Programa destek için yazılı taahhüt alın

Güncelleme Tarihi:

Programa destek için yazılı taahhüt alın
Oluşturulma Tarihi: Mart 11, 2001 00:00


Haberin Devamı

Şubat krizinin iki kurbanından biri olan eski Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp, uyguladıkları programda en önemli eksiğin toplumun tüm kesimlerinin mutabakata varamaması olduğunu söyledi. Demiralp, ‘‘Her kesim, programın arkasındayız, deyip isteklerini sıralıyordu. Böyle olmaz. Yeni program için yazılı destek taahhütleri alınsın’’ dedi.

ESKİ Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp, uyguladıkları ekonomik programın başarısızlığının nedenlerinden birinin hükümetin toplumun çeşitli kesimleri ile ortak uzlaşmaya gitmemesi olduğunu söyledi. Selçuk Demiralp, ‘‘Zımni olarak alınan desteğin yazılı hale gelmesi ve bunun her kesim tarafından desteklenmesiyle alınmasında büyük yarar vardı. Yeni programda bu yapılmalı’’ dedi. Demiralp, sorularımızı şöyle yanıtladı:

Programa karşı en fazla direnç, hangi kesimlerden geldi?

- Belki bu programda eksik olan unsurlardan bir tanesi Hükümetin toplumun çeşitli katmanlarında ortak bir uzlaşmaya gitmemesi oldu. Zımni olarak alınan desteğin yazılı hale gelmesi ve bunun her kesim tarafından desteklenmesiyle alınmasında büyük yarar vardı. Yani hem işçi, hem işveren kesiminden destek lazım. Çünkü, bu tür programlar mutabakat olmadan yürütülmesi çok zor olan programlardır. Bir kesim destekler bir kesim desteklemezse orada problemler olur. Dolayısıyla bunun bir ülke politikası haline geldiği, Türkiye'nin artık bu enflasyon belasından kurtulması gerektiği başka çaresi olmadığı, bunun için de bu programın uygulanması gerektiği konusunda daha fazla destek alıp, bu yazılı hale getirilebilseydi ve kesimlerin ortak hareket etme durumu olsaydı, başarı şansı çok daha yüksek olacaktı. Çünkü çeşitli gruplarda, ‘‘Biz bu programı destekliyoruz ama biz bundan etkilenmeyelim, biz eskisi gibi devam edelim, program için başkaları fedakarlık etsin’’ mantalitesi hakim olmaya başladı. Her konuşan ‘‘Biz bu programı destekliyoruz ama...’’ şunlar şunlar diye programın ilkelerine uymayan taleplerle gelmeye başladılar.

Yeni program için yazılı bir mutabakat mı verilmeli?

- Belki ileride yapılması gerekenlerden biri de bu. Uzlaşmanın mutlaka sağlanması, yazılı- sözlü, kamuoyuna beyan edilmesi ve toplumun her kesiminin, işçisiyle işvereniyle buna destek verdiğinin altının çizilmesi, programın uygulanmasında başarı şansını çok yükseltir.

Dalgalı kura geçiş kararı nasıl alındı?

- 19 Şubat günü Merkez Bankası'ndan talep edilen döviz 7.6 milyar doları buldu. O gün ABD piyasalarının kapalı olması o kadar çok olumsuzluk içinde, tek olumlu olaydı. Salı günü karşılıkları yatırılıp bu dövizler çıkacaktı. Merkez Bankası bu paraları mümkün olduğunca çıkarmamaya çalıştı ve bu nedenle karşılığı Türk Liralarını vermedi. Bunu yapabilmek için de Salı gününden başlamak üzere piyasaya TL vermemek politikasını devam ettirdi. Buna rağmen iki günde yanılmıyorsam, bu taleplerin 3.3-5 milyar doları realize oldu. Bunu yaparken piyasaları çok sıkması faizlerin 7 bin hatta 10 binlere kadar çıkmasına neden oldu. Burada bir tercih yapılması gerekiyordu. Pazartesi günü kur politikasında özellikle çıpa sisteminde ikinci bir şoka dayanılamayacağı belli olmuştu. Artık bu politikanın yürümesinin çok maliyetli olacağı ortaya çıkmıştı. 19 Şubat gecesi bir toplantı oldu ve bu durum Hükümete anlatıldı. Hükümet, olayı daha net şekilde görebilmek için o gün karar vermedi, gelişmeleri izlemeye aldı. Pazartesi başlayan görüşmeler devam etti. Salı günü de devam eden görüşmeler oldu ve nihayet Çarşamba gecesi bu karar alındı. Bu karar alınırken üzerinde durulan şu oldu; bunun böyle yürümesi çok maliyetli olacaktı ve artık içerde ve dışarda bu kur politikasının devam edeceğine ilişkin güven kalmamıştı. Güven olmayan bir yerde, bu politikayı yürütmenin anlamı yoktu.

