Güncelleme Tarihi:
Serbest bölgelerde faaliyet gösteren mükelleflerin vergilendirilmesi konusunda şu andaki durum şöyle: Bu mükellefler için ne gelir, ne de kurumlar vergisi istisnası söz konusu bulunuyor. Üstelik, istihdam edilen işçi ücretlerine gelir vergisi stopajı da uygulanıyor. Bununla birlikte, belirli koşullarda KDV ve ÖTV için istisna uygulaması devam ediyor. Ancak, 06.02.2004 tarihinden önceki mevzuat uyarınca bu bölgelerde bütün bu vergiler alınmamaktaydı. Halihazırda, 06.02.2004 tarihinden önce faaliyet ruhsatı alanlar için gelir ve kurumlar vergisi istisna uygulaması halen devam ediyor.
Ben olaya, teknik yönü, yani örtülü kazanç konusunu ve konunun bu bağlamda ele alınabilecek emsal boyutunu bir kenara bırakarak vergi adaleti açısından bakmak istiyorum.
BEKLENTİLER FARKLI OLUNCA
Sanıyorum, olayın kaynağında, beklentilerin başlangıçta farklı oluşması yatıyor. Zira; serbest bölgelerin kar aktarımı için kurulmuş ve devletin de buna göz yummak zorunda olduğu, çünkü mevzuatın müsaade ettiği şeklindeki olası bir düşünce mükellefleri yanıltmış olabilir. Yani, devlet serbest bölgeleri ihracatı teşvik etmek, kolaylaştırmak amacıyla kurmuştur şeklindeki doğru sayılabilecek bir tespitten sonra, serbest bölgelere şube niteliğinde kardeş firmalar kuralım ve kazancımızı burada oluşturalım, vergi istisnaları sayesinde de en az % 30’luk bir avantaj sağlayalım şeklindeki bir düşünce olaya farklı bir boyut kazandırmıştır.
Dilerseniz, iki ayrı ihracatçı firma üzerinden ve basite indirgenmiş şekliyle konuyu örneklendirelim. Birinci firma Kars’ta ve ihracatını serbest bölge dışında yapıyor, 70.000 YTL’ye imal ettiği (Y) malını (X) ülkesine 100.000 YTL bedelle satıyor. Elde edilen kazanç 30.000 YTL. Birinci firmamız % 30 oranında 9.000 YTL kurumlar vergisi ödüyor. Gelelim ikinci ihracatçı firmaya. İkinci firmamız ise İstanbul’da faaliyet gösteriyor ve yine İstanbul’da bir serbest bölgede kardeş firma kuruyor. Firmamız aynı (Y) malını bu kardeş firmaya 75.000 YTL’ye satıyor. Elde ettiği kazanç 5.000 YTL ve ödeyeceği kurumlar vergisi de 1.500 YTL. Kardeş firma ise (Y) malını yine 100.000 YTL bedelle (X) ülkesine satıyor. Kazanç 25.000 YTL, vergi “0”. Görüldüğü gibi, her iki ihracatçı firma da aynı (Y) malını, (X) ülkesine ve 100.000 YTL bedelle satıyor. Ancak Kars’taki ihracatçı firma, bu satış üzerinden 9.000 YTL vergi öderken, İstanbul’da faaliyette bulunan ve serbest bölgede kardeş firması olan ikinci ihracatçı firmanın katlandığı vergi yükü 1.500 YTL . Fark tamı tamına “6” kat. Kars’taki firma altı kat daha fazla vergi ödüyor.
Şimdi, bu durum bir adaletsizlik yaratmaz mı sizce? Şayet devlet tarafından ihracatçının rekabet gücü, vergi almamak yoluyla arttırılmak istenirse zaten vergi adaleti açısından ülkedeki tüm ihracatçılara bu hak verilirdi diye düşünüyorum.
OLUMLU YÖNLER ÖNE ÇIKMALI
Bütün bunların yanında, 3218 sayılı kanun ve gerekçesinde, serbest bölgelerde kar transferi yapılabileceğine ilişkin bir ibare de bulunmuyor. Zaten, serbest bölgelerdeki vergi muafiyetinin kaldırıldığı kanunun gerekçesinde; “serbest bölgede dolaysız vergi yükümlülüğünün olmaması transfer fiyatlandırması yoluyla vergiye tâbi olacak kazançların bölgeye kaydırılmasına neden olmaktadır. Bölgede yer alan mükelleflerin incelemeye tâbi olmaması ve bu mükelleflerden Türkiye'deki mükelleflerle ilişkileri konusunda bilgi alınamaması bu durumun önlenmesini de engellemiştir” şeklinde bir belirleme yapılmış bulunuyor. Dolayısıyla; serbest bölgelerin kar transferi için kurulduğunu ve devletin buna göz yummak zorunda olduğunu düşünmek, ülkedeki diğer ihracatçı firmalara ve ihracat yapmak isteyenlere haksızlık olacağı gibi mesnedi de bulunmayacaktır. Bu şekildeki bir düşüncenin, ülke ihracatının tamamına yakınının serbest bölgelerde ve vergisiz olarak gerçekleşmesine neden olabileceğini söylemek de sanırım kehanet olmayacaktır.
Serbest bölgelerin ülke ekonomisine elbette ki olumlu etkileri vardır. Örneğin; ihracatın artması, üretim artışının sağlanması, istihdam v.s. Ama serbest bölgeler, üretime girmeksizin, istihdam sağlamaksızın yalnızca kar transferi için kullanılacaksa, belirttiğim gibi bu durum vergide adalet prensibiyle hiç de bağdaşmayacak sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.
Kanaatimce işin doğru olanı, olumlu yönlerin göz önünde tutularak gerçek sorunların çözümü yönünde gerekenin yapılmasıdır.
sbayrak@vergisorunlari.com
www.vergisorunlari.com
Not: 19.04.2006 tarihli Referans Gazetesinde yayımlanmıştır.