Güncelleme Tarihi:
İŞ Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, kamunun yanı sıra özel kesimin yatırım ve üretimi ile net ihracatın ciddi katkısından kaynaklı bir büyümenin ancak sürdürülebilir büyümeye geçtiğimizin işareti olacağını ifade ederek, “Bütün sıkıntıları aşmanın en önemli yolu büyüme, katma değerli büyüme. Büyüme bizim için olmasa da olur diyebileceğimiz bir hadise değil” dedi.
Türkiye İş Bankası tarafından 2008 yılından bu yana düzenlenen, değişen ekonomi ve piyasa koşullarında bölgesel ve uluslararası fırsatların, Türkiye ekonomisinin bugünü ve geleceğine ilişkin fikirlerin gündeme geldiği “İş’le Buluşmalar”ın “Dijital Dönüşüm ve Yeni Sanayi Devrimi” başlıklı 41’inci toplantısı Bursa’da gerçekleştirildi. Bali, toplantıda yaptığı konuşmada, hem Türkiye’nin hem de dünyanın zor bir dönemden geçtiğini, birbiriyle ilişkili, ilişkisiz beklenmedik gündemlerin işleri etkilediğini, uluslararası siyasi krizler, jeopolitik sorunlar ve terörün herkesi meşgul ettiğini söyledi.
Dünya ekonomisinde beklenen yüzde 3.6 büyümeye karşın, Türkiye ekonomisinin 2017’de dikkat çekici büyüme performansı sergilediğini, ilk iki çeyrek sonunda yüzde 5’in üzerinde büyüme kaydedildiğini, üçüncü çeyrekte de düşük baz etkisinin bir sonucu olarak çift basamaklı büyümeye yakın bir performans öngörüldüğünü ifade eden Bali, böylelikle yılın önemli bir büyüme performansıyla kapatılacağının anlaşıldığını belirtti.
KGF İVME KAZANDIRDI
Bu büyüme performansında en başta KGF olmak üzere, 2016 yılının son çeyreğinden itibaren başlayan ekonomik aktiviteyi desteklemek için makro ihtiyati tedbirlerde bir miktar rahatlamalar sağlanmasının çok etkili olduğunu vurgulayan Bali, konuşmasını şöyle sürdürdü: “KGF, ekonomi açısından son derece başarılı, zamanlaması isabetli bir uygulama oldu. Zaman zaman bu tür politikalar popülist politikalarla da karışarak yürüyebilir. Bizim ülkemizde öyle olmadı. Çünkü hatırlayınız, 2008 global krizinden sonra Avrupa’da bırakınız kredi sağlamayı, bankalara ve şirketlere yeniden sermayelendirme kamu üzerinden yapıldı. Şirketler kurtarıldı ya da değer ifade etmeyen varlıkları devlet tarafından satın alındı. Biz bu tür uygulamalara başvurmak durumunda olmadık.”
Kalıcı etkiler açısından bakıldığında kolay olmayan dönemi, sürdürülebilir büyümeye dönüştürmek için samimiyetle, birlikte çalışmak gerektiğini ifade eden Bali, “KGF bir hızlanma yarattı. Eskiden araba çalışmadığı zaman arkadan iterek motoru vurdurtma diye bir şey vardı. Çalışırdı, sonra bırakırdınız, o kendisi giderdi. Daima iterek gitmez. Onun için motoru vurdurttuktan sonra, ekonominin kendi dinamikleri üzerinde yürümesi lazım. Şu anda ekonomik büyümenin kompozisyonunda ağırlıklı olarak kamunun harcamaları ile bir miktar da kısıtlı oranda net ihracatın ve özel kesimin tüketim harcamalarının etkisi bulunuyor. Bunun şöyle bir dönüşüm geçirmesi gerekiyor; kamunun yanı sıra özel kesimin yatırım ve üretiminden ve net ihracatın ciddi katkısından kaynaklı büyüme, sürdürülebilir büyümeye geçtiğimizin işareti olacaktır” dedi.
Adnan Bali, bütün bunları yapabilmek için ülke ekonomisinin ve kurumlarının hem yönetme performansı hem de kriz tecrübesi bulunduğunu ve son derece esnek ve dinamik politikalarla krize karşı önlemler geliştirebildiklerini söyledi. Bali, “İşte bütün bu sıkıntıları aşmanın en önemli yolu büyüme, katma değerli büyüme. Büyüme bizim için olmasa da olur diyebileceğimiz bir hadise değil” diye konuştu.
