Şimşek TÜSİAD'ın dergisine konuştu

Güncelleme Tarihi:

Şimşek TÜSİADın dergisine konuştu
Oluşturulma Tarihi: Aralık 21, 2011 11:13

TÜSİAD’ın yayın organı Görüş dergisinin yeni sayısı yayımlandı. "Onyıllardır bekleyen reform: Vergi" kapak sloganı ile çıkan yeni sayıda verginin kayıt dışı ekonomi boyutu ve demokrasi ilişkisini irdeleyen yazılara yer verilirken, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile de bir söyleşi yapıldı.

Haberin Devamı

Vergi Reformu uluslararası rekabet gücü başta olmak üzere pek çok açıdan uzun yıllardır gündemimizde; kayıt dışı ekonomi de yurt içindeki rekabet eşitliği ve bütçe dengesi gibi kritik açılardan en öncelikli gündem maddeleri arasında yer alıyor. TÜSİAD Ankara Daimi Temsilcisi Eray Akdağ; Özel Tüketim Vergisi-Deprem Vergisi tartışmalarından vergi reformuna, kayıt dışı ekonomi ile mücadelede planlarından değişen vergi oranlarına gündemdeki konuları Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e sordu.  

Vergi Reformu yıllardır gündemimizin en önemli konulardan biri oldu. Bugüne kadar neler yaptınız ve bundan sonra neler yapacaksınız, reforma ihtiyaç duyulan en kritik alanlar nelerdir?

Vergi gelirleri kamu harcamaları finansmanında en sağlıklı kaynaktır. Bu nedenle vergiye özel önem veriyoruz. Hükümetimizin 2023 vizyonu doğrultusunda, bahsettiğiniz üzere birçok reform çalışmasına imza attık. Bu reformlarla yatırım, Ar-Ge, üretim ve istihdamı teşvik ediyoruz. Vergilendirmeyi basit, anlaşılır ve adil kılmayı, vergi kayıp ve kaçaklarını minimize etmeyi ve verginin tabana yayılmasını amaçlıyoruz.

Haberin Devamı

Yaptığımız çalışmaları iki başlık altında inceleyebiliriz: 1)Vergi mevzuatımızda yapılan iyileştirilmeler, 2) İdari kapasitenin artırılması. Bu kapsamda yaptığımız reform çalışmalarından bazılarını sizlere kısaca anlatmak istiyorum.

Öncelikleri yatırımı ve istihdamı teşvik amacıyla mükelleflerimizin vergi yükünü hafiflettik. 2002 yılında yüzde 65 olan kurum kazançları üzerindeki toplam vergi yükünü 2006 yılında yüzde34’e indirdik. 2002’de fon payı dahil yüzde 33 olan kurumlar vergisi oranını 2006 yılındayüzde 20’ye kadar düşürdük. Hatta 2009 yılında uygulamaya konulan bölgesel ve sektörel yatırım teşvikleriyle bu oran, az gelişmiş bölgelerde yüzde 2’ye kadar düştü. Ülkemiz artık OECD ülkeleri arasında kurumlar vergisi oranında en düşük altıncı ülke konumundadır.

Gelir vergisi oranını üst dilimde fon payı dahil yüzde 49,5’ten yüzde35’e, alt dilimde ise yüzde 22’den yüzde 15’e indirdik. Ayrıca işveren sigorta prim payını yüzde 19,5’ten yüzde14,5’e indirdik. 2009 yılı itibariyle, sosyal güvenlik primleri dahil edildiğinde, gelir ve kazançlar üzerindeki vergi yükünde ülkemiz en düşük üçüncü OECD üyesidir.

Haberin Devamı

Hükümetimiz dar gelirli vatandaşlarımızın refahını arttırmak için, 2008 yılından itibaren asgari geçim indirimini uygulamaya koydu. Örneğin, 4 çocuklu bir asgari ücretli 2002 yılında yüzde 12,8 gelir vergisi öderken, 2008’den itibaren hiç gelir vergisi ödememektedir.

Vatandaşımızın temel ihtiyaçlarını daha kolay karşılaması ve ekonomimizin dış piyasalardaki rekabet gücünü arttırmak için KDV oranlarında da indirim yaptık. Eğitim, sağlık ve tekstilde yüzde 18 olan KDV oranını yüzde 8’e indirdik; bazı gıdalar için ise yüzde 8’den yüzde 1’e düşürdük. Bu sayede 2009 sonunda efektif KDV oranını yüzde 14,4 seviyesine düşürdük.

