Güncelleme Tarihi:
BÜTÜN AİLE MADENCİ
Keskin ailesinin evi Soma’da genelde madencilerin yaşadığı Zafer Mahallesi’nde. Eve taziye için gelen kadınların neredeyse hepsinin eşi de madenci. Kiminin mayıstaki faciada akrabaları ölmüş. Sürekli madenleri ve yaşanan ölümleri konuşup ağlıyorlar. “Katil madenler. Ama bir yandan da ne yapacaksın, madencilikten başka iş yok” diyorlar. Kucağındaki kızlarına sarılan Keskin ise eşini anlatıyor:
“Bu sene 10’uncu yılı olacaktı. İstemeye istemeye iniyordu madene. Ama bütün aile madenci. Kayınpederim ve 3 kayınbiraderim de... Faciadan sonra her gün gitmek istemediğini söylüyordu. ‘Bizim ocakta bir şeyler olacak. Isı arttı, duman var. Kim bilir kimin canı yanacak?’ diyordu. Çok kötü olduğunu anlatıyordu. Son hafta ise hep ölümden bahsetti. İçine doğmuş gibi bir gün önce bana bankamatiği ile maaşını çekmeyi öğretti. Her zaman zor kalkar, öldüğü gün çok erken uyandı. Kızlarımız uyuyordu, onları defalarca öptü, kokladı. Evden çıkarken de bana sarıldı. ‘Kızları oraya buraya gönderme. İyi sahip çık. Onlar sana emanet’ dedi. Arkasından bakmaya çıktım. Dönüp dönüp baktı, el salladı. Servisteki arkadaşları anlatıyor. O gün hiç inmek istemediğini, içinin sıkıldığını söylemiş. Termosundaki günlük çayını, ‘Bugün çaylar benden. Anamın ak sütü gibi size helal olsun’ deyip doldurmuş. Arkadaşları, ‘İnme o zaman. Boşver bugün. Çayını da biraz öğlene sakla’ demişler. Zaten o çayı içemeyecekmiş.”
Emine Keskin, “Eşimden bana emanet” dediği 3 kızıyla kalakalmış. Küçük olan 7 yaşındaki Sude, annesinin ağlayan yüzünü güldürmeye çalışıyor. Diğer kızlar Melek (12) ve Rukiye’nin (8) ise başları hep yerde.
ARAYAN KİMSE OLMADI
Keskin, eşinin ihmal kurbanı olduğunu da savundu. Tahtaların yıkılmasıyla düşen büyük kömür parçasından kaçarken karnına demir saplandığını anlattı, şöyle devam etti: “Bunun sorumlusu kim? Önlemler alınmadığı halde hala neden madene inmeye izin veriyorlar. Biz şimdi kime derdimizi anlatacağız? Bizi kimse ne aradı, ne de sordu. Sadece önceki gün madenin genel müdürü geldi, başsağlığı diledi. Ellerinden geleni yapacaklarını söyleyip, gitti. Benim eşimin suçu 4 ay sonra tek başına ölmek mi? Onunki can değil miydi? Ama tek başına ölmeye gör. Bize 301 kişiye sağlanan hakların olmayacağını söylediler. Ama devletten telefon açabilirlerdi. Borçlar, taksitler, kızların okul masrafları... Hepsi benim üstüme kaldı. Ben yine de elişi yapıp bir şeyler kazanmaya çalışırım da keşke eşim hayatta olsaydı. Önceki gün küçük kızımızı okula götürdüm. Fena oldum, dün götüremedim. Çok zormuş bu...”