Güncelleme Tarihi:
İstanbul'un sanayi mahallesi Seyrantepe'de Türkiye'nin ilk diş fırçası fabrikası Banat'ın, uluslararası rakiplerini aratmayan fabrikasında 87 yaşında bir duayenle, Zühtü Şenyuva'yla beraberiz. Bir çoğuna Banat markasıyla olmak üzere 36 ülkeye ihracat yapan, iç piyasada ise Colgate gibi uluslararası devlerin karşısında pazar payını yüzde 20'lerde koruyan Banat'ın sahibi Şenyuva, hala tam zamanlı olarak işinin başında.
Vehbi Koç'tan Sakıp Sabancı'ya kadar Türk sanayiinin öncüleriyle ilgili anılar arasında uzayan sohbetimizde Zühtü Bey, sıfırdan bugünlere nasıl geldiğini anlatıyor. İlkokul yıllarından itibaren hem okuyup hem çalışan Şenyuva, Türk ekonomisinin büyük gelişme gösterdiğini söylüyor, ama artık işlerin de zorlaştığını dile getiriyor. Sanayide dünyanın en büyük derdinin Çin olduğunu, bunun kendi sektörlerini de etkilediğini anlatan Şenyuva, hem maliyeti düşürmek hem de ihracat yapacak ülkeleri çeşitlendirmek için Mısır'a fabrika kurma hazırlığında olduklarını anlatıyor.
"Dil bilseydik hayatın içinde olmazdık" |
Banat’ın Yönetim Kurulu Başkanı Zühtü Şenyuva, Koç’la yaşadığı bir anıyı ise şöyle anlatıyor: "Vehbi Bey, ben ve Bernard Nahum, başka yabancı konukların olduğu bir masada konuşuyoruz. Nahum İngilizcesiyle konuklarla sohbet ediyor ama biz Vehbi Beyle birbirimize bakıyoruz. Vehbi Bey, ’Bak, ecnebilerle iletişim bile kuramıyoruz’ dedi. Ben de, ’Eğer dil bilseydik ben bankada, sen de büyükelçilikte çalışıyor olurdun. Bu şekilde hayatın içine katılamazdık’ dedim. Vehbi Bey kahkahalarla güldü. Yabancı konuklar neye güldüğümüzü merak ettiler, durum anlatılınca onlar da kahkahayı bastı." |
İş hayatına atıldığı ilk günden beri Mehmet Kavala, Vehbi Koç gibi arkadaşlarının "arsa al" sözlerini tutan Şenyuva, şimdi gayrimenkul alanında da gizli bir güç. 30 yıl önce İstanbul'da ilk plaza olan Beytem'i inşaa eden Şenyuva, Şişli ve Ümraniye'deki arsalarını da Yapı Merkezi ve Taşyapı'yla konut ve iş merkezi yatırımı yapıyor.
Tablolar alarak sanatçılara destek de oluyor Şenyuva. Gençlere deneyimlerini sunmak için hayatını anlatan bir de kitap çıkaran Şenyuva, "Ben de yoksuldum. Hem okudum hem çalıştım. Şüphesiz herkes Vehbi Koç, Hacı Ömer Sabancı olamaz. Ama beş kuruş parası olmayan bir insan da bizim gibi mücadele ederek iş, aş sahibi olabilir" diyor.
Türkiye'de birinci kuşak sanayicilerin birbirine benzer öyküleri vardır. Siz de anlatabilir misiniz?
Biz 10 kardeştik. Babam memurdu. Geçinmek çok zordu. Ankara'da ilkokulda okurken babam tatillerde
Zühtü Şenyuva kimdir |
1920'de Konya'nın Koçhisar ilçesinde doğdu. Ankara'da başladığı ilköğretimi dördüncü sınıftan itibaren İstanbul'da sürdürdü. Şems-ül Mekatip özel okulunu bitirdi. Ortaokulu tekrar Konya'da okudu. Lise öğrenimini ise Ankara Gazi Lisesi'nde tamamladı. İstanbul Tıp Fakültesi'nde üçüncü sınıftayken babası ölünce okulu bırakmak zorunda kaldı. aha sonra Volvo ve Fisk lastiklerinin başyilikleriyle iş hayatına giren Şenyuva, 1947'de kurulan Banat'ı 1975 yılında satın aldı. Şenyuva'nın üç çocuğu var. |
Vehbi Koç'la Ankara'da mı tanıştınız?
