<B>Burhanettin DEMİRCİOĞLU</B>
Oluşturulma Tarihi: Nisan 05, 2003 16:35
İşverenler, 506 sayılı yasa gereği çalıştıracakları kimseleri (birkaç istisna dışında) işe başlatmadan Türkiye İş Kurumu'na bildirmek zorundadır. Buna rağmen, milyonlarca insan kayıtdışı çalıştırılıyor.
Bu durumu üç açıdan incelemek gerekiyor. İşverenler, çalışanlar ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı.
İşverenler, özellikle prime esas kazançların ve oranların yüksekliğinden, vergiden, işçinin işçilik maliyetlerinin yasal gösterimlerindeki yüksekliğinden, sisteme işçi bildirirken uğraştıkları bürokrasiden sürekli şikayet ediyorlar. Aslında haksız değiller. Gerçekten de dünyada en fazla kesinti yapılan ülkelerden biriyiz. Yine sisteme en zor kayıt yapılabilen, evrak içinde boğulan ülkelerin başında yer alıyoruz.
Çalışanlar açısından bakıldığında, işçilerin büyük çoğunluğu geleceklerini hiç düşünmemekte, yalnızca günü kurtarmaya çalışmaktadırlar.
Dünyada işsiz kalmaktan korkan çalışanların başında yine bizim çalışanlar gelmektedir. Çalışanlar sosyal haklardan yararlanmayı son aşamada düşünmektedir. Çalışanlarımız son derece kaderci bir yapıya sahipler.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve ona bağlı kurumlar, Türkiye'nin sosyal devlet olduğunun farkında olmayan, milyonlarca insanın kayıt dışı çalışmasına göz yuman bir zihniyet tarafından yönetilmektedir.
Bakanlık, suyun başında olmasına rağmen, maalesef kulakları tıkalı, gözleri görmez durumdadır.
Bir sosyal güvenlik politikaları ve maestroları yok. Denetim yok. İşverenlerin sıkıntılarına, prime esas kazançlar, oranlar, bürokrasi açısından çare olamıyor. Finansman yönetimini beceremiyor. Bakanlık milyonların kayıt dışında kalmasına göz yumduğu halde, sistem içindeki sigortalıların, işverenler tarafından ödenmesi gereken 3.5 katrilyon lira civarındaki primlerini ve gecikme zamlarını da tahsil edemiyor.
Çalışanların iş güvencesini erteletme girişimlerini ağızlarına yüzlerine bulaştırdıkları gibi yeni iş kanununu da çıkartamadılar.
Sendika ve toplu iş sözleşmelerine el atamadılar. İsteğe bağlı sigortalıları prim ödeyemez duruma getirdiler. Yurtdışındaki çalışanlarımızı ilgilendiren ve çağdışı kalmış 3201 sayılı yasayı da düzeltemediler.
Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği Anayasaya aykırı düzenlemeleri, Anayasa Mahkemesi'nin verdiği süre bittiği halde yenileyemediler. Bu nedenle milyonlarca Bağ-Kur'luyu ve SSK'lıyı mağdur ettiler.
İş-Kur yasasını çıkaramadılar. Yine, Türkiye Sosyal Güvenlik Kurumu Yasası, Denetim Yasası gibi çıkartamadıkları çok sayıda yasa mevcut.
SSK ve Bağ-Kur'daki usulsüzlüklere, basına sürekli yansıyan emeklilik ve sağlık yolsuzluklarına, sahtekarlıklarına ve suistimallere zamanında müdahale edemediler. Buna karşın sürekli şikayet ediyorlar. Sürekli prim artırıyorlar, kayıtdışı çalışanları, sinemada
film izler gibi izliyorlar.
Bir defaya mahsus olmak üzere prim barışı kanunu çıkartıp işverenlerin ödeyemediği ya da ödemediği primleri tahsil etmeliler. Ardından sigorta primlerinin oranlarını düşürerek, ödenebilecek düzeyde bir prim sistemini oturtmalılar.
Yine Bağ-Kur sigortalılarının primlerindeki haksız artışın eski haline getirilmesi, zamanında artırılamayan basamakların artırımı ile ilgili yeni bir düzenleme gerekmektedir. Bununla birlikte, farklı kurumlarda çakışma nedeniyle yatırılmış primlerin kurumlar arası mahsubu yapılmalı, Bağ-Kur'da prim barışı sağlanmalıdır.
Dışarıdan prim ödeyen isteğe bağlı SSK ve Bağ-Kur sigortalılarının primlerinin, sosyal güvenliğin yaygınlaştırılmasına çok büyük bir katkı sağlayacağı kesindir.
Uyduruk bir düzenleme değil, gerçekten herkesin beklediği bir prim barışı kanunu çıkarılmalıdır. Bu çıktığı taktirde, işçi, işveren, dışarıdan prim ödeyen herkes rahat bir nefes alacak ve kaybeden olmayacaktır.