Güncelleme Tarihi:
SERBEST piyasa ve hukuk alanında şu anda tutturulmuş olan olumlu çizginin sürdürülmesi halinde, başka jeopolitik sitreslere de çok maruz kalınmazsa işlerin düzelebileceğini vurgulayan Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, “Benim gördüğüm, Merkez Bankası başkanımız, Hazine ve Maliye bakanımız, piyasa mekanizmasının esas alınacağı konusunda net bir yaklaşım ortaya koyuyor. Bizimle yaptıkları istişarelerde de ‘Siz işletmelerinizi iktisadi tutarlılıkla piyasa mekanizmalarının gerekliliklerine göre yönetmelisiniz’ şeklinde, kamuoyuna verdikleri mesajların aynısını vermişlerdir” diye konuştu.
Şu anda bu yaklaşımın, zamanlama itibarıyla da çok iyi bir başlangıç olduğunu ifade eden Bali, “Ben şu anda olağanüstü bir diyalog ve koordinasyon ortamı görüyorum. Gerek reel sektörle gerek özel sektörle gerek akademik dünya ile çok yoğun bir temas söz konusu. ‘Usulden diye’ de değil, karşılıklı etkileşimle, doğrudan politikaları konu edinen bir yaklaşımla... ‘Bizi eleştirin, yanlış gittiğini düşündüğünüz şeyler konusunda bizi uyarın’ diyen samimi bir anlayışla karşı karşıyayız” dedi.
İYİ BİR BAŞLANGIÇ
Adnan Bali’nin, annesi merhum Sabiha Bali’nin anısını yaşatmak üzere, Gaziantep İslahiye’de 61 yıl boyunca cezaevi olarak kullanılan binanın, geçtiğimiz Ağustos ayında, “İslahiye Sabiha-Aziz Bali İlçe Halk Kütüphanesi”ne dönüştürülmesiyle ilgili bir belgesel film hazırlandı. Adnan Bali, belgeselin ön gösterimi sonrasında, ekonomiye dair bazı açıklamalarda bulundu.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÖNEMLİ
Serbest piyasa dinamikleriyle örtüşmeyen işlerin yeni ekonomi yönetiminin açıklamaları ve yaptıklarıyla birlikte düzelebileceğine dair bir kanaat oluştuğunu söyleyen Bali, şöyle devam etti: “Bunun kamuoyunda yeteri kadar etki yapabilmesi için sürdürülebilirliği önemli. Merkez Bankası başkanımızın ‘Enflasyonda kalıcı düşüşe ikna olmadığımız sürece parasal sıkılaştırma devam edecektir. Şartlar gerektirdiğinde ilave parasal sıkılaşmaya da gidilebilecektir’ demesi kıymetli bir şey. Bu, sadece bugüne özgü değil, ileriye doğru da önemli. Piyasa, şu anda bunu olumlu alıyor ama iskontolu olumlu alıyor. Çünkü ‘Ne kadar tatbik kabiliyeti olabilir?’, onu görmek istiyor. Biz de İş Bankası olarak her zaman olduğu gibi bu politikaların sürdürülebilirliğini sağlamada üzerimize düşeni yapmaya hazırız.”
ÜÇ AVANTAJIMIZ VAR
Adnan Bali, Türkiye’nin “güçlü insan kaynağı, teknoloji ve esnek üretim altyapısı” olmak üzere üç önemli avantajının bulunduğunu vurgulayarak, ülkenin pandemi sonrasında; iki-üç saatlik zaman farklarıyla etrafını çeviren, nüfus, gayrisafi yurtiçi hasıla ve ticaret hacmiyle büyük bir imkan sağlayan bölgede enerjinin, bilginin ve fiziki üretimin merkezi olabileceğini söyledi.
AÇIK POZİSYON AZALDI
Bankacılık sisteminde açık pozisyon riski bulunmadığını ifade eden Adnan Bali, kaynak bolluğu sırasında biraz dozunun üzerinde artmış olan kaldıracın yüksek halinin şimdi bir miktar düzeldiğini, daha az kaldıraçlı bir ekonomiye dönüş olduğunu söyledi. Bali, Şubat 2018’de 222.5 milyar dolar olan reel sektörün açık pozisyonunun, ciddi bir kapamayla Eylül 2020 itibarıyla 162 milyar dolara indiğini hatırlattı. Önceden kur yükseldiğinde bunun döviz kazandırıcı faaliyetlerde bulunanlarda, ihracatçılarda rekabet gücü yarattığını, ancak şu anda pandeminin buna yeterince izin vermediğini ifade eden Bali, şöyle konuştu: “Çünkü ülkeler, ekonomik risklerle sağlık risklerini optimize etmeye, bu dilemmayı çözmeye çalışıyorlar. Türkiye de bana göre, fena olmayan bir şekilde bu dilemmayı çözmeye çalışıyor. Eğer bu değişkenlerden birini esas alırsanız, mesela ‘sağlık risklerini minimize edeceğim’ derseniz, ekonomik faktörleri hiçbir suretle dikkate almadan yaparsanız, pandemiden daha ağır ekonomik ve sosyal sorunlarla karşılaşırsınız.”
