Güncelleme Tarihi:
Türkiye’de otomotiv satışları ocak-mayıs 2023 döneminde tarihi rekorlar kırarak 445 bin adedi aştı. En ucuz sıfır aracın 600 bin TL’ye dayanması ve kredi musluklarının kısılmasına rağmen rekor kıran satışlarda, küresel üretimde yaşanan zorluklar nedeniyle sıfır otomobilin az bulunan bir “değer” olarak görülmesi önemli rol oynadı. Konutun satın alınabilir bir yatırım aracı olmaktan uzaklaşması ve dolar, Euro, altın gibi enstrümanların stabil kalmasına karşılık sıfır otomobil sürekli değerlendi. Öyle ki, geride kalan 5 ayda her 10 kişiden 4’ü “yatırım” amacıyla sıfır araç satın aldı. Son bir kaç ayda vites yükselten talepte ise seçimden sonra yeni ekonomi politikalarının ne olacağı noktasında belirsizlikler önemli rol oynadı.
PİYASAYI NELER BEKLİYOR
Seçim sürecinin geride kalması ve yeni kabinenin açıklanmasının ardından ise gerek yüz binlerce kişiye istihdam sağlayan otomotiv sektörü gerekse kalan 6 ayda otomobil satın almak isteyen vatandaşlar “Yılın geri kalanında otomotiv piyasasını neler bekliyor?” sorusunu sormaya başladı. Yeni dönemi Hürriyet’e değerlendiren sektör temsilcileri, üretim, satış ve satış sonrasını belirleyecek temel kriterleri; araç bulunurluğu, döviz, özellikle de araç fiyatlarını doğrudan ilgilendiren Euro/TL kurunun seyri ve krediye erişim koşulları şeklinde sıraladı. Sanayiciler ise sektördeki elektrikli dönüşüm sürerken yeni yatırımların Türkiye’ye çekilmesi noktasında iç pazarda satışların arttırılmasını sağlayacak politikalara vurgu yaptı.
‘YATIRIM ÇEKİCİLİĞİNİ ARTTIRALIM’
“Artık ekonomi politikalarını odağımıza alma dönemine geldik. Otomotiv sanayi için orta-uzun vadede üretim artışı sürekliliğinin sağlanması; ihracatı koruma, arttırmaya yönelik politikalar ve öngörülebili bir iç pazar ile mümkün. Küresel otomotiv sektöründeki dönüşüm ve dünya ticaret ortamındaki gelişmeler dikkate alındığında, sanayimiz rekabetçiliğinin her alanda geliştirilmesi ön plana çıkmaktadır. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına adım attığımız bu dönemde, gerek sanayimizin rekabetçiliğinin korunması gerekse ülkemizin yatırım çekiciliğinin arttırılması, uzun dönemli stratejik bakış açısı ile mümkün olacaktır.”
‘EN BÜYÜK SIKINTI ARAÇ BULMAK’
“İlk 5 ayda gerçekleşen satış adetlerini 3 yıldan uzun süredir biriken bir talebin yansımasının sonuçları olarak görüyoruz. Pazarı belirleyecek olan en büyük konu arzın ne seviyede olacağıdır. Bunun yanı sıra, önümüzdeki aylarda araç fiyatlarının hangi seviyelerde seyredeceği de önemli. Üretim tarafından düzenli olarak döviz bazında yapılan fiyat artışları, Euro/TL kur seviyesi araç fiyatlarının hangi seviyelerde seyredeceği konusunda en büyük etken olacak. Pazarı etkileyecek diğer husus da; kredi temini ve bu kredinin maliyeti. Her şeyin şimdiki gibi devam ederse yıl sonunda toplam satışlar 900 bin adedi bulabilir.”
‘HALEN 2017 YILININ GERİSİNDEYİZ’
“Otomotiv sektörümüz geçen yıla oranla adetsel olarak, araç üretiminde yüzde 17’lik, araç ihracatında ise yüzde 9’luk bir artış yaşamasına rağmen, hâlâ rekor yılımız olan 2017 senesine göre üretimde yüzde 15, araç ihracat adetlerinde ise yaklaşık yüzde 30 geride kalmaktadır. Küresel ölçekte yıkıcı dönüşümün yaşandığı otomotivde, yeni tanımıyla mobilite sektöründe, en büyük beklentimiz rekabetçiliğimizin korunarak, rekor yılımızın üzerinde bir üretim, satış ve ihracata ulaşmaktır. Bunun sağlanabilmesi için iç pazar potansiyelinin kullanılmasının yanında, sağlam adımlar atarak mutlaka yeni bir ana sanayi yatırımının ülkemize çekilmesini arzu ediyoruz.”
‘KREDİYE ERİŞİM KOLAYLAŞMALI’
“Satış sonrası pazarı, genel anlamda senenin ilk yarısına göre ikinci yarısı her zaman için daha hareketli geçerdi. Fakat son 2 senedir, yıl boyunca aylık farlılıkların fazla olmadığını görüyoruz. Satış sonrası pazarında gerek iç piyasa gerek ise yurtdışı tarafında talebin devam ettiğini, özellikle dünyada araç arzının tam anlamı ile karşılanamaması, ikinci el araç piyasasının hareketliliği ve dolayısıyla yaş alan araç parkının yedek parça ve bakım ihtiyacının artması, pazarın büyüme grafiğinin devam edeceğini düşünüyoruz fakat üyelerimizin önündeki en büyük handikap; bankaların piyasaya tamamen kredileri kapatması, merkez bankası ve serbest piyasa olmak üzere kur farklılıklarının olmasıdır.”