Oluşturulma Tarihi: Haziran 07, 2015 16:41
Her seçimde karşılaşılan haberlere son üç seçimde artan biçimde çok daha yüksek bir hassasiyet var. Şu haberlerle hep karşılaşıyoruz: Bulunmuş boş zarf ve pusulalar, sandıklarda mükerrer oy kullanımı, tutanaklarda tahrif, açık kullanılan oy verme işlemi, yakılmış pusulalar, kesilen elektrikler, şayialar…
Peki, bunlar ne derece yaygın? Genele yayabilir miyiz? Sonuçlar üzerinde ne kadar belirleyicidir? Şunları da düşünelim; bu kadar kolay mıdır? Birkaç yüz oy farkıyla giden ya da barajları olan bir yarışta tabii ki bu çok önemli. Ancak bunun 50 milyonu aşan bir seçmende, genele taşınan bir ‘organizasyon’ olması zor.
Çoğumuz oy verme süreci hakkında fazla bilgi sahibi bile değiliz. Örneğin bilgisayar ortamında da tutulan verilerin kısa vadede manipüle edilebileceği doğru ama temelde bu verilerin en uç tarafta, sandık görevlilerinin imzaladığı ‘ıslak imzalı’ tutanaklara bağlı olduğu ve esas olanın da imza atan gözlemcilerde kopyası olan bu tutanaklar olduğunu unutuyoruz. Diğer taraftan da bu seçim yazılımının, manipülasyona meydan vermeyecek biçimde, güvenli biçimde çalışmasını sağlayacak bir sertifikasyona sahip olmadığı da biliniyor.
Son üç seçimde giderek artan ölçüde bir hassasiyet var; seçim sonuçlarına dair bir güvensizlik. Perşembe günü benim de konuşmacı olarak katıldığım İpsos’un düzenlediği Araştırmada Yenilikler Konferansı’ndaki bir panelde, moderatör olan Ferhat Boratav bu güvensizliği ölçmek için salona sordu, “bu seçimlerin güvenli ve hakkaniyetle yapıldığını düşünüyor musunuz?” Koca salondaki yüzlerce katılımcıdan sadece 2-3 el kalktı.
‘Oy ve Ötesi’ adlı sivil girişim, gönüllü hareketi başlatarak katılımcıların sandıklara gözlemci olarak gitmelerini sağladı. Ne için? Seçimlerin şeffaf ve güvenli olmasına katkı sağlamak, olası bir seçim hilesini engellemek için.
Seçim hilesi ve manipülasyonlar arttı mı yoksa sisteme
güven mi azaldı? Bence ikincisi. Her sivil harekete, söze, girişime paranoya ile yaklaşan siyasetçiler, sonunda ektiklerini biçiyorlar; seçim sürecinde de bir bölüm seçmenden paranoya biçiyorlar. Hoşgörülü, çoğulcu, kapsayıcı normal bir siyasal atmosferde belki de münferit sayılabilecek olaylar, yanlışlar, hileler çoğunlukçu ve kutuplaştırılmış siyasi atmosferde genel görüş açısı içine girip, güvensizlikle karşılanıyor. İkinci açı da, kurumların ve kuralların çökmüş olması. ‘Hatalı işler olursa belli bir aşamada yakalanır, buna olanak verilmez’ düşüncesi hasar görmüş durumda. Örneğin çokça konuşulan seçim sisteminin güvenli çalışmasını sağlayacak bir sertifikasyon konusunda hiç adım atılmadı. Bu hissiyat beslenmeye devam ediyor.
Üçüncüsü de, hem sivil toplum hareketlerinin, girişimlerinin ‘siz siyasetle uğraşıyorsanız, gidin bir partiye girin’ denilerek ezilmesi, karalanması, ama öte yandan da siyaset platformuna girenlerin de, örneğin profesyonel yaşamda ‘çoğunlukçu’ yaklaşımla zorluklarla karşılaşması. Öyle ya, bugün gönüllü sandık gözlemcisi yazılanlar, belki de siyasi parti temsilcisi olarak orada oturuyor olacaktı.
Sonuç şu; ne ekiyorsanız onu biçiyorsunuz.
ugurses@hurriyet.com.tr