Sanayici olmaktan üretmekten başka şansım yoktu

Güncelleme Tarihi:

Sanayici olmaktan üretmekten başka şansım yoktu
Oluşturulma Tarihi: Kasım 05, 2021 07:00

Bugün 4 binden fazla kişiye istihdam sağlayan, Türkiye’nin en önemli şirketleri arasında yer alan NG Grubu’nun kurucusu ve Onursal Başkanı Nafi Güral ile ‘Doğduğum Ev Nasıldı’ köşesi için Antalya’da 1.5 milyar TL yatırımla devreye aldıkları NG Phaselis Bay Otel’de bir araya geldik. Kütahya’da 1945’te, 1908 yapımı bir konakta dünyaya gelen Güral ile geçmişi, iş hayatını ve tecrübelerini konuştuk. 60 yıldır hiç durmadan çalıştığını ve hayal etmekten vazgeçmediğini söyleyen Güral, “Babam bize üretimi aşıladı. Bizim de sanayici olmaktan ve üretmekten başka şansımız yoktu” dedi. İşte Nafi Güral’ın Kütahya’da başlayan yolculuğu...

Haberin Devamı

3 Temmuz 1945... Anadolu’nun küçük bir kenti olan Kütahya’da Yenimahalle Cadde’sindeki 3 katlı 12 odalı 1908 yapımı konakta o gün Hediye ve Ali çifti ikinci kez büyük bir mutluluk yaşıyor. Ailenin yeni üyesi Nafi Güral, dünyaya geliyor. Ortağıyla birlikte bir kereste atölyesi işleten baba Ali Güral’ın, toplamda 4 çocuğu oluyor. Bir kız 3 erkek kardeşle birlikte aile o konakta yaşıyor. O dönemlerde baba Ali Güral’ın aklında üretmek, çalışmak ve ülkeye faydalı olmak dışında neredeyse hiç birşey yok. O yüzden sürekli çalışıyor. Çocuklarını da bu düşüncülerle yetiştiriyor... Artık yıllar geçiyor ve çocuklar büyüyor. Baba Güral çocuklarını okumasını ülkeye faydalı birer birey olmasını istiyor...

Sanayici olmaktan üretmekten başka şansım yoktu

Haberin Devamı

İLK AYRILIK OKUMAK İÇİN

İlkokulu yeni bitiren Nafi Güral için Ali Güral’ın çok güzel planları var. Oğlunun okuyup işlerine yardım etmesini istiyor. İlk adımı da ilkokuldan sonra atıyor. Nafi Güral’ı, Kütahya’da bir ticaret okulu olmadığı için Eskişehir’e gönderiyor. Çocuk yaşlarda bu ayrılık Nafi Güral’a zor gelse de kabul ediyor ve Eskişehir’in yolunu tutuyor. Yıl 1959’a geldiğinde Nafi Güral, Kütahya’ya dönüyor burada da okuluna devam ediyor. Lise biterken Nafi Güral’ın da Ali Güral’ın da hayallerini üniversite süslüyor. Ancak o yıllarda baba Ali Güral’ın işlerinde sıkıntı yaşanıyor.

Sanayici olmaktan üretmekten başka şansım yoktu

ÜNİVERSİTE OKUMAK İSTEDİM AMA OLMADI

Hikâyenin geri kalan kısmını, yaklaşık 1.5 milyar TL’lik yatırımla Antalya’da devreye alınan otellerinde bir araya geldiğimiz Nafi Güral’dan dinliyoruz. Güral anlatmaya başlıyor: “O dönemlerde babamın, bir ortağıyla birlikte kereste atölyesi vardı. Ancak ortağıyla bir anlaşmazlık yaşandı. Ortağından ayrılmıştı. Elinde bir kereste atölyesi ve biraz da borç kalmıştı. Bu durum yaşanınca babam, ‘seni üniversiteye gönderemeyeceğim’ dedi. Kabul ettim tabi ve babamın yanında çalışmaya başladım. Üniversiteye gidemediğim için üzgündüm de. Kendimi geliştirmem gerekiyordu.

Haberin Devamı

Sanayici olmaktan üretmekten başka şansım yoktu

Yaşıtlarımla bir arada olduğumda mutlu olamıyordum. Onlardan kendime bir şey katamıyordum. Ben de, benden  yaşça büyük olanlarla bir araya gelmeye başladım. Onların yaptıklarından dersler çıkarıyor, yeni insanlarla tanışıyordum. İşte buralarda edindiğim tecrübe ve çevre sayesinde bana yeni kapılar açılmıştı. Bir yandan da babamla çalışmalarıma aksatmadan devam ediyordum. Çünkü babamın da dediği gibi bizim çalışmaktan ve üretmekten başka çaremiz yoktu.”

