Güncelleme Tarihi:
Likya uygarlığının başkenti Patara, Akdeniz’in en önemli kentleri arasındaydı. Tarihi bugünkü verilerle M.Ö. 6’ncı bin yıla inen bu kent sahip olduğu limanla bölgesinin lider ticaret merkezlerinden biri oldu. Henüz gitmeyenler için Patara denince akla muhteşem sahili ve kum tepelerindeki manzaraları yansıtan fotoğraflar geliyor. Ama Patara’nın antik kenti ile birlikte tek bir fotoğraf karesine sığamayacak kadar güzel olduğunu ancak orada bulununca anlıyorsunuz. Sahip olduğu tarihi ve kültürel mirası ölçmek ise imkânsız denebilir. İşte bu yüzden 2020 yılını Kültür ve Turizm Bakanlığı ‘Patara yılı’ olarak ilan etmişti; 2021 de devam ediyor bu statüsü. Şimdi yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaretçi rekorları kırılıyor. Patara, yüzyıllar boyunca kum tepelerin altında yeniden ayağa kalkmayı bekliyordu.
GEÇMİŞTEN GELECEĞE KÖPRÜ
1988’de Türkiye’de arkeolojinin en önemli isimlerinden biri olan Prof. Dr. Fahri Işık burada kazı çalışmalarına başladı. Binlerce yıllık uygarlığa ilişkin bilinmeyenleri günışığına çıkardı. Prof. Dr. Fahri Işık’ın ‘yaşamın ta kendisi’ olarak tanımladığı arkeolojiyi ondan sonra Patara’da kazı başkanlığını sürdüren Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Havva İşkan Işık, ‘gelmişten geleceğe bir köprü’ olarak anlatıyor. Biz de farklı meslekleri incelediğimiz ‘İşin Peşinde’ köşesi için bugün Patara’da arkeologların arasına karıştık.
SABAH ERKEN KALKILIYOR
Önce arkeologların günlük mesaini anlatalım. Burada işler güneş doğmadan başlıyor. Biz de geceden gelip kazı evine yerleştik. Kazı evinde görevli arkeologlