Güncelleme Tarihi:
ECZACIBAŞI Holding ve İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ile 14. İstanbul Bienali açılışında, Bienali gezdikten sonra buluşmak için randevulaşmıştık. ‘Türkiye’nin sanat gündemini konuşalım’ istedik. Sanatsever işadamı Bülent Eczacıbaşı ile buluştuğumuzda gündemin ve acı haberlerin ağırlığı üzerimize çökmüştü. Eczacıbaşı da sohbete aslında ‘sanat nefes aldırıyor’ diye başladı. Eczacıbaşı ailesi uzun yıllardır yıl boyu süren film, müzik, tiyatro, caz etkinliklerine imza atıyor. Bienal 1988 yılından bu yana her 2 yılda bir İstanbul’un sanat iklimini değiştiriyor. Bu yıl Türkiye’nin zor günlerine denk gelen ama yurtdışında büyük ilgi uyandıran 14. İstanbul Bienali’ni ve Eczacıbaşı’nın Türkiye’ye inancını konuştuk.
YABANCILARIN İLGİSİ ARTTI
* 14. İstanbul Bienali bu kez nasıl gidiyor? Açılışını rekor sayıda yabancı basın izledi. Bunun yansımaları nasıl oldu?
- 5 Eylül’deki açılışından bu yana yaklaşık 200 binden fazla kişi bienali gezdi. Bienalin açılış günlerinde, The Guardian, Le Monde, The New York Times, Financial Times, Frankfurter Allgemeine Zeitung, Süddeutsche Zeitung, La Repubblica’nın da aralarında bulunduğu dünyanın önde gelen pek çok yayından 600’ye yakın gazeteci İstanbul’daydı. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya basının yanı sıra Brezilya’dan, Lübnan’dan, Hong Kong’dan, Çin’den, Japonya’dan, Avustralya’dan gazeteciler bienal sergilerini gezebilmek için açılış günlerinde Büyükada’dan Rumeli Feneri’ne, Tophane’den Balat’a, İstanbul sokaklarını dolaştı.
YENİ DİYALOG ALANLARI AÇIYOR
* Sizce bienaller neyi gösteriyor bizlere?
- İstanbul Bienali 1987’den beri düzenleniyor. Bienal, güncel sanatın farklı eğilimlerini ve dünyadaki önemini yansıtmanın yanı sıra hem izleyicilere, hem de sanatçılara yeni diyalog alanları açıyor. Bienalin yapmak istediği şeylerden biri de insanların denizle olan ilişkilerini yeniden kurabilmek, İstanbul gibi bir metropoldeki hiç bitmeyen hızı ve koşturmayı bir süreliğine de olsa askıya alarak yavaşlatmak ve insanlara sanat yoluyla nefes aldırabilmek.
* 6 Ekim babanız Nejat Eczacıbaşı’nın da ölüm yıldönümü... Babanız yaşamında insanın hayatının sanatla anlam bulduğunu vurgulamış bir isim. Siz hem iş hem de sanat alanında bayrağı devraldıktan sonra nasıl bir sorumluluk duydunuz?
- Kendim ve kardeşim Faruk Eczacıbaşı açısından büyük şansımız, bu konularda babamız Nejat Eczacıbaşı ile aynı değerleri paylaşmak olmuştur. O nedenle, Nejat Bey’in kuruluşuna öncülük ettiği ve geliştirmek için çok emek sarfettiği kurumları daha ileriye taşımak, baştan beri en öncelikli hedeflerimiz arasında oldu. Bu kurumların arasında kültür-sanat, bilim, spor alanlarında hizmet veren kurumlar, bizim için sanayi kuruluşları ve ticari girişimler kadar önemli oldu.
TÜRKİYE GÜÇLÜ BİR ÜLKE
* Türkiye’nin gündeminde seçim var, terör var. İyi bir habere hasretiz. Endişeli misiniz bu süreçten?
- Gündemdeki gelişmelerden, duyarlı herkesin etkilendiğine inanıyorum. Ben Türkiye’nin güçlü bir ülke olduğuna inanıyorum ve Türkiye dünyada hak ettiği yeri mutlaka bulacaktır. İş dünyası olarak her zaman yapıcı olmalıyız. Ülkemizin yatırımlara çok ihtiyacı var. İş dünyası olarak asıl görevimiz olan yatırımları ve üretimi artırmaya çalışırken diğer yandan da ülkenin uzun vadeli yararları üzerinde sürekli düşünmek ve fikir üretmek de zorundayız.
* Doğu’dan Batı’ya bir göç var. Avrupa 2. Dünya savaşı sonrasındaki en büyük mülteci akınıyla karşı karşıya. Dünyada dengeler yeniden kuruluyor. Siz Türkiye’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz bu yeni güç dengeleri arasında?
- Çizdiğiniz bu tablo içinde Türkiye’nin kritik coğrafi konumunu ve stratejik önemini düşünmemek mümkün değil. İşte bu noktada, stratejik önem, kilit coğrafya gibi konuları bence artık geride bırakmalıyız. Bunlara takılıp kalmadan, Türkiye’nin rekabetçi üretime ve girişimcilik potansiyeline, iyi yetişmiş insan gücüne dayanan bir atılımla bu değişen dengeler arasında çok ayrıcalıklı bir konuma geleceğini düşünüyorum. Her türlü sorununu demokrasi içinde çözmüş, hem Doğu hem Batı dünyası ile ilişkilerini barış içinde geliştiren, tüm dünyada saygı gören, dinamik ekonomisi ile kıskanılan bir ülke olmak, Türkiye’nin ulaşabileceği bir hedeftir. Buna inananıyoruz biz.
