Pazartesi sendromu mağduru minikler

Güncelleme Tarihi:

Pazartesi sendromu mağduru minikler
Oluşturulma Tarihi: Nisan 29, 2014 01:25

Haberin Devamı

Pazartesi sendromu mağduru minikler
MEĞER, pazartesi sendromunun tek mağduru çalışanlar değilmiş.
Anneleri, babaları işe giden küçücük çocuklar da pazartesi sendromundan muzdaripmiş.
İki hafta sonra 4 yaşına girecek Kayra ve Talya’nın annelerinden dinliyorum pazartesi sendromunun minikler üzerindeki yansımalarını.
Hafta sonunu tüm günü birlikte geçirip, çocukların zevk aldığı aktivitelere katıldıktan sonra, pazartesi sabahı telaşı artmış kahvaltıda minikler ilk ayrılık sinyalini alıyor.
Henüz ‘işe gitme’ eyleminin adı konulmamışken, sivil itaatsizlik hareketinin ilk belirtileri başlıyor.
Pasif agresif tepkiler… Yemek yemeyi reddetmeler… Çeşitli huysuzluk ve kaprisler…
Ve anne, onlardan önce evden çıkmaya yeltenirse hemen gözyaşı bol bir cephe açılıyor.
Babanın pazartesi vedasına da benzer tepkiler veriyorlar ama anneye akıtılan duygu çok daha yoğun.
Önce çocukları evden göndermek bir miktar daha kolay. Eğer anne, onlardan önce gidiyorsa, çok daha trajik sahneler yaşanıyor.
Annenin ardından 30-40 dakika sonra çıkıp okula gidecek olmaları, pazartesi sendromlarını hafifletmiyor.
İsyan dalgası bütün gün sürüyor.
Anaokulu öğretmeni olan bir tanıdığıma soruyorum. O da okul öncesi çocukların diğerlerine kıyasla anne-baba kaynaklı pazartesi sendromu yaşadıklarını doğruluyor.
Biz yetişkinler için yapılmış ‘pazartesi sendromunu aşma’ önerilerini okudum ve içlerinden çocukların işine yarayan hiçbir şey bulamadım.
Çocuklara “Hadi pazartesileri kırmızı giyin, enerjinizi yükseltin” mi diyeceğiz?
“Normalden biraz daha erken kalkın, duş alın, kahvenizi eksik etmeyin” diyemeyeceğimiz gibi…
“Ve neşenizi yükseltecek müzik dinleyin” tavsiyesi de boşa çıkacak.
Herhalde tek çözüm, önce çocukları okula uğurlamak sonra işe gitmek…
Bir uzmandan dinlemiştim… Eğer çok uyuyacaksanız “Sabah 02:00! 4 saat sonra kalkacağım. Çok az uyumuş olacağım” demek yerine “En azından 4 saat uyuyabileceğim” derseniz, duyguyu negatiften pozitife çevirmiş olursunuz.
Çocuklarda işe yaramasa da, kendimiz için “Yeni bir hafta, yeni bir başlangıç” diyerek duygumuzu pozitife çevirebiliriz.

Haberin Devamı

Geçmeyen ergenlik

Haberin Devamı

İNSAN bir yandan dünyayı anlamaya çabalarken, bilim de insanı çözmeye çalışıyor. İnsan insanı da çözmeye çabalıyor yani.
Pek çok bilimin yanında, ekonomi de insanı ve insan davranışlarını, tepkilerini, eğilimlerini anlamaya ve öngörmeye kafa patlatıyor.
Bütün pazarlama ve iletişim faaliyetleri de bu ‘anlama’ çabalarının bulguları üzerinde yürüdü yıllarca. Hâlâ da yürüyor.
Nörobilim, beynin aktivitelerini ölçerek gerçek duyguları ortaya çıkarıyor.
Hem beyin hem de insan oldukça karmaşık…
Göründüğünden daha da karmaşık…
Beynin hangi olay karşısında, hangi tepkiyi verdiğini nörobilim sayesinde daha net anlıyoruz.
Ama herkesi kafasında beyin faaliyetlerini ölçen cihazlarla dolaştıramayacağımıza göre… Bir şekilde anlaşmamız lazım.
Verdiğimiz acil tepkiler, gerçek duygularımız olmayabiliyor. Çoğu zaman da olmuyor aslında.
O geçtiğini zannettiğimiz ergenlik, geçmiyor kısaca.
Ocakta tava tutuşursa, ona su dökmek acil bir tepkidir. Doğru olan ıslak bir havluyla ateşi örtmektir. Adından da anlaşılacağı gibi acil tepki, üzerinde fazlaca düşünülmez.
Arkadaşlarına yüzme bilmediğini itiraf edemeyen genç, bunu farklı bir huysuzluk ile geçiştirebilir. Bu kendini korumaya dönük acil tepki, gerçeği yansıtmadığı gibi, başka olumsuzluklar yaratıyor: Uyumsuzluk, saldırganlık, vs.
Kilolu olduğunu düşünen genç kızın, mezuniyet balosuna katılmayı reddetmesi de benzer bir acil ergen tepkisi…
Çocuğuna istediği oyuncağı alamayan babanın öfkesine bakıp, ergenliğinin geçtiğini söyleyebilir miyiz? Söyleyemeyiz!
Çocuk, babanın yetersizlik ve başarısızlık hissiyle mücadele edemeyip bunu kendisine yansıttığını nasıl anlayacak? Anlayamayacak!
Acil tepkiler ve birbirimizi yanlış anlamalar, ‘gerçek niyetlerimizi’ gösteren cihazlarla dolaşmadığımız sürece devam edecek.
Beyin faaliyetlerini ölçtüren insanlardan çok ilginç hikayeler dinledim.
Örneğin kendini Brad Pitt hayranı zannederken, George Clooney’yi fazlasıyla beğendiği ortaya çıkanlar oldu.
Film seyircileri arasında yapılan araştırmalarda, en çok etkilendikleri sahneler ve buna dair duyguyu yazmaları isteniyor.
Ve yapılan beyin ölçümleri beyanlarıyla çoğu zaman tutmuyor.
En çok üzüldüğüm sahne dediği sahnede o kadar üzülmemiş olabiliyor. Beynin faaliyetlerine göre daha çok üzüldüğü başka sahneler olabiliyor.
İnsan daha kendini anlayamazken, başkalarını anlamak öyle hiç kolay değil.

Haberin Devamı

dcengiz@hurriyet.com.tr

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!