Benzin ve motorinde de vergi yükü AK Parti hükümetleri döneminde düşmüştür. 2002 yılında benzindeki vergi yükü yüzde 70,2 iken şu an yüzde 59,6’dır. Motorinde de vergi yükü 2002 yılında yüzde 59 iken şu an yüzde 48,7 oranına düşmüştür. Bu oran, İngiltere’de yüzde 57,8, İsveç ve İrlanda’da da ise yüzde 50’nin üzerindedir.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55ea0dc5f018fbb8f867d1eb
Vergilendirmeyi basit, anlaşılır ve adil kılmaya, vergi kaçaklarını minimize etmeye yönelik adımlar attık. 2006 yılında Kurumlar Vergisi Kanunu’nu yeniden yazıp, transfer fiyatlandırması gibi bazı düzenlemeleri AB ve OECD uygulamaları ile uyumlu hale getirdik; kurumlar Vergisi genel tebliğlerini tek tebliğ haline getirdik.

İdari kapasitenin artırılmasına yönelik olarak ise, 2005 yılında Gelir İdaresi Başkanlığını, 2006 yılında da Gelir Politikaları Genel Müdürlüğünü kurduk. Bu sayede uygulama ve politika üretme alanlarında uzmanlaşma sağladık. Ayrıca vergi denetimini daha etkin hale getirmek için Vergi Denetim Kurulu Başkanlığını kurup, denetimi tek çatı altında birleştirdik.

Haberin Devamı

Hükümetimiz mükelleflere ödeme kolaylığı sağlamak ve çeşitli vergisel avantajlar sunmaya yönelik çalışmalar yaptı. 6111 sayılı Kanun ile başta vergi alacakları olmak üzere otuza yakın kamu kurum ve kuruluşunun alacaklarının yeniden yapılandırmasına ilişkin düzenlemeyi hayata geçirdik. Bu düzenleme sayesinde mahkeme ve idarelerin iş yükünü azalttık. Aynı zamanda mükelleflerin birikmiş borçlarını, cari yükümlülüklerini aksatmadan ödemelerini sağladık. İşletme kayıtlarının da gerçek durumu yansıtacak şekilde düzeltilmesi imkanını getirdik.

İleriye yönelik olarak, ülkemizin en çok ihtiyacı olan; kayıt dışı ile mücadele, verginin tabana yayılması ve vergi kanunlarımızın basit, adil ve anlaşılır olması yönündeki çalışmaların tamamlanmasıdır. Buna yönelik olarak, kayıt dışı ile mücadele eylem planını uygulayacağız ve Vergi Usul Kanunu ile Gelir Vergisi Kanununun yeniden yazacağız.

Haberin Devamı

Van depreminden sonra, “1999 depreminden kaynaklanan bir ihtiyacı karşılamak üzere” ve geçici olarak konulan bir verginin zaman içerisinde genişletilerek “başka amaçlarla” harcanan ve “kalıcı bir vergiye dönüştüğü tartışması ortaya çıktı. Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Öncelikle burada bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek gerektiği kanaatindeyim. Bildiğiniz gibi vergi gelirlerinin bir harcamaya tahsis edilmesi vergi genelliği ilkesini ihlal eder. Toplanan tüm vergiler, merkezi yönetim bütçesine gelir kaydedilmek zorundadır ve kamu hizmetlerinin gerekleri doğrultusunda bütçeden harcanmaktadır. Bundan dolayı her hangi bir gelir belirli bir gidere tahsis edilemez. Yani bir vergi gelirinin sadece deprem harcamalarına aktarılması mümkün değildir. Bu 1999’da da böyleydi, şimdi de böyle. Aynı zamanda tüm dünya ülkelerindeki bütçe uygulaması bu şekildedir. Herhangi bir harcamaya yönelik bir gelir sağlanmak isteniyorsa bunun yöntemi fon oluşmaktır.

1999 depreminden sonra çıkarılan 4481 sayılı kanunla bir defaya mahsus alınmak üzere bazı ek vergiler getirilmiştir. Bunlar ek gelir vergisi, ek kurumlar vergisi, faiz vergisi, ek motorlu taşıtlar vergisi, ek emlak vergisi, özel işlem vergisi ve özel iletişim vergisidir. Ayrıca depremden sonra çıkan 4481 sayılı kanunun genel gerekçesine bakıldığında görülecektir ki: 1999 yılında uygulamaya konan ve kamuoyunda deprem vergisi olarak bilinen vergilerin temelde iki gerekçesi vardır:

• Deprem yaralarının sarılması,
• Ekonomik istikrar programının desteklenmesi.

