Oluşturulma Tarihi: Aralık 11, 2004 00:00
PAZARTESİ günkü Hürriyet’in baş haberi ‘Çırağan Sarayı Satılıyor’ idi. Satılması söz konusu olan sadece Çırağan Sarayı olsaydı, ben bu yazıyı yazmayacaktım. Çünkü Maliye Bakanı, ertesi gün sarayı sattırmayacağını söyledi.Halbuki,
haber metnindeki listede onlarca turistik tesisin adı vardı. Maliye Bakanı onların satılamayacağına dair bir şey söylemedi. Kan beynime çıktı. Çünkü ben bu konuyu, daha önce gündeme geldiğinde bombardımana tutmuştum. Ortalık sessizleşmişti. Ben de saf saf, sakat düşünce bir daha gündeme gelmez diyordum. Ancak, su uyuyor, ‘rant avcıları’ uyumuyor. Bir de bakıyorsunuz, aynı konu ısıtılıp kamu oyunun önüne konmuş. Benim tezim şu: Bu, kökünden yanlış bir karardır. Eğer Maliye Bakanlığı, devletin yüksek çıkarlarını kollamak istiyor ve gerekiyorsa bu arazilerin kira bedellerini insaf ölçülerinde ayarlar ve asla mülkiyetini devretmez. Konuyu iki başlık altında irdeleyeceğim. A) ÖZELLEŞTİRME: Özelleştirme, ekonominin verimini ve verimliliğini arttırma sürecidir. Özelleştirmenin amacı, kamu borçlarının azaltılması veya bütçe açıklarının kapatılması için kaynak yaratmak değildir. Özelleştirme idaresi, ekonominin serbest rekabet kuralları içinde çalışmasını sağlamaya çalışır. Bu sürecin iki bacağı vardır. Birincisi, kamunun, iktisadi işlemecilikte malik ve müteşebbis olmasını asgariye indirmektir. İkincisi, arz üzerine kısıt getirerek rant yaratan düzenlemeleri ortadan kaldırmaktır. Mesela son olarak gündeme gelen ‘araç muayene istasyonlarının özelleştrilmesi’ projesi, özelleştirmenin felsefesine taban tabana zıt bir düzenlemedir. B) FİYAT VE DEĞERİktisat, herhangi bir malın veya mülkün değerinin nasıl saptanacağı meselesini, ‘değer eşittir fiyat’ diyerek çözmüştür. Pek tabii fiyatın, rekabet şartları içinde teşekkül etmesine engel olan her tür yasal ve yasa dışı kısıtın ortadan kaldırılması şartıyla. Piyasalar, herhangi bir arsanın veya arazinin fiyatını (değerini) o arazinin yaratacağı ‘katma değeri’ belli bir katsayı ile çarparak bulur. Diğer bir değişle, kentsel veya kırsal alanlarda, yaratacağı katma değerden soyutlanmış, bizatihi kendi başına ‘çok değerli bir arsa’ diye nitelendirilecek bir nebat yoktur. Arsa değeri, arsanın ‘imar durumu’nun yaratacağı katma değere bağlıdır. Bu sebeple, piyasada satılabilen bir katma değer yaratmayan bir arsanın değeri/fiyatı ‘sıfır’dır. İstanbul’un Gülhane Bahçesi’nin, Yıldız Parkı’nın veya Londra’da Hyde Park’ın, New York’taki Central Park’ın, Tokyo’daki İmparator Sarayı Bahçesi’nin değeri, bu alanlar imara kapalı olduğu sürece sıfırdır. Hatta eksidir. Çünkü, buralara bakmak için para harcanır. Anıtkabir’in arazi de, eğer imara açılmayacaksa, ‘müteahhit parasıyla’ on para etmez.* * *Halen kamu arazileri üzerine, 49 yıllık kira sözleşmesiyle kurduğu turistik tesisleri işleten hiç bir girişimci, bu arazileri ‘başka bir niyeti yoksa’ satın almaz. Hiç bir iş adamı, makul bir fiyatla kiraladığı bir araziye, Maliye’nin düşündüğü fiyatı ödeyecek kadar salak değildir. Fiyat yüksekse, o araziye ödeyeceği paranın faizi, o araziyi kullanması karşılığında ödediği kiradan fazla olacaktır. Gayri iktisadidir. Fiyat düşükse, o da Maliye’nin işine gelmemelidir. Kullanmakta olduğu veya olmadığı turistik bir araziyi dünyanın parasını verip satın almaya talip bir işletmeci varsa, mutlaka buralara yazlık siteler, apartmanlar ve ‘sözde’ pansiyonlar yapıp satacak demektir. Bu arazilerde inşaat yoğunluğunu artırıp, yeşili betona dönüştürmek ‘kötü niyet’tir. Üstelik bu, gelişmekte olan turizm sektörüne destek değil, köstektir.Son Söz: İçeriden yardım görmezse, hırsıza kilit olur.
button