaten yarı başkanlık sistemine geçilmiştir. Türkiye'de olan şey yarı başkanlık sistemidir. Parlamenter sistem Türkiye'yi istediğimiz noktalara taşıyacak bir potansiyel ortaya koyamadı. 'Parlamenter sistemin ne sorunu var?' diye soranlar var, en azından 367 sorunu var. Bu konuyla ilgili eski ana muhalefet başkanına soruyorlar cevap da veremiyor. Bizim başkanlık sistemine geçmemiz en iyi yol. Türkiye'nin istikrar içerisinde yönetilmesi gerekiyor. Başkanlık sisteminin doğru noktalardan tartışılması gerekiyor. İstikrar çok kullandığımız bir kelime ama ne kadar ihtiyaç olduğu da herkes tarafından görülüyor. Bölgeye baktığımız zaman devlet yapılarının dağıldığı yerde istikrarsızlık ortamında neler olduğunu da görüyoruz. Geçmişe baktığımızda da tek başına hükümetler döneminde parlamenter sistemlerde bir şeyler yapılabilmiş, iktidarlar sorunu örtmüş."
Gedikli, başkanlık sistemini bu anlamda gerekli olduğunu düşündüklerini, bunun bürokratik etkinliği artıracak muazzam bir sistem olduğunu, parlamenter sistem içerisinde bunun mümkün olmadığını vurguladı.