Ford Fabrikası'nın Ankara Genel Yetkilisi Vehbi Koç'tu. Kamyon almaya gittiğimde Vehbi Bey'le tanıştım. Kamyonun borcunu öderken de Vehbi Koç'la sık sık görüşüyordum. Vehbi Bey 55 yıllık arkadaşım ve önderim oldu. O yıllarda Uniroyal lastikleri mümessillik açıyordu. Uniroyal'in iki markası vardı Fisk ve Royal. Ben Fisk'in Orta Anadolu temsilcisi oldum. Güney Anadolu sorumlusu Selahattin Beyazıt, İzmir ise Melik Özakat oldu. 4 firma Fisk'le çalışmaya başladı, Koç ise Royal olarak bayisi oldu. Sık sık birlikte toplantılar yapıyorduk. Ben sigara içenlere çok kızardım. Koç "Benim günde beş sigaram, bir kadeh de viskim var, karışma" derdi. İşlerimiz zaman içinde büyüdü. Yedek subayken İstanbul'un zengin tüccarlarından Mehmet Kavala'yla tanıştım. Volvo acenteleğini ondan aldım. 1958'de İstanbul'a taşındım. O yıllarda kazandığım paraları arsada değerlendirmemi Mehmet Kavala öğütlemişti. Onun vasıtasıyla tanıdığım emlak komisyoncuları ile İstanbul'un değişik semtlerinde arsa almaya başladım. Bakmadan aldığım çok arsa vardır.
Banat'ı nasıl satın aldınız?
İstanbul'da Kadıköy'de oturuyorduk. Büyük Kulüb'e üye olmuştum. her sabah bir beyefendi yürüyüş yapardı. Ben de onunla yürümeye başladım. Sonra bir gün kalp hastası olduğunu ve kalbine stent takılacağı için Almanya'ya gideceğini söyledi ve Banat'ı satın almamı teklif etti. Ben de sağlığına kavuştuktan sonra fabrikanın başında kalması şartıyla satın aldım. Bomonti'de 500 metrekarelik küçük bir fabrikaydı. Sonraki yıllarda Seyrantepe'de bu fabrikayı yaptık. Fabrikayı almamın bir nedeni de Türkiye'nin ağız ve diş sağlığı yönünden çok geri kalmış bir ülke olmasıydı. Banat kurulduğundan beri bu konuda çaba göstermişti.
Çin sanayicinin en büyük sıkıntısı. Siz de etkileniyor musunuz? Banat'ın yurtdışına yönelik yatırımı olacak mı?
Ekonomik bakımdan dünyanın en büyük derdi Çin. Her yerde Çin malları var. Bizim markamızın da taklitini yapıyorlar. Uluslararası denetime bağlı olmadıkları için umursamıyor. Ama fırçayı aldığınız zaman kılları anında katlanıyor. Eminönü'nde 50 kuruşa da fırça var. Ama bizim ki 3 lira. Çin mallarını alan bunu görüyor, bir daha almıyor. Çin'e yatırım yapmamız için teklif de geldi. Ama ben böyle bir şeyi gerekli görmüyorum. Biz kendi memleketimizde de işimizi sürdürebiliyoruz. Aslında Türkiye'de satılan markaların sahibi yabancı firmaların çoğu Çin'de fabrika kurmuş durumda. Oralarda işçilik ucuz, kredi ucuz, bedava arsa veriyorlar. Ama biz düşünmüyoruz. Biz hala iç piyasada fiyatları belirleyecek kadar güçlüyüz. Başka yerli marka kalmadı ama biz kalitemizi üstün tutarak başarıyoruz. Her yıl yeni makinalarla yatırım yapıyoruz. Dışarda fabrika kurma planlarımız var. Mısır'ı düşünüyoruz. Mısır gümrük almıyor. Orada üretim yapılırsa Afrika'ya satma olasılığı da var. Büyük markaların yanında her yerde ABD, Avrupa gibi pazarlarda bile satıyoruz. Banat ilk yıllarda ayda 365 bin fırça üretiyordu. Şimdi günde 250-300 bin üretiyor.