BÜYÜMEME OPSİYONU YOK
Türkiye’nin yıllık 1 milyona yakın işgücüne katılım olduğunu, yani yılda bu seviyedeki istihdamın yaratılmasının ancak işsizliği olduğu yerde tuttuğunu belirten Bali, “Bu nedenle böyle bir ülkenin büyümeme diye bir opsiyonu yoktur. Çünkü bu işsizliğin sosyal boyutu da ekonomik boyutundan daha az ağırlıklı değil. Bu gençlerin önemli bölümü üniversite mezunu. Dolayısıyla hayattan beklentileri de yüksek. Onun için ekonomimizin sürdürülebilir büyümeye ve istihdama ciddi şekilde ihtiyacı var. Kötü zamanlar hep yaşadık, daha kötü zamanlar yaşadığımız da oldu, ama hepsinin üstesinden gelmeyi başardık” dedi.
İş’le Buluşmalar kapsamında Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ’ın moderatörlüğünde, İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hakan Aran, Arçelik Üretim Teknolojileri ve Endüstri 4.0 Yöneticisi Ömer Faruk Özer, Dünya Gazetesi Yazarı Dr. Rüştü Bozkurt’un katıldığı bir de panel düzenlendi.
ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAKTA TEREDDÜT ETMEDİK
İŞ Bankası olarak bu konuda da en çok kredi kullandıran bankalardan biri olduklarının altını çizen Bali, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Çok kısa sürede 20 milyar TL’ye yakın kredi kullandırdık. Bunlar da yaygın kredilerdir. Bu bankada genel müdürlüğünden bütün şubelerine, kredi tahsis birimlerinden bütün pazarlama, satış birimlerine, bölgelerine kadar her bölüm adeta imece usulüyle, karınca gibi çalıştı. Biz bu politikaları bu kadar gönüllü neden üstleniyor ve bu tür konuların üzerine neden gidiyoruz? Bu, İş Bankası’nın kuruluş misyonundan, genetiğinden geliyor. Bu yaklaşımımızın değeri ülkemizin özellikle zora girdiği dönemlerde daha iyi anlaşılıyor. Bizim ülkemizin zora girdiği, sıkıntılı her döneminde elimizi taşın altına koymakta en ufak bir tereddüdümüz olmamıştır. “
90 yılı aşkın süreden beridir faaliyet gösteren İş Bankası açısından, sürdürülebilir istikrarlı kazanımların ve uzun dönemli müşteri ilişkilerinin önemli olduğunu vurgulayan Bali, “Bunun, kısa dönemli, 3 aylık bilançolarda yüksek kar göstermek gibi kısıtlı bir vizyona hapsedilmesi düşünülemez. Onun için biz, daima ülkemizin sürdürülebilir performansı açısından bu vizyonla çalışmaya devam edeceğiz. Bu uzun dönemli taahhütkâr politikalar ve uygulamalar, hiç kimsenin hafızasından çıkmıyor. Bu, aynı zamanda kısa dönem kazançlarından feragat etmeyi de gerektirir” şeklinde konuştu.
SAĞLAM FİNANSAL SİSTEMİMİZ BİZİ KORUYOR
ADNAN Bali, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kredi derecelendirme kuruluşlarının, Türkiye ekonomisinde büyüme tahminlerinden reel sektörün açık pozisyonuna kadar son derece olumsuz tablo çizdiklerini ifade ederek, şöyle konuştu: “Bu dönemde ilk iki çeyrekte yüzde 5’in üzerinde büyüme sağlandı. Şimdi o reyting kuruluşları, sanki daha önce hiçbir şey yazmamışlar gibi sessiz sedasız büyüme tahminlerini revize etmekle işin içinden çıktıklarını düşünüyorlar. Oysa bu hesapsızlıkların, koskoca ekonomiyi etkileyecek bu tutarsızlıkların ticari bir yaptırımı, ticari bir karşılığı yok mudur? Bizler bu kadar açık ara yanıldığımızda, iş hayatında bunun bedelini ödemiyor muyuz? Bu nasıl bir lükstür ki ‘yanıldık’ bile demeden geçip gidebiliyorsunuz?”