Güncelleme Tarihi:
Türkiye’de şirketler pandemi sürecinde nasıl bir sınav verdiler?
Genel olarak Türkiye’deki şirketleri incelediğimizde COVID-19’a üç farklı tepki verildiğini gördük. İlk tip şirketler salgının başlamasıyla birlikte talep düşüşü dolayısıyla da gelir kaybı yaşayanlar. Bu kulvardaki kurumlar salgının işlerini vurmasıyla birlikte hayatta kalma moduna geçtiler ve zorlu bir mücadelenin içine girdiler. İkinci tip şirketler ise çok büyük bir talep artışını ve iş sürekliliğini aynı anda yönetmek zorunda kalan şirketler oldu. Sağlık, gıda ve kargo hizmetleri gibi alanlarda çalışan bu şirketler belki de en zorlu mücadeleyi verdi. Üçüncü tip şirketler ise pandemi sürecine finansal olarak daha tedarikli yakalandı. Genellikle çokuluslu, geliri birden fazla kaynağa dayalı, pandemiden direkt etkilenmeyen alanlarda çalışan ya da finansal güçleri nedeniyle kayıpları tolere ederek, farklı gelir kaynakları sağlayabilen bu şirketler dönemi daha rahat yönetebildiler. Bu kurumlar pandemi sürecinde çalışanlarına odaklanmaya daha fazla olanak buldular.
Pandemi süreci tabii ki benzersiz bir süreç. Alınan önlemlere de genel olarak baktığımızda başarılı çalışmalar gerçekleştirildi.
LİDERLİK ÖN PLANA ÇIKTI
Bu süreçte öne çıkan farklı uygulamalar oldu mu?
Bence öne çıkan liderlikler oldu. Bu liderler kurumlarındaki panik havasını dağıttılar, günün gerekleri ve acil durumları ile yüzleşirken geleceğe dair umutları canlı tuttular. Samimiyet, ciddiyet, akıl ve vicdanla harmanlanmış yönetim şekillerinin şirketlerin performansını ciddi şekilde farklılaştırdığına tanıklık ettik.
Aynı yaklaşımının pandemiyle mücadeleye gelince ülke yönetimlerinde de fark yarattığını düşünüyorum. Almanya, Norveç, Yeni Zelanda, Tayvan liderlerinin ülkelerini başarıyla çalkantılardan korurken, ortak aklı reddeden ülke liderlerinin tökezlediğini beraberce gördük.
ESNEK ÇALIŞMA ÜRETKENLİĞİ ARTTIRDI
Yeterli teknolojik altyapıya sahip ve gerekli eğitimlerini tamamlayan şirketlerin evden de ofisteki gibi hatta daha verimli çalıştıklarını görüyoruz. Yapılan bir araştırma evden çalışanların her ay 1,4 gün daha fazla çalıştığını ve bunun da yılda 3 hafta gibi bir süreye denk geldiğini gösteriyor. Ayrıca araştırma şirketi Valoir’in 2020 Uzaktan Çalışma Araştırması’nın sonuçlarına baktığımızda uzaktan çalışmayı deneyimleyen çalışanların yüzde 86’sı üretkenliklerini mükemmel veya iyi olarak tanımlarken gelecekte de uzaktan çalışmaya devam etmek isteyenlerin oranının da yüzde 40’tan daha fazla olduğunu görüyoruz.
Evden çalışma sürecinin sonunda ellerindeki verileri değerlendiren şirketlerden evden çalışmaya devam etme kararı alan ya da ekiplerini dönüşümlü olarak evden çalışmaya teşvik eden birçok kurum var. Örneğin Google, evden çalışma uygulamasını Temmuz 2021’e kadar uzattığını açıkladı. Twitter ise evden çalışması mümkün olan çalışanları için süresiz olarak uzaktan çalışabilmelerine izin verdi.
Pandemi bize çalışma hayatı açısından ne öğretti?
Pandemi ilk başta hiç kimsenin yalnız olmadığını gösterdi. Salgın sebebiyle doğal olarak panikledik, evlerimize kapandık ve belki de belirsizlikler sebebiyle çok da yalnız hissettik ama işin sonunda bu süreci hep beraber atlatıyoruz. Bu kollektif bir mücadele. Şirketler ve insanlar birbirlerine daha çok sarıldılar.
İkinci olarak salgın döneminde yapılan faaliyet ve davranışların gelecekteki konumumuzu etkileyeceği net bir şekilde anlaşıldı. Şirketler, geleceğin dünyasında ‘iyi birer vatandaş’ olduklarını vurgulamak, ‘çalışan deneyimi’ni sürekli geliştirmek ve daha ‘şeffaf politikalar’ uygulamak zorunda olduklarını gördüler.
