Güncelleme Tarihi:
Hazine Müsteşarlığı görevinden bu akşam itibariyle emekliye ayrılan Selçuk Demiralp, Türkiye'ye çağrılan Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş'in çok iyi bir seçim olduğunu belirterek "hem yurtiçinde, hem yurtdışında Türkiye'yi çok iyi bir biçimde temsil edebilecek güçte bir isimdir" dedi.
Son yaşanan ekonomik krizden sonra 26 Şubat-2 Mart tarihleri arasında izne ayrılan ve ardından da emekliğini isteyen Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp, bugün Uğur Ercan toplantı salonunda hazine çalışanlarına veda etti.
Veda konuşmasını basına kapalı olarak gerçekleştiren Demiralp, salondan gözleri yaşlı ayrılırken, oldukça duygusal olduğu ve konuşurken sesinin titrediği görüldü.
Gazetecilere görev yaptığı süre içinde kendisine verdikleri destekten dolayı teşekkür eden Demiralp, gazetecilerin çeşitli konulardaki sorularını da yanıtladı.
Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş'in kendisi ile konuşup konuşmadığının sorulması üzerine Demiralp, böyle bir görüşme yapmadığını belirterek, kendisine böyle bir talebin de gelmediğini kaydetti. Derviş'in isminin Merkez Bankası Başkanlığı için geçtiğini kendisinin bunun dışında bir bilgisi bulunmadığını belirten Demiralp, bu nedenle Derviş'in ilk aşamada Merkez Bankası'ndan bilgi almasının söz konusu olduğunu kaydetti.
Kemal Derviş'in daha sonra da Hazine dahil ekonominin diğer birimleriyle konuşabileceğini ifade eden Demiralp, şöyle dedi:
"Eğer görevi kabul ettiği takdirde. O da zor bir görev almaktadır. Ama isim olarak çok önde gelen isimlerden bir tanesidir. Görüşümü alırsanız, çok iyi bir seçimdir. Hem yurtiçinde, hem yurtdışında Türkiye'yi çok iyi bir biçimde temsil edebilecek güçte bir isimdir. Ben ona da başarı diliyorum.
Ben de bir Türk vatandaşı olarak bana düşen bir görev olduğu takdirde de her zaman için destek olmaya, yardımcı olmaya hazır olduğumu da ifade etmek istiyorum. Tabii ki ihtiyaç duyulduğu zaman ben bu memleketin bir evladıyım, bir insanıyım. Bizim amacımız ekonomik programların başarılı olmasıdır. Bana da bir görev düşerse seve seve gelir onla o görevi yaparım. Onlara bilgi veririm."
Hazine müsteşarlığı zor görev
Yeni Hazine Müsteşarı ile ilgili sorulan bir soru üzerine de Demiralp, Hazine müstaşarlarının her zaman zor şartlar altında çalıştıklarını belirterek, "Hazine Müsteşarlığı, ekonomi bürokrasisinde en zor görevlerin başında gelir" dedi.
Bu programın uygulama sorumluluğunun Hazine'de olduğunu belirten Demiralp, bundan sonra uygulanacak programın sorumluluğunun da Hazine'de olduğunu kaydetti. Programın büyük ölçüde revize edilmesinin söz konusu olduğunu anlatan Demiralp, bunu yapacak kurumun da Hazine olduğunu söyledi.
Hazine'nin özveri ile bayramda da çalışarak en kısa sürede programın hatlarını çıkaracağını kaydeden Demiralp, "Dolayısı ile oraya gelecek arkadaşımızın bu bilinç içinde ülkesine kurumuna faydalı işler yapmaya çalışacaktır. Burada zaman ve başka birşey düşünmeden bu başarı, bu hedefe varma konusunda çalışmalar yapacaktır. Allah kolaylık versin çok zordur" dedi.
Kendisinin bu görevi 20 ay boyunca bütün kapasitesi ile başarılı olmak için çalışarak yürüttüğünü belirten Demiralp, sözlerini şöyle sürdürdü.
"Dikkat edin Hazine Müsteşarlığı'nda çok uzun süre hakikaten kalınmıyor. Benden önceki arkadaşlarım biri 4 ay, birisi 10-15 ay kaldılar ben 20 ay ile şu anda Hazine Müsteşarı olarak en uzun kalanlardan birisiyim. Bu tabii insanın sinir sistemini dayanma gücünü de etkiliyor. Dolayısı ile gelen arkadışımıza sizlerden de benim tek isteğim ona destek olun. Ona vereceğiniz destek bu ülkeye vereceğiniz destektir. Bu iş tek başına olmaz. Bir bütün olarak olur. Ben basındaki arkadaşlarımın bana nasıl destek oldularsa bundan sonra gelecek olan arkadaşıma da destek olacağını düşünüyorum. Bu konuda sizin hakikaten gösterdiğiniz bu özelliğe de ayrıca teşekkür ediyorum."