Yıllar geçti. Türkiye ciddi bir değişim sürecine girdi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekonomimiz muhakkak ki ileri gitti. O zaman 13 milyon nüfus vardı şimdi nüfusumuz 75 milyon. Nüfusumuz nisbetinde gelişme tabii ki var. Sanayide de yıllar içinde gelişme oldu. Amerikalılar Avrupalılar fabrikamıza geliyor. Türkiye'de böyle bir dış fırçası fabrikasını hayranlıkla karşılıyor. Biz de varımızı yoğumuzu buraya sarfettik. Bütün makinalar yenilendi. Trilyonlara sahip firmalar arasında varolmak, kendini kabul ettirmek kolay iş değil. Bugün 20 milyon dolar ciromuz var. Ancak işler zorlaşıyor. Bu yıl daha da zor. Seçimler var. Herkes sıkıntı içinde. Enflasyon düşecek mi düşmeyecek mi bilinmiyor. Evet düştü ama kalıcı mı değil mi? Bilinmiyor. En büyük endişem ise ekonomik kriz. 2001 krizini yaşamayız umarım.
Ahmet Nazif Zorlu 800 milyon dolara Karayolları arazisini satın aldı. Gayrimenkulde büyük bir patlama var. Sanayiciler sanayicilikten uzaklaşıyor mu sizce?
Evet, Sayın Zorlu 800 milyon dolara böyle bir arazi aldı. Şimdi bundan servet kazanacak. Sanayiden hiçbir şey kazanılmaz. Faizler çok yüksek. Sanayicilik kolay iş değil. Sanayiciler büyük para kazanmıyor. Arazi alanlar satanlar, inşaat yapan kazanıyor.
Yabancı yatırımcıların gayrimenkule ilgisi artıyor. Bize de gelen var mı?
Yabancılar geliyor. Onlarda para var. Uzun vadeli alıp kazanıp sonra da dışarıya transfer edecekler. Başka birşey yok. Bize de geliyor teklif. Gayrimenkulde bana geldi ama arazimi Taşyapı'ya verdim. Ümraniye'de yüzde 35 kat karşılığı inşaat yapıyor. Çarşı, okul, hastane yapacak. Şişli Plaza'yı da Yapı Merkezi inşaa ediyor. Şişli Plaza, toplam 96.000 m2 inşaat alanına sahip.
İstanbul'da ilk plazayı yapan işadamısınız. Beytem Plaza'nın öyküsü nedir?
Sakıp Sabancı, ölmeden kısa süre önce Şişli Plaza'yı Sheraton Oteli yapayım diye gelmişti. Ben de yap, demiştim. Ona 'Sabancı'nın ikiz kuleleriyle iftihar ettiğimi' de söylediğimde 'Sen 35 sene evvel plaza yaptın' demişti. Beytem Plaza'nın arsası Fransız La Paix hastanesinindi. Taksitle almıştım. Eşim "Orada burada arsa alıyorsun. Bir kez de işe yarar bir yer al. Zor duruma düşsek çocukların okul parasını nasıl öderiz" dediği için bu arsayı aldım. Benzer bir binayı Güney Afrika'da görmüştüm. Mimarlara benzerini yaptırdım. 16 katlı Beytem, ilk plazaydı. 1975'de inşaata başladık,78'de bitirdik. Kiraya çıkardık. O zamanlar bana Türkiye'de bu binayı kiralayabilecek adam var mı diye soruyorlardı. Paşabahçe, Çukurova Grubu Eczacıbaşı birer kat kiralayınca rahatladım. Bodrum katı da Günay'a gazino olarak verdim. En büyük hayalim büyük bir binaya sahip olup orada oturmaktı. Her daireyi bir müzisyene tahsis etmek haftada bir günde fasıl yapmalarını sağlamaktı.
TÜRKİYE'DE 40 MİLYON KİŞİ DİŞ FIRÇALAMIYOR
Ağız bakım ürünlerinin Türkiye’deki pazarıyla ilgili görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
70 milyon nüfusa sahip olan Türkiye’de, maalesef 40 milyon kişi hiç diş fırçalamıyor. Araştırma şirketi AC Nielsen’in raporlarına göre 1 yıllık diş fırça satış rakamının 30 milyon adet olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla Türkiye’de bu pazarın büyüklüğü de bu adetlerle sınırlı. Banat her şeyden önce halkı ağız ve diş sağlığının önemi konusunda bilinçlendirmek, eğitmek ve dolayısıyla bu pazarı büyütmek üzere çalışıyor. Kurulduğu günden bu günlere kadar da diş fırçası pazarında ki liderliğini koruyor. Banat’ın Türkiye’de uluslararası firmaların yoğun ilgisinde olan ağız bakım pazarında yerli bir marka olarak dengeleri koruduğumuza inanıyoruz.
DİŞ FIRÇASI KULLANIM ORANI YÜZDE 17 ARTTI
Türkiye’de ağız bakım, kişisel bakım ve ev bakım ürünleri sektörünü gelişmiş ülkelerle kıyasladığınızda ortaya nasıl bir tablo çıkar?
Türkiye’nin ilk diş fırçası üreticisi ve ilk milli markalarından biri olan Banat, 60 yıldır ülkemizde diş ve ağız sağlığı konusuna gerek ticari gerekse sosyal sorumluluklarıyla eğilmeye devam ediyor. “Hayata dair tertemiz fikirler” misyonu ile sağlıklı, mutlu ve temiz bir Türkiye için çalışıyor. Ancak ne yazık ki; son derece önemli bir konu olan ağız ve diş bakımı ülkemizde pek önemsenmiyor. Yapılan araştırmalar da bu sonucu destekler nitelikte. En az 60 milyon potansiyel diş fırça kullanıcısının yılda minimum 3 kez diş fırçası değiştirmesi gerektiği düşünülürse, bu rakamın, basit bir hesapla; 180 milyon civarlarında olması gerekiyor. Araştırma sonuçlarına göre diş fırça kullanım oranı yüzde 16,67 gibi düşük bir oranda seyrediyor.
Diş hekimleri diş fırçalarının 3 ayda bir yenilenmesini tavsiye ediyor doğru mu?
Türk Diş Hekimleri Birliği’nin araştırmasına göre, Türkiye’de kişi başına düşen diş macunu tüketimi yılda 80-85 gram arasında. Bu rakam İngiltere’de 480 gram, İtalya’da 270 gram ve İspanya’da 155gram. Yine araştırma sonucuna göre evlerin yüzde 70’inde diş macunu bulunmuyor. Ülkemiz maalesef diş macunu tüketiminde de sınıfta kalıyor. Diş fırça kullanım adetlerine göre bakıldığında ise ülkemizde bir kişi bir diş fırçasını ortalama 2 yıl kullanıyor. Oysa ki diş hekimlerinin de tavsiye ettiği üzere diş fırçasının 3 ayda bir değiştirilmesi gerekiyor. Bu da demek oluyor ki; İngiltere’de 1 kişi yılda 2,4 diş fırçası, İsveç’te ise 1 kişi yılda 2,5 diş fırçası kullanırken; Türkiye’de 4 kişiye 1 diş fırçası düşüyor. Araştırmasına göre Türkiye’de 6 yaş grubunda süt dişlerinde yüzde 83 oranında, 12-13 yaşlarında her 100 çocuktan 83’ünün ağzında, 30-34 yaş grubunda her 100 kişiden 97’sinin ağzında çürük bulunuyor.