Yukarıda bahsettiğim bütçe ilkesi çerçevesinde, bu yeni çıkarılan ek vergiler gelir havuzunda toplanıp gerek depreme yönelik gerekse diğer kamu harcamalarına yönelik olarak kullanılmıştır.

Üstüne üstlük dönemin hükümeti, IMF ile yapılacak 3 yıllık stand-by anlaşması için, 9 Aralık 1999 tarihli niyet mektubunda bu vergileri ekonomik istikrarı sağlamak amacıyla getirdiğini açıkça yazmıştır.

Söz konusu anlaşma çerçevesinde, 2000 yılında çıkarılan 4605 sayılı kanunla, özel iletişim ve özel işlem vergilerinin uygulama süreleri iki yıl uzatılmıştır, daha sonra da 31.12.2003 tarihine kadar uzatılmıştır.

Gelişen telekomünikasyon hizmetlerinin vergilendirilmesinin de gereği olarak, 2004 yılında özel iletişim vergisi, kapsamı genişletilerek 6802 sayılı Gider Vergileri Kanununda düzenlenmiştir.

Bu düzenlemeler yapılana kadar, 4481 sayılı Kanun çerçevesinde, özel işlem vergisinden toplam 1.987.033.000 TL, özel iletişim vergisinden toplam 3.114.342.000 TL tahsil edilmiştir. Ek gelir ek kurumlar, faiz, ek motorlu taşıtlar ve ek emlak vergilerinden de toplam 2.649.745.000 TL tahsil edilmiştir.

Öte yandan özel tüketim vergisi, 12 Haziran 2002 tarihinden itibaren uygulamaya giren bir vergidir. Yürürlüğe girmesinin nedeni vergi sistemimizin sadeleştirilmesi ve Avrupa Birliği ile uyumlaştırılmasıdır. Medyaya yansıdığının aksine, özel tüketim vergisinin 1999 depremiyle hiçbir ilişkisi yoktur ve yürürlüğe konulduktan sonra toplam 16 adet vergi ile harç ve fon yürürlükten kaldırmıştır.

Verginin tabana yayılması, yine uzun yıllara yayılmış bir diğer tartışma konusu. Bu konuda görüşleriniz nelerdir?

Verginin tabana yayılması için öncelikle yapılması gereken gönüllü uyumun arttırılmasıdır. Vatandaşlarımıza basit ve anlaşılır bir şekilde vergi yükümlülüklerini anlatmak, ihtiyaçları olduğunda vergi ile ilgili soru ve şikayetlerini dinlemek bu kapsamda çok önemlidir.

Bu amaçla vatandaşlarımıza ulaşılabilirliğimizi arttırmak için çeşitli hizmetler sunduk. Aralık 2007’de açtığımız Vergi İletişim Merkezi ile bu güne kadar, toplam 1,2 milyon çağrıya cevap verdik. Bu sayede toplumun birçok vergisel sorununu çözüme kavuşturduk. Bu imkanın yanı sıra, vatandaşlarımıza tüm Türkiye’den 444 0 189 numaralı telefonu arayarak, ihbarlarını iletebilme imkanını sunduk. Aynı zamanda Kısa Mesaj Bilgilendirme Servisimiz ile mevzuata ilişkin haberleri abonelerimize kısa mesaj ile iletiyoruz. Ayrıca verginin tabana yayılması için kayıt dışılıkla mücadele de çok önemlidir.

Kayıt dışılık konusunda geçtiğimiz dönemde çok çeşitli çalışmalar yapıldı, ancak sorun tatminkar bir çözüme kavuşamadı. Bu alanda yeni çalışma ve planlarınızı açıklar mısınız?

Bizim için kayıt dışılıkla mücadele son derece önemlidir. Ekonomide kayıt dışılık hem kamu finansman yapısını bozar hem de rekabet eşitsizliği yaratır. Bunların ortadan kalkması, ekonominin sağlıklı bir seyir izlemesi ve sosyal güvenlik yapısının sağlıklı olması için bu mücadele hükümetimiz için önceliklidir. Aynı zamanda ekonominin kayıt altına alınması, ekonomik büyüklüğün vergi, istihdam ve millî gelir boyutlarıyla da kavranmasını kolaylaştırır.

Kayıt dışılıkla mücadele için, mükelleflerin gönüllü uyumunu sağlamak, yaptırımları caydırıcı hale getirmek ve toplumsal farkındalığı arttırmak çok önemlidir. Bu hedefleri gerçekleştirmek için denetim kapasitemizi güçlendirmemiz ve kurumlararası veri tabanı paylaşımına ağırlık vermemiz gerektiğinin de farkındayız. Bunun içindir ki hükümetimiz Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Planı’nı hazırlamıştır. Bu çalışmalarımızda ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla da işbirliği yapacağız.

Özellikle kayıt dışı ve kaçakçılıkla (sigara, alkol ve akaryakıt gibi mallarda) daha etkin mücadele yapabilmek için 2012 yılında 1.500 yeni Vergi Müfettiş Yardımcısı alarak denetim kapasitemizi artırmayı hedefliyoruz. Denetim elemanı sayısını arttırmanın yanında, özellikle Vergi Denetim Kurulu bünyesindeki Risk Analiz Merkezi başta olmak üzere, modern vergi denetim teknik ve araçlarını kullanarak kayıt dışı ve kaçakçılıkla mücadelemizi daha etkin hale getireceğiz.

Son olarak şunu belirtmek istiyorum; toplumda vergi bilinci ve ahlakı yerleşmediği sürece kayıt dışı ekonomi tam anlamıyla önlenemez. İşte bunun için basın ve yayın organlarıyla toplum desteğini güçlendirici kampanyalara önümüzdeki dönemde daha da önem vereceğiz.

Dolaylı ve doğrudan vergiye dair görüşlerinizi de almak isteriz. Türkiye bu açıdan nasıl bir yapıya sahip ve daha rekabetçi bir ekonomi olabilmek için nasıl bir yapı hedeflenmeli?

Ülkemizde vergi yükünün çok yüksek olduğuna dair yaygın ama yanlış bir kanaat bulunmaktadır. Bu yanlış kanaatin dolaylı vergilerden kaynaklandığını düşünüyorum.

Ülkemizde vergi yükü dolaylı vergilerde daha fazla hissedilmektedir. Bunun önemli bir sebebi; dolaylı vergilerin toplam vergi geliri içindeki payının yüksek olmasıdır. Örneğin 2009 yılında, sosyal güvenlik primleri ile mahalli idare vergi gelirlerinin de dahil edildiği dolaylı vergiler, toplam vergi gelirlerinin yüzde 45,6’sını oluşturmaktadır. Bu oran ile Türkiye, ortalaması yüzde 31,1 olan OECD’de, dolaylı vergi yükü en yüksek olan üçüncü ülkedir.

Yalnız bu kesinlikle genel vergi yükünün ülkemizde yüksek olduğu anlamına gelmez. Dolaylı vergilerin payının yüksekliği, dolaysız vergi yükünün düşüklüğünden kaynaklanmaktadır. Zira sosyal güvenlik primleri dahil gelir ve kazançlar üzerinden alınan vergilerde ülkemiz düşük bir vergi yüküne sahiptir. Bu sınıflandırmada 2009 yılı için Türkiye yüzde 12 oranıyla en düşük üçüncü OECD ülkesidir.

Ayrıca vergi yükünün yüksekliğinden bahsedebilmek için genel vergi yüküne bakmak gerekir. Türkiye 2009 yılı için OECD ülkeleri arasında Meksika, Şili ve ABD’den sonra en düşük vergi yüküne sahip dördüncü ülkedir. Bu durum ülkemizde vergi yükünün yüksek olmadığının en temel göstergesidir.

Bunun yanı sıra KDV ve mülkiyet üzerinden alınan vergiler de ülkemizde nispeten daha düşüktür. Genel KDV oranı Avrupa ülkelerinin birçoğunda yüzde 21, bazılarında yüzde 25 iken bizde yüzde 18’dir. Taşınır ve taşınmaz mal sahipliği üzerinden alınan vergilerin GSYH’ya oranı, 2009 yılında OECD ülkelerinde ortalama yüzde 1,8 iken ülkemizde yüzde 0,9’dur. Bu oranla OECD’deki en düşük dokuzuncu ülkeyiz.

Bugün vergi yükünde OECD ortalamasının çok çok altında olmamızın temel sebebi daha önce bahsettiğim üzere, hükümetimizin uyguladığı doğrudan ve dolaylı vergi oranlarını düşürme politikasıdır. Bu sayede Ar-Ge, üretim ve istihdamı teşvik ediyor ve daha rekabetçi bir ekonomiye sahip olmayı hedefliyoruz.

Vatandaşın vergisinin nerelere harcandığını öğrenmesi temel demokratik haklardan birisi olarak görülüyor. Vergi idaresinin şeffaflığını geliştirmek konusunda neler yapıldı?

Vatandaşımızın parasının ne şekilde ve hangi amaçlar için kullanıldığını bilmesi en doğal hakkıdır. Bunun için her ay Kamu Hesapları Bültenleri yayınlıyoruz. Ayrıca, hizmet standartları ve hizmet envanterlerini kamuoyu ile paylaşıyoruz. Stratejik Planlama ve Performans Programımız ile de misyon ve hedeflerimizi ortaya koyuyoruz ve halkımızın bizi değerlendirmesi için performans göstergeleri oluşturuyoruz. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın tüm faaliyetlerini internet sitemizde yayımlıyoruz.

Mükellefin vergisel yükümlülüklere uyum maliyetini azaltmak için Özelge Otomasyon Sistemi’ni kurduk. Mükellef hakları bildirgesini yayınlanarak da mükellefin hak ve ödevlerini açık bir şekilde ortaya koyduk.

Vatandaşlarımıza aynı konuda farklı görüşlerin iletilmemesi için hazırladığımız özelgeleri internette yayımlıyoruz. Vergi mevzuatına yönelik uygulamaları, örneklerle ve açıklayıcı bir şekilde broşürlerle basarak mükellefimize sunuyoruz. Vergi mevzuatına yönelik düzenlemeleri, tüm abonelerimize e-posta yoluyla ulaştırıyoruz.

Bahsettiğim tüm bu çalışmalardan anlaşılacağı üzere, vergi idaresinin şeffaflığını geliştirmeyi çok önemsiyoruz ve bu çerçevede çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Küresel krizle birlikte birçok ülke mali dengesini sağlamak için vergi oranlarını arttırdı. Oysa Türkiye uyguladığı istikrarlı maliye politikası nedeniyle böyle bir ihtiyaç duymadı. Bugün gelinen noktada Avro Krizi’nin Türkiye’nin rekabet gücü açısından bir fırsat yarattığını düşünüyor musunuz, bu bağlamda rekabet gücünün arttırılması amacıyla vergi oranlarının daha da düşürülmesi söz konusu olabilir mi?

Bahsettiğiniz gibi bugün Avrupa ve birçok gelişmiş ülke kamu borç kriziyle boğuşurken, hükümetimizin uyguladığı başarılı mali politikalar sayesinde, biz sapa sağlam ayakta durduk. Üstüne üstlük bu sene sonu itibariyle birçok mali dengenin kriz öncesi değerinden daha iyi gerçekleşmesini bekliyoruz. Örneğin 2011 yılı sonunda kamu borcunun Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya oranının yüzde 40’ın altında olmasını öngörüyoruz. Bu oran Lehman Krizi öncesi 2007’de yakalanan yüzde 39,9’luk değerden de düşük olacaktır. Oysa bu oranın Avrupa’da yüzde 90’lara yakın gerçekleşmesi bekleniyor. Ayrıca bu yılın ikinci yarısı itibariyle de, ilk defa net dış borcumuzu sıfırlamış olduk.

Hükümetimizin Orta Vadeli Planı’nda açıkladığı üzere, amacımız mali disiplini sürdürmektir. Bu nedenle vergilerde bir düşüş öngörmüyoruz. Yalnız şunu söylemeliyim ki rekabet gücümüzü uyguladığımız mali disiplin sayesinde arttırıyoruz. Bakın birçok ülke krizle boğuşurken biz kriz sonrası kredi riskimizi düşürdük ve borçlanmadaki faiz oranlarımızı ciddi anlamda azalttık. Bunların yanı sıra, ekonomimize destek olacak bir kaynak zemini yarattık. Avro Krizi’nin daha da derinleşmesi halinde, ekonomimizi dış etkenlerden koruyacak mali esnekliğe sahibiz.

Tüm bunların ötesinde bugün Avrupa’nın en büyük eksikliği olan siyasi istikrar ve karar alma mekanizmasına sahibiz. Bunun da en büyük ispatı Lehman Krizi döneminde ivedi bir şekilde uyguladığımız kararlı makroekonomik politikalardır. Bu sayede çok hızlı bir şekilde küresel krizi atlattık. Bakın bugün birçok gelişmiş ülke, kriz sonrası büyüme ve istihdam yaratmada zorlanırken, biz geçen sene yüzde 9, bu senenin ilk yarısında da yüzde 10’dan fazla büyüdük. Aynı zamanda 2007’den beri birçok ülkenin iş gücüne katılım oranı azalıp işsizlik oranı artarken, biz 4 milyondan fazla istihdam yaratıp, işsizlik oranını da Ekim ayı itibariyle yüzde 9.2’ye kadar düşürdük.

İşte tüm bu sebeplerden dolayı, mali disiplin ve siyasi istikrarın ülkemizdeki rekabet gücünü, yatırım ortamını ve refahı arttırmadaki önemini son bir kez daha belirtmek istiyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!