Kamu bankalarının likidite sorunu
Hazine Müsteşarlığı görevinden bu akşam itibariyle emekliye ayrılan Selçuk Demiralp, "kamu bankalarının ve BDDK'daki bankaların likidite sorunu çözülmezse, bundan sonra yapılacak programın bu aşamadan sonra dengelenmesi, ayarlanması çok zordur" dedi.
Demiralp, Hazine personeline vedasının ardından gazetecilerin çeşitli konulardaki soralarını yanıtladı.
Uygulanmakta olan programın faturasının ne olduğuna ilişkin bir soru üzerine Demiralp, fatura için bir rakam söylemenin bu aşamada doğru olmayacağını kaydetti.
Demiralp, şunları söyledi: "Kamu bankalarının ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'ndaki (BDDK) bankaların likidite sorunu çözülmezse bundan sonraki yapılacak programın bu aşamadan sonra dengelenmesi, ayarlanması çok zordur. Onun için yapılması gereken ilk husus kamu bankaları ile BDDK'daki bankaların likidite sorunlarının ve yapısal sorunların çözülmesi ve ondan sonra da para programının buna göre yapılması gerekir. Zannediyorum bu konuda çalışmalar yapılıyor."
Gazetecilerin "siz bunu göremediniz mi?" soru üzerine de Demiralp, "hayır, ben bugünkü aşamayı konuşuyorum. Gelinen noktayı söylüyorum" dedi. Demiralp, kamu bankalarının açıklarının 1999 yılının başında enflasyonun ve faizlerin düşmesi ile kontrol altına alınabileceği ve bunlara hazine kağıtları verilerek görütürülmesinin planlandığını anlattı. Zira o dönemde bankaları rehabilite edecek zamanlarınını bulunmadığını ifade eden Demiralp, şöyle dedi:
"1999 yılında Türkiye yine bir krizde idi. O krize girmeden atlatma meselesi söz konusu idi ve dolayısı ile böyle bir düşünce ile hareket edildi. Ama 1.5 sene içinde özellikle enflasyon düştükçe, faizler düştükçe şu görüldü ki bankacılık sektörünün yanı sıra özellikle kamu bankaları bu uyuma, bu değişime uyum sağlamada güçlük çekiyor ve açıkları büyüyor.
Hele bu 19 Şubat'tan sonra uğradıkları gelir kaybı son derece yüksektir. Bunu artık ekonomi şu aşamada taşıyacak durumda değildir. Mutlaka bu sorunun çözülmesi lazım. Bu sorun bu kadar büyüdükten sonra bir köşeye bırakılamaz. Dolayısı ile yapılacak bütün programların temelini bunlar teşkil eder."
Demiralp kurun serbest bırakılmasını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine de 19 ve 21 Şubat'ta Başbakan'ın başkanlığında yapılan toplantıda gerek Merkez Bankası Başkanı, gerek Hazine Müsteşarı olarak kendisinin mutlaka dalgalı kura geçilmesi gerektiğini ifade ettiklerini kaydetti.
Merkez Bankası rezervlerinin erimeden ve bu rezervlerde bir düşüş meydana gelmeden kur politikasının değiştirilmesi gerektiği görüşünde olduklarını belirten Demiralp, "çünkü artık üç ay içinde döviz atağı ile karşı karşıya kalındığı için 19 Şubat'ta 7.6 milyar dolarlık bir talep, Salı günü de o talebi azaltmak için faiz yükseltilmesi ekonomik dengeleri tamemen bozdu. Artık burada çıpa sistemini devam ettirmenin bir anlamı kalmamıştı. Burada tek yapılacak şey dalgalı kura bir an önce geçmekti" diye konuştu.
Genişletilmiş bant sistemine geçilmesinin ise olayı uzatmaktan başka bir işi yaramayacağını ifade eden Demiralp, bunun ardından dalgalı kura geçilmesi halinde döviz rezervlerinin bir kısmının erimesinin söz konusu olacağını dile getirdi.
En isabetli karar
Demiralp, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hükümetin Çarşamba gecesi almış olduğu karar bence en isabetli karardır. Hem G-7'lerin, hem uluslararası kuruluşların görüşleri de bu şekildedir. Türkiye yeniden bir yapılanmaya gidiyor. Burada moralin bozulmasına veya herhangi bir şekilde başka bir şekilde yorumlamaya gerek yok. Türkiye bunların altından kalkabilecek güçtedir. Eleman açısından, güç açısından yeterki bir bütünlük, bir dayanışma olsun. Bu dayanışma içinde Türkiye yeni bir program hazırlayıp bunun altından kalkacaktır."
Stand-by anlaşması
"Türkiye stand-by anlaşmalarını devam ettirmek zorundadır" diyen Demiralp, kamu maliyesinin, harcamaların ve ekonominin disipline edilmesi gerektiğini, bunların yapılmaması halinde ekonomisindeki sorunların devam edeceğini söyledi. Demiralp, bu bilinç içinde yeni programın hazırlanması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Gazetecilerin ekonominin bir koordinatörün başkanlığında bulunması düşüncesine nasıl baktığını sormaları üzerine de Demiralp, koordinatör bakanlıktan ne kast edildiğini bilmediğini ancak müessese olarak ekonomiden sorumlu bir Bakan bulunduğunu kaydetti. Bu bakanın o rölü rahatlıkla yapacağını da anlatan Demiralp, "yeni bir müessese yaratılmasına gerek olmadığını düşünüyorum" dedi.
Bir başka gazetecinin "işlerin bu noktaya gelmesinde siyasi sorumluluk var mı?" sorusuna da Demiralp, "Bu program hükümetin programıdır. Biz teknisyen olarak bunun uygulayacısıyızdır. Dolayısı ile her programın arkasında siyasi sorumluluk vardır. Sadece bunda değil" yanıtını verdi.
Demiralp, bir başka soru üzerine şu anda ne faiz kur, ne de faizlerin dengelenmediğini belirterek, bundan dolayı programın temel unsurlarının oluşamadığını söyledi. Bu dengeler oluştuktan sonra ona göre bir program yapılabilineceğini söyleyen Demiralp, " 6 ay, 1 sene gecikmede olsa bence önemli birşey değildir. Ama tahmin ediyorum gene 2002'nin sonuna göre bir ayarlama yapılabilir.
Bu tabi hükümetin alacağı karara bağlıdır. Enflasyonun ne kadar süre içerisinde düşürecektir. Burda da hükümet kararı sözkonusudur. Eğer 2002 sonuna kadar indirmeyi düşünüyorsa program ona göre hazırlanır. Burda önemli olan hükümetin düşüncesidir, programıdır, bu konudaki hedefleridir" dedi.
Hükümette bir değişikliğe gitmeden yapılacak çalışmaların başarı şansı bulunup bulunmadığına ilişkin bir diğer soru üzerine de Demiralp, bu konuda birşey söylemek istemediğini ve birşey söylemenin kendisine düşmediğini kaydetti. Demiralp, "ben bir teknisyen insanım.
Yalnız bize düşen görev etik olarak ve oyunun kuralı olarak bu işi götüren insanların belirli bir sürede eğer bir değişikliğe hem içerde hem dışarda kamuoyuna anlatılıp güven tazelenmek isteniyorsa kadroların değişmesinde yarar var. Tabii bu bizim düşüncemiz budur. Çünkü bundan sonra tartışmalar olabilir. Bir program ikinci program mukayeyesi olabilir. Bunlara hiç gerek yoktur. Yeni bir ekip alacaktır ama gine söylüyorum temel ilk hazırlanan programın üzerinde olacaktır."
IMF olmadan Türk ekonomisinin neden düze çıkamayacağının sorulması üzerine de Demiralp, Türkiye ekonomisini disipline edeceğini, kamu borçlarını, iç ve dış borcu belirli bir düzeyde tutacağını, başta yapısallar olmak üzere yeni düzenlemelere gideceğin, özelleştirme yapacağını, maliye politikalarını geliştireceğini Türkiye'nin kendisinin söylemesi halinde dış ülkelerin güveninin almada zorlanacağını kaydetti.
Demiralp, şöyle konuştu: "Türkiye'de sermaye birikimi olmadığı için mutlaka yurtdışının desteğini alması lazımdır. Dış piyasalar desteği verebilmesi için IMF gibi uluslarası bir kuruluşun hazırlanan bu programa uygun görüş vermesi gerekir. Bu çok önemlidir. IMF'nin bu uygun görüşünü almadığınız zaman o zaman yurtdışındaki önemli kaynaklar size gelmez.
Türkiye hem yabancı sermaye açısından, hem dış kaynak açısından dışarıya çok bağlıdır. Dolayısı ile bunların gelmesi için bu programın uluslararası standartlara uygun bir program olduğunu ve Türk hükümetinin, Türkiye'nin bunu yapabileceğini ifade edebilmesi, güven vermesi için bu konuda reyting kuruluşu gibi çalışan IMF'nin desteğini alması gerekir. Dolayısı ile bu programlarda IMF desteği ile olması çok önemlidir."
Demiralp, bundan sonra ne yapacağını ilişkin soruları yanıtlarken de bir köşede oturmayacağını, kamuda ya da özel sektörde çalışmaya devam edeceğini söyledi. Sorular üzerine şu ana kadar özel sektörden kendisine herhangi bir iş teklifi gelmediğini belirten Demiralp, Mart ayını dinlenerek geçireceğini bildirdi. (aa)