Güncelleme Tarihi:
Tam sebebi ise belirsiz.
Kimileri ABD petrol stoklarındaki azalmayı neden gösteriyor, kimileri Ortadoğu’daki siyasi istikrarsızlık sorununu, kimileriyse bunlara spekülatif hareketlenme olarak bakıyor.
Petrol fiyatlarında yeniden 40–50 dolar seviyelerini görebilecek miyiz? Galiba hayır...
FAKİRE DÖRT KAT FATURA
Enerji sektöründe birkaç yıldır tekrar edilen “Ucuz enerji dönemi bitti” sloganının bugün haklı çıktığını görüyoruz. Uzmanlar, petrolün bu seviyelerine alışmamız gerektiğini vurguluyor. Yani üç haneli petrol fiyatları artık hayatımızın doğal bir parçası olacak gibi.
Ucuz enerji döneminin bitip bitmediği konusunda tartışmalar, rüzgar ve güneş gibi alternatif enerjilerin yarattığı umutla devam ederken, “ucuz petrol” için aynı şey pek geçerli değil.
Dünyanın en büyük enerji şirketlerinden Shell’in CEO’su Peter Voser, geçtiğimiz yıl bu dönemlerde yaptığı açıklamada, düşük maliyetli petrol ve doğalgaz döneminin sona yaklaştığını, kaynak bulmanın daha “karmaşık” hale geleceğini ve daha fazla para ile yatırım gerektireceğini söylemişti.
Uluslararası Enerji Ajansı, geçtiğimiz yılki “Dünya Enerji Görünümü” raporunda, petrol ithalatçısı gelişmekte olan ülkelerin bugün varil başına 100 doları aşan fiyatlarla karşı karşıya olduğunu, birçok OECD ülkesinin, ekonomik gelişme açısından benzer evredeyken ortalama 22 dolar ödediğini hatırlatmıştı. Raporda, petrol ithal eden az gelişmiş ülkelerin faturalarının, on yılı biraz aşkın sürede dörde katlayarak, 2011’de yaklaşık 100 milyar dolara çıktığı vurgulanmıştı.
FİYAT TALEBİ KIRMIYOR
Ancak son yıllarda petrol fiyatlarında yaşanan artışın, tüketim miktarlarını pek de etkilediğini söyleyemeyiz. IMF’in bir raporuna göre, petrol fiyatlarındaki yüzde 10’luk artış, petrol talebini kısa vadede sadece yüzde 0.2 oranında düşürüyor.
Petrol fiyatlarında yaşanacak yüzde 10 oranında kalıcı bir artış ise yirmi yıllık süreçte petrol talebini sadece yüzde 0.7 azaltıyor. Son yıllarda Mısır ve Endonezya gibi bazı ülkeler net ihracatçıdan, net ithalatçılara döndüler. Çin ve Hindistan gibi yükselen piyasalardaki talep artışı ise petrol piyasalarını, geçtiğimiz yıl Libya örneğinde olduğu gibi geçici arz kesintilerine karşı savunmasız bırakıyor. Petrolün tüketim dağılımına bakıldığında da yarısından fazlasının ulaşım alanında tüketildiği görülüyor.
10 DOLAR= DÖRT MİLYAR DOLAR
Petrolde her 10 dolarlık artış, tükettiği doğalgazın yüzde 99’unu, petrolün de yüzde 90’ından fazlasını ithal eden Türkiye’nin yıllık ithalat faturasında 4 milyar dolarlık ek yük anlamına geliyor. Malum, elektriğimizin yarısını sağladığımız doğalgazın fiyatları petrole endeksli.
Petrol fiyatları, Türkiye’deki akaryakıt fiyatlarını etkileyen iki faktörden de biri. Diğeri ise döviz kuru. Kimi zaman yurtdışında petrol fiyatları artmazken, döviz kurundaki artış nedeniyle fiyatlar yükseliyor, kimi zaman da döviz kuru düşerse, dünyada yaşanan artışların çok fazla etkisi olmuyor.