Sanayici olmaktan üretmekten başka şansım yoktu

ÇEVRENDEKİ İNSANLARI ÇOK İYİ SEÇMELİSİN

Nafi Güral, arkadaşlık kurulan insanların önemine dikkat çekiyor ve şunları söylüyor: “İnsanlar her zaman iyi insanlarla bir arada olmalı. Zarar verecek ya da farklı düşünceleri olan insanlardan uzak durmak gerekiyor. Kendine bir şeyler katabileceğin, aynı zamanda yanındakilere ışık olabileceğin dostluklar kurulmalı. Bu hem senin hem de yanındakilerin yararına olacaktır. O yüzden hep bu düşünceyle hareket ettim. Böylece etrafımda hep üreten, üretmek için çalışan, ülkesine faydalı olmak isteyen insanlar oldu. Kurduğum bu ilişkiler ve çalışkanlığımla çevresinde kabul gören biri oldum. Üniversiteden alamadığım eğitim eksikliğini bu sayede gidermeye çalıştım. Tam bu yıllarda Kütahya Porselen de bankaların elindeydi. Yerel halkın da üyeliği vardı. Ben de Kütahya Porselen’de yerel halkı temsil ediyordum.”

Haberin Devamı

Sanayici olmaktan üretmekten başka şansım yoktu

VAZGEÇMEMEYİ BİZE BABAM ÖĞRETTİ

Kütahya Porselen’i ve o dönem yaşananları konuşmadan önce babasıyla birlikte çalıştığı dönemleri anlatmasını istiyoruz Nafi Güral’dan. Güral anlatmaya devam ediyor: “Babamın yanında 4 çalışanı vardı. Gelmeyen biri olduğunda ben onun yerine geçer, çalışırdım. Ancak ön muhasebeye de ben bakıyordum. Kasa defteri tutardım. Daha sonra teknik konulardaki bilgim sayesinde farklı konularda da babama yardımcı olmaya başladım. Hep hedeflerim vardı. Hayalim, çalışan sayısını 10’a çıkarmaktı. Daha bunları 18-19 yaşlarındayken düşünüyordum. Çalışan sayısında hedefe ulaştık. Ondan sonra ise hedefim 50 kişiye istihdam sağlamak oldu. Bunu da yaptık. Türkiye’nin en büyük çapta iş yapan kereste atölyelerinden biri olmayı başardık. Kütahya’dan yurdun dört bir tarafına kereste gönderiyorduk.”

Haberin Devamı

Sanayici olmaktan üretmekten başka şansım yoktu

Hedeflerinin giderek daha da büyüdüğünü söylüyor Nafi Güral, “1973’te keresteden elde ettiğimiz finansmanla kömür madenciliği alanına girdik. Bilmediğimiz bir işti, sıkıntılar yaşamaya başladık. İnsan gücü ve katırlarla kömür çekilirdi. Bu hiç doğru değildi, vinç almamız gerekiyordu ancak alamadık. Babam o dönemlerde bir formül geliştirdi. Kamyonumuzun lastiklerini söktürdü, tel halatlar vagonlara bağlandı ve kömürü çekmeye başladık. Babam imkânı yok diye o işten vazgeçmedi. Üretmek için, başarmak için yeni fikirler geliştirdi. Bizi de bu şekilde yetiştirdi.”

YAPTIĞIMIZ İŞ DOĞADAN GELİYOR, DOĞAYA SAYGISIZLIĞA MÜSAADE EDEMEM

Haberin Devamı

“BİZİM sanayici olmaktan başka bir çaremiz yoktu” diyor Nafi Güral, “Üretmeden devam edemezdik. Çünkü babam üretme aşığıydı, hayali hep üretmekti. Bize de bunu aşıladı. O dönemde demir işine girmek için adım attık. Yeni makine yatırımları yaptık ancak 12 Eylül oldu, yatırımı hayata geçiremedik. Elimizde makinelerle kalmıştık. Makineler boş duramazdı; hemen yeni plan yaptık. Kiremit işine girmeye karar verdik. Dedim ya üretmeden duramıyorduk, bu düşünceyle hızlı hareket ettik. Ayrıca yaptığımız işte en iyisi olmak istiyorduk, güzel bir yapı kurduk. Demir işi için aldığımız makineleri, kiremit işinde kullanmaya başladık. Bu işte de Türkiye’nin en iyileri arasında yerimizi aldık. Başarılı olmamızın en büyük sebebi çok çalışmaktı. Çalışmak da yetmiyordu. En iyi kadrolarla çalışmak, kurumsal bir yapı kurmak gerekiyordu. Bunu başardık. Yaptığımız işe hep bir şeyler katmayı hedefledik. Tüm çalışma hayatım boyunca bunu amaçladım. Yaptığım işe bir şey katmalıydım. Bir şey katmayacağım, benden bir şey almayacak işe girmedim. Sanayici olarak bunu görev edindim. İşlerimizi yaparken doğaya da büyük saygı duymalıydık. Çünkü yaptığımız işi bize doğa veriyordu. Ailemden, babamdan hep bunu gördüm. Bir ağaç için katlanamayacağım bir fedakarlık yoktur. Şimdi açtığımız otellerde de durum böyle, diğer yaptığımız yatırımlarda da. Doğaya saygısızlığa müsaade edemem.”