Temmuzda geçilecek bant sistemini öne almak tartışıldı mı?

- Erken çıkış yapılıp, bant sistemine geçilir mi diye tartışıldı, ama bunun da çözüm olmadığı ortaya çıktı. Ve dalgalı kur sistemine geçiş gündeme geldi. Burada üzerinde durulan unsur, vakit geçirmeden dalgalı kura geçilmesiyle Merkez Bankası'nın elindeki yüksek döviz rezervlerin korunması idi. Dalgalı kura geçildikten sonra Merkez Bankası'nın ancak bu yüksek rezervleri ile aşırı dalgalanmaları regüle edebileceği düşünüldü ve Hükümetle görüşmelerde de bunun üzerinde duruldu. Çarşamba gecesi dalgalı kur kararı alındı. IMF'yle de yaptığımız görüşmelerde bantın öne çekilmesinin pratikte faydasının olmayacağı, öne alsak bile ardından dalgalı kura geçilmesinin gerekeceği ortaya çıktı. Yani, bant öne çekilse bile, önce bant sistemine geçişte, ardından da kaçınılmaz olarak gelecek dalgalı kur sisteminde olmak üzere, her seferinde yeni rezerv kayıpları yaşanacaktı. Dövizi kaybettikten sonra dalgalı kur kaçınılmaz olacaktı.

IMF dalgalı kuru kasım krizinde istedi

IMF daha 22 Kasım'da dalgalı kura geçmemizi istedi mi?

- Özellikle G-7 ülkeleri baştan beri, kurdaki iki modelden birinin seçilmesi üzerinde duruyordu. Burada, böyle olaylar çıktığında farklı görüşler olur ve zaman zaman ağırlık kazanır. O zaman da bu görüşler ortaya çıktı, ama Hükümet ve biz teknisyenler, bu kur politikası ile devam etmemiz gerektiğini, aksi takdirde çok büyük değişimlere ihtiyaç olacağını söyledik. O zaman IMF ile görüşmeler çok kısa sürede sonuçlandı. İlk kez IMF, bu kadar kısa sürede, bir ülkeye ek rezerv imkanı ortaya koydu.

Türkiye, artık programın hedeflerinden vazgeçemez

Program hedeflerinden vazgeçilebilir mi?

- Bu program temelde değişmemesi gereken, tüm ülkenin geleceği için çok önemli bir program. Türkiye, enflasyonu düşürmediği sürece ne ekonomisini kontrol altına alabilir, ne de bundan sonra ciddi bir büyüme elde edebilir. Her ülkenin geçmiş dönemde yaptığını, Türkiye'nin de yapması lazım. Popülist politikalara dayanarak gidilmesi, harcamaların dış ve içerden borçlanarak yapılması ve bu yolla ayakta durmak mümkün değil. Harcamalar başta olmak üzere kamunun disipline alınması gerekir. Bu programın üç temel ayağı vardır. Maliye politikaları, özelleştirmeyle takviyeli yapısal reform ayağı, üçüncüsü de bunlara dayalı belirli bir para ve kur politikası. Birinci ve ikinci ayakta belirli başarılar kaydedilmiştir. Yapısallarda belli bir hızlanma oldu. Özelleştirmelerde piyasalarda hálá soru işaretleri olmakla birlikte hükümet kararlığını göstermeli. Üçüncü ayak ise çok önemli. Para politikası tümüyle değiştiği, dalgalı kura geçildiği için belirsizlikler var. IMF'yle yapılan görüşmelerde, şu aşamada temel prensipler üzerinde durarak hem mali politikaları, hem yapısalları gözden geçirmek, para politikasında da kurun ve faizlerin nerede dengeye geldiğini bulmak, onlar dengeye girdikten sonra da başta büyüme ve enflasyon olmak üzere yeni hedeflerin tesbit edilerek, buna göre enflasyonu düşürme programına devam etmek gerekmektedir. Hükümet başta kamu bankalarının likidite sorununu çözmek durumunda. Çünkü bunu çözmeden para politikası uygulamanın imkanı kalmadı. BDDK bankalarının sorununu da çözmek kaydıyla, geçici program da olabilir. Bunlar belirlendikten sonra yeniden revize olabilir. Türkiye 2002 yılı sonunda, veya belirli bir süre sonra, enflasyonunu tek haneye indirme hedefini devam ettirmelidir. Dalgalı kura geçişin enflasyonla mücadele programını etkilememesi gerekir. Bütün ülkelerde bu tür krizlerde gerekli tedbirler alınıp devam edilmiştir.

Hükümet cari açığa karşı önlem almadı

Büyüyen cari açık karşısında Hükümet zamanında tedbir alamadı. Sizin uyarılarınız ne zaman başladı, önlemler ne zaman geldi? Geç kalınmadı mı?

- Giderek büyüyen cari açıkla birlikte talebin canlı kalması ekonomide, özellikle mali politikalarda, bazılarının ince ayar, bazılarının mini paket dedikleri bazı önlemlerin alınması önem kazanıyordu. Haziran ile Ekim arasında Hükümetle uzun görüşmeler yapılmasına rağmen, maalesef bazı kararlar alınamadı. Mini paket kararı ancak, Eylül sonu-Ekim başı gibi alınabildi. Bu kararların gecikmesi, Batı'da, Hükümetin ekonomik sorunlara yaklaşımının gerilediği şeklinde algılandı. O tarihte hatırlarsınız; KKDF'de, tüketici kredilerinde yüzde 3 den 8'e çıkarılması, otomobil ek taşıt alım vergisinde bazı ayarlamalar oldu. Bir de TEAŞ-TEDAŞ'ın açıklarını kapatmak için sabit ücretde bir ayarlama yapılarak, milli gelirin yüzde 0.4'ü kadar gelir öngörüldü.

Hükümet neden gecikti?

- Teknisyen olarak biz, Hükümetle, çeşitli kademelerde tartıştık, gerekli olduğunu söyledik. Hükümetin o zamanki görüşü; ‘‘Biz yeterince tedbir aldık, bu ek tedbirleri getirirsek büyümeyi olumsuz yönde etkiler’’ şeklindeydi. Sonradan cari açıktaki aşırı büyümeyi görünce, Hükümetle mini paket üzerinde mutabakata varıldı ve bu kararlar alındı. Tabi bu kadar olaylar arasında, Eylül sonunda Prag'da yapılan Yıllık Toplantılar sırasında gördük ki; Batı dünyası özellikle yapısallarda gecikmeler olduğu görüşünde. En önemli unsurlardan biri de Eylül sonu itibariyle Telekom'un satılamayacağının ortaya çıkması oldu. Özelleştirmede ilk 6 aydaki başarılı performansın yavaşladığı ortaya çıktı. Cari açıktaki büyümeye karşı önlem alınamadığı, özelleştirmenin askıya alındığı, enflasyon düşüşünün yavaş olduğu, Türk Lirası'nın değer kazandığı, ihracatın bu nedenle rekabet gücünü kaybedeceği yolunda raporlar ortaya çıkmaya başladı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!