110 DOLARIN ÜSTÜ= 5 TL
Peki, pompa fiyatları psikolojik sınır olan 5 lirayı bulur mu, işte bunun yanıtı tamamen bu iki faktördeki gelişmelere bağlı. Konuştuğum akaryakıt şirketi temsilcileri, 105–108 dolar arası petrol fiyatlarının Türkiye’de 4,30–4,50 lira arasında pompa fiyatına karşılık geldiğini, 110 doların üstünden itibaren bu fiyatın 4,50 liranın üstüne çıktığını anlatıyor. Türkiye’de yıllık 2 milyon ton benzin, bunun iki katı kadar da oto LPG kullanılıyor. Dünya piyasalarındaki fiyat değişimleri, bizdeki pompa fiyatlarında birkaç gün içinde etkisini gösteriyor.
2012’nin ilk altı ayında benzin, motorin ve LPG otogaz tüketimi bir yıl öncesine göre yüzde 6 artarak, 12,1 milyon metreküp olarak gerçekleşti. Bu yakıtlar arasında yüzde 70’lik tüketim ile liderliği motorin götürüyor. Son dört yıldır düşüş yaşayan benzin tüketimi ise bu yılın ilk altı ayında da yüzde 5,9 oranında azaldı. Yani benzin piyasası artık akaryakıt piyasasının daha küçük bir kısmını oluşturuyor.
Tabii benzin ve LPG arasındaki vergilendirme farkının da tüketim eğilimlerinde önemli rolü var. Benzinin diğer akaryakıt türlerine göre daha fazla vergilendirmesi, fiyatının da daha pahalı olmasına neden oluyor. Örneğin, 95 oktan kurşunsuz benzinin bayi fiyatı vergisiz 1.87 lira iken, bu fiyat vergiyle 4.44 liraya çıkıyor. Petroldeki artışın hangi seviyede duracağının bilinmediğini söyleyen uzmanlar, vergi ve kâr marjlarında yapılacak fedakârlıkla vatandaşların rahatlatabileceğini vurguluyor.
ULAŞIM YÖNTEMLERİNDE DEĞİŞİM
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, son dönemde sık sık Twitter üzerinden akaryakıt fiyatlarıyla ilgili açıklamalar yapıyor. Bunlardan bir tanesi şöyle: “Petrol fiyatlarına bakarsan, fazla bir açıklamaya gerek olmadığı görülür... 2002: $25, 2012: $115, yani 4.5 kat artmış.”
Şimşek, daha önce Hürriyet.com.tr’ye verdiği bir röportajda da “Yüksek akaryakıt fiyatları karşısında vatandaşa ne tavsiye edersiniz” sorusuna, “Herkes kendi bütçesine göre bu değerlendirmeyi yapacaktır. Ama ideal olanı toplu taşım kullanmak” yanıtını vermişti.
Petrol fiyatlarının sürekli yüksek seyretmesi sonucunda ulaşım yöntemlerinde bir değişim yaşanması da bekleniyor. Zaten dünyada petrol ve doğalgaz fiyatları ne zaman artmaya başlasa, alternatif enerji kaynakları ön plana çıkıyor. Elektrikli arabalar, doğalgazla çalışan kamyonların ileride daha çok karşımıza çıkacağı aşikâr. Dev şirketler, bugün petrole alternatif yakıtları daha ekonomik hale getirmek için önemli Ar-Ge çalışmaları yapıyor.
Buna karşın, kısa vadede alternatif enerji türlerinin, petrolün tahtını sarsabileceğini hiç düşünmüyorum. Alternatif enerjiyle çalışan araçlar hala daha maliyetli ve performansları daha düşük. Bu tür araçları tüm dünyada daha ucuz ve verimli hale getirmek de biraz daha zaman alacağa benziyor.