Sanayici olmaktan üretmekten başka şansım yoktu

TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜKLERİNDEN BİRİ OLDU

VE Kütahya Porselen’e sıra geliyor. Nafi Güral’a Türkiye’nin en çok bilinen markaları arasında yer alan Kütahya Porselen’i soruyoruz. Anlatmaya başlıyor: “Kütahya Porselen o yıllarda zor durumdaydı. Yönetim kurulu üyelerinden biriydim. Sahipler ise bankalardı. Yüzde 98’i devletin ve bankalarındı. Ben halkı temsilen yönetim kurulundaydım. 1983 yılında şirketin yönetim kurulu başkanlığı koltuğu boşaldı ve bankalar benim yönetim kurulu başkanı olmamı istedi, kolları sıvadık. Şirketin durumu çok kötüydü, zarar ediyordu. Ben işin başına geçtim, iş planı yaptım. Şirket tasfiye olacaktı. ‘Uyguladığım plan devreye girerse bu işi yaparız’ dedim. Bankalar hisseleri bana satmak istedi. Görüşmeler başladı. Bankalar, şirketin maddi değerinin 2.5 katı para istediler. Olur dedik, verdik parayı. Devlet bankaları ise hisselerini satmadı. Borsaya açılacağız dediler. Böylece Kütahya Porselen 1984’te borsa şirketi oldu. 1984’ten bu yana borsadayız. Biz de 1984’te şirketi satın almış olduk. O günden bu yana üretmek, ülkeye faydalı olmak için çalışıyoruz.”

Sanayici olmaktan üretmekten başka şansım yoktu

HAYAL KURDUK VE BAŞARDIK

KONUŞMAMIZ boyunca hep ‘hayallerinden’ bahseden Nafi Güral, hayal kurmadan hiçbir şeyin başarılamayacağını söylüyor. “Babamın da hayalleri vardı, benim de” diyor Güral. Tüm hayallerinizi gerçekleştirdiniz mi? diye soruyorum ve cevap veriyor: “Hayatımda keşkelere yer yok. ‘Keşke diyeceğim hiçbir şey yok. Hayallerimi gerçekleştirmeyi başardım. Çünkü çok çalıştım” diyor. Grup şirketlerinin başında ise şimdi çocukları var Nafi Güral’ın. Yaklaşık 60 yıldır çalışma hayatında olan Nafi Güral, çocuklarının da benzer şekilde çalıştığını anlatıyor: “Babam benim nasıl çalıştığımı gördükten sonra yavaş yavaş işleri bana devretmeye başlamıştı. Ben de aynı şeyi yaptım. Çocuklarım işlerin başına geçti ve üretmeye, hayal kurmaya devam ediyorlar. Bana hala danışıyor ve fikrimi alıyorlar. Ancak çocuklarımın da başarılı olduğunu görmek beni çok mutlu ediyor. Şimdi torunlarıma bu duyguları aşılamak için çalışıyorum. Onların yetişmesi için elimden geleni yapıyorum. Torunlarımın da işlerinde başarılı birer insan olacağına eminim.”

2000’E KADAR O KONAKTAYDIK

GÖRÜŞMENİN sonunda yeniden konumuz doğduğu eve geliyor. Soruyorum: “O konak hala duruyor mu?” Nafi Güral, biraz duygulanıyor: “O evde çok güzel zamanlar geçirdim. Bütün aile oradaydık. Kardeşler, gelinler hep oradaydık. Dışarıda işlerin başında babam, evin başında ise annem vardı. Ben de aynı şekilde hayatıma devam ettim sonrasında. Bizim evde de baba koltuğunda Gülsüm hanım, eşim oturur. Çünkü bizi birleştiren, aileyi yöneten odur. Annem de bizim için öyleydi. Babam 1985 yılında vefat etti. Bu bizim için büyük bir yıkımdı. Sonrasında 1993 yılına geldiğimizde ise annemi kaybettik. İşte bu noktadan sonra hayatımızda çok şey değişti. Annemin vefatından 2000 yılına kadar o konakta oturduk. 2004’te de şirketleri ayırdık. Şimdi o ev hala duruyor. Ben o evin müze olmasını istiyorum. Bu hala içimde bir uhtedir.”

BAKMADAN GEÇME!