ÖNE ÇIKABİLİRİZ
Türkiye’nin, dünyanın içinden geçtiği böyle bir ortamda salgın sonrası toparlanma fırsatlarına odaklanması gerektiğini söyleyen Adnan Bali, “Bu musibet insanlığa şunu gösterdi; yakın üretim, yerinde üretim önemli hale geldi. Yakın ticaret, her talep edildiğinde karşılanabilen siparişlerle çalışan bir ekonomi kritik hale geldi. Türkiye; etrafındaki iki-üç saatlik zaman dilimi farklarıyla stok taşınmaksızın, kısa terminlerle ihtiyaç duyulduğunda, talebin kendi seyrine göre arz sürekliliği sağlayabilecek esnek bir ekonomiye sahip. Ülkemiz, esnek ve dinamik üretim yapısı ile öne çıkabilir. Bu pandemi döneminin bütün tecrübelerinden istifade ile Ar-Ge, inovasyon, teknolojik dönüşüm, dijital dönüşüm çalışmalarına odaklanmalıyız” diye konuştu.
TERS DOLARİZASYON OLUŞMALI
Ekonomi yönetiminin şu anda ortaya koyduğu bu tabloyu sürdürebilmesi ve bunun kesintiye uğramaması için bazı küçük, hızlı başarılara ihtiyaç olduğunu vurgulayan Bali, “Biz bunu sağlamalıyız; ülke olarak, ekonomi olarak, büyük kuruluşlar olarak bunun sağlanması için, bu kredibilitenin artması için çalışmalıyız. İşler iyiye gitmeli ki bu politikalar sürdürülebilir olsun. Bunun da kilidini ters dolarizasyonda görüyorum. Bir şekilde ters dolarizasyon oluşmalıdır” diye konuştu.
BORÇLAR YÖNETİLEBİLİR
Önümüzdeki dönemin ödemeleri açısından temel bir sıkıntı görmediğine dikkat çeken Bali, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin vadesine 12 ay kalan dış borçlarının toplamı Eylül 2020 itibarıyla 182.5 milyar dolar. Bunun 83 milyar doları bankalara, 72 milyar doları da diğer sektörlere ait. Kalan 27 milyar doları da TCMB ve genel yönetime ait. Bankaların 83 milyar dolarlık borcunun 36 milyar doları sadece kredi, kalan 47 milyar doları yurtdışı yerleşiklerin bizim nezdimizde açmış olduğu mevduatlar. Diğer sektörlerin 72 milyar dolarlık borcunun kredi olan kısmı sadece 18 milyar dolar. Kalan 54 milyar doları, dış ticaretten kaynaklanan gayri nakdi yükümlülükler. Karşılığında mal var, hizmet var. Dolayısıyla vadesi geldiğinde yenilenmesi gereken bir kredi gibi düşünmemek gerekiyor. 36 milyar dolar bankacılık sisteminde kredi var, 18 milyar dolar reel sektörde kredi var, toplamı 54 milyar dolar. Bunun yönetilemeyecek herhangi bir kısmı yok. Yeter ki ekonomiyi kurallarıyla yönetelim.”
EN TEMEL SERMAYE GÜVEN
EKONOMİLERDE güven unsuruna işaret eden Bali, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye ekonomisinin aslında en temel sermayesi güvendir. Dış kaynak kullanabilmek için güven gerek. Güven sarsıldığında problem çıkar. Son dönemde ifade edildiği üzere, güvenin de karşılığı basittir aslında; hukuk ve serbest piyasa… Onun için de, hanehalkından başlayarak, hem başarılı iş insanlarının, bilim insanlarının hem yabancı yatırımcıların kaygı duymadığı bir hukuk düzeni ve öngörülebilir bir ortam oluşturulması ülkemiz için faydalı olacaktır. Bu yönde çalışmalarla ve pandemi sürecinin de aşı bağlantılı olarak izin verdiği imkânlarla, önümüzdeki 6 ila 9 aylık süreçte ekonominin daha iyimser bir noktaya evrildiğini bütün üçüncü taraflar görebilirlerse güven tesis edilecektir.”