Ama bunlardan da önemlisi pandemi hepimize en hazırlıklı olduğumuz dönemde dahi aslında ne kadar savunmasız olduğumuzu gösterdi. Bunun sonucu olarak da süreci başarıyla atlatan şirketlerin hepsinin çevik davranan ve dümeni eline alan kurumlar olduğunu gördük.
OFİSLER YENİDEN TASARLANIYOR
Pandemi sonrası çalışma hayatı nasıl olacak?
Pandemi sonucunda iş hayatında genel kabul görmüş konuların temeli sarsıldı. Bu sebeple de hem çalışanlar hem de şirketler, ofis, çalışma yöntemi, işin kendisine yüklenen anlam ve mesai gibi kavramları yeniden düşünerek iş dünyasının doğrularını baştan tasarlamaya yöneldiler.
Önümüzdeki dönemde iş hayatında fiziksel etkileşimin daha az olduğu, toplantıların teknolojik çözümlerle uzaktan bağlantı yoluyla yapıldığı, hijyenin ana gündem maddelerinden biri olduğu ve yeni çalışma modellerinin çalışan ve işveren arasında görüşülerek hayata geçirildiği bir süreç bizi bekliyor. Aslında günümüzden daha demokratik ve uygar, toplumun ihtiyaçlarına uygun yeni bir iş hayatı başlıyor diyebiliriz.
Peki ofisler nasıl şekillenecek?
Eskinin ofislerine baktığımızda, toplantı odaları, özel ofisler, çalışma alanları, ortak kullanım ve sosyalleşme alanları gibi pek çok ünite görüyoruz. Geleceğin ofislerinde ise teknoloji başat bir rol oynayacak. İlk başta uzaktan ve hibrit çalışma modelleri yaygınlaştığı için ofislerin büyüklüğü azalacak ve özel ofislerden ziyade ortak çalışma alanlarına daha çok yer verilecek.
PANDEMİ KADINLARI İŞİNDEN ETTİ
Pandeminin en çok kadın istihdamını etkilemesi bekleniyor...
Maalesef pandemi süreci kadın istihdamı konusunda olumsuz sonuçlar doğurdu. Kadınların çalıştığı işlerin büyük bir çoğunluğunun hizmet sektöründe olması ve bu sektörün de salgından derinden etkilenmesi sebebiyle kadın istihdamında kayıplar yaşandı. Ayrıca bu dönemde çocuklarına bakabilmek için işinden çıkan kadınların sayısının da arttığı araştırmalarda görüldü.
Şimdilerde içinde bulunduğumuz Post-COVID döneminde işte cinsiyet eşitliği ve çeşitlilik politikalarına daha çok yönelmemiz gerekiyor. Aksi takdirde özellikle pandemi ardından gelecek resesyonda kadın ve erkeklerin aldığı ücretler arasındaki makas daha da açılacak ve iş yaşamında cinsiyet dengesi daha da olumsuz etkilenecek.
Okulların açılmasının ötelenmesi ile ortaya çıkan tabloda çocukların sorumluğunu ebeveynlerin eşit olarak üstlenmesi önemli. Çalışanın sorunu tek başına çözmek yerine konuyu işvereni ile paylaşarak çözüm arama yolunun seçilmesi tercih edilebilir. Diğer taraftan şu da bir gerçek. Pandemi dönemi kadınlar için zorlu bir süreç oldu. Çünkü çoğu kadın işlerini evden devam ettirmenin yanında ev işlerini ve çocuk bakımı gibi konuları da sırtlamak durumunda kaldı. Evlerde bulunan yardımcı personellerin çekilmesi bu süreci daha da ağırlaştırdı. Toplumumuzun kadın ve erkeğe dayattığı cinsiyet rollerinin de bu eşitsizlikte payı büyük oldu.
Mevcut dönemde gerçekleşen senaryolara baktığımızda kadınların iş yaşamının gereklerini gerçekleştirdikten hemen sonra yemek hazırladığı, sonrasında toplantılara katıldığı ve bunların ertesinde de çocuklarının ihtiyaçları ile ilgilendiği son derece dengesiz bir günlük yaşam ile karşılaşıyoruz. Bunun sonucu olarak bu yükü daha fazla kaldırmak istemeyen kimi kadınlar, yüksek gelir elde ettikleri işlerinden dahi ayrılmayı tercih ettiler.
Yaşananları dikkate aldığımızda toplum olarak gidecek çok yolumuz olduğunu düşünüyorum. Yaşadığımız coğrafya da bu konuda maalesef şanssız bir durumda.