Ana mekan İstanbul Boğazı
* Bu yılın teması Tuzlu Su ilk önünüze geldiğinde ne düşündünüz?
- İstanbul Bienali’nin teması ilgili yılın küratörü tarafından belirleniyor. ‘Tuzlu Su’ başlığı, bienalin çıkış noktasının İstanbul ve şehri çevreleyen sudan esinleneceğini hemen belli ediyor. Tuzlu Su nasıl İstanbul’u dört yanından sarmalıyorsa, bu tema bienalin geniş temasını da her yönden sarmalıyor. 14. İstanbul Bienali’ni kendi deyimi ile ‘şekillendiren’ Carolyn Christov-Bakargiev, uzun bir süredir yakından takip ettiğimiz bir isim. 2012 yılında gerçekleştirdiği dOCUMENTA (13) sergisi bütün dünyada çok yankı yaptı. Christov-Bakargiev bu sergiden sonra bir süre akademik kariyerine odaklandı ve başka bir projede çalışmadı. Ne yapacağını, kariyerini nasıl sürdüreceğini herkes merakla bekliyordu. 2012 yılından sonra kabul ettiği ilk projenin İstanbul Bienali olması bizim açımızdan çok heyecan verici bir olaydı.
Bu bienalin ana mekânının İstanbul Boğazı olduğunu söylersek yanlış olmaz. İstanbul iyisiyle, kötüsüyle çok dolu, köklü bir geçmişe sahip. ‘Tuzlu Su’ ise bu geçmişi günümüze ve geleceğe bağlayan iyileştirici bir unsur niteliğinde. Bu sergide hem gözyaşı, hem emek, hem de deniz önemli temalar olarak öne çıkıyor.
Heykeller Kartal’da yapıldı
* Büyükada’daki eserler çok dikkat çekti. Siz en çok hangilerinden etkilendiniz? Şaşırdınız, düşündünüz?
- Dediğiniz gibi, bu yıl ilk kez bienale ev sahipliği yapan Büyükada, bienalin en önemli duraklarından biri oldu. Adrian Villar Rojas’ın Troçki’nin evinin kıyısına yerleştirdiği hayvan heykelleri herhalde şimdiden bienalin en çok konuşulan, en çok fotoğrafı çekilip paylaşılan işlerinden biri oldu. Genç sanatçı Villar Rojas 15 kişilik ekibiyle 3 ay boyunca İstanbul’da kalarak Kartal’da bir depoda heykelleri yaptı.
* Her türlü iktidara, sermayeye yüksek dozda eleştirilerin olduğu eserler de olabiliyor bienallerde, bunlar size ne düşündürüyor?
- Bienal eğer dünyanın dört bir yanındaki farklılıklara, bazen birbiriyle çatışabilen çok çeşitli fikirlere açılan bir kapı görevi görüyorsa, aykırı bulacağımız yaklaşımlar da karşımıza çıkacaktır. Zaten bienal, küratör ve sanatçıların beraber oluşturdukları kapsamlı bir sergi. Bu sebeple de çok parçalı ve farklı düşünceye ev sahipliği yapabiliyor.
Bütçesi 3.3 milyon euro
* 2013’te Bienal ‘ücretsiz’ olunca ziyaretçi sayısı katlanarak büyüdü. Bu yıl da ücretsiz, beklentiniz nedir?
- İstanbul Bienali’ne izleyicilerin ilgisi de her yıl biraz daha artıyor. 1999 yılında bienali takip eden izleyici sayısı 40 bin iken bu rakam geçtiğimiz on yılda hızla yükseldi. Bienali, 2013 yılında yaklaşık 340 bin kişi ziyaret etti. Bu yıl 36 farklı mekanda tüm şehre yayılan bienal sergilerini 500 bine yakın kişinin ziyaret etmesini bekliyoruz. 14. İstanbul Bienali’nin yaklaşık 3.3 milyon Euro’luk bütçesi sponsorluklar, yurtdışından fon veren kurumlar ve ayni destek gibi farklı kaynaklar yaratılarak toplanıyor.
Bienalin ana sponsorluğunu 2007 yılından bu yana Koç Holding üstleniyor. Koç Holding 2026 yılına kadar İstanbul Bienali’nin sponsorluğunu üstlenecek.
Ekonomiye 70 milyon TL katkımız oldu
* Siz İKSV olarak Bienal dışında çok sayıda kültürel ve sanatsal etkinliğe imza atıyorsunuz. Bunların ekonomiye katkısını ölçürüyor musunuz?
- 2012 yılında İKSV tarafından Ekonomik Etki Araştırması yaptırdık. İKSV’nin 2011 yılında düzenlediği tüm etkinlikler için yaptığı harcamalar, etkinliklere katılan izleyiciler ve yabancı konukların bilet dışı harcamaları, genel ekonomide yaratılan çarpan etkisi ile birlikte, ekonomiye yaklaşık 70 milyon liralık bir katkı sağladığı ortaya çıkmıştı. İKSV, 2011 yılında aldığı 2 milyon liralık kamusal destekten çok daha fazla vergi geliri yaratarak bütçesel kaynak oluşturdu. İKSV’nin kamuya doğrudan aktardığı vergi 4,7 milyon lira, etkinliklere katılan yerli ve yabancı konukların yaptığı bilet dışı harcamalardan elde edilen katma değer vergisi ise 2 milyon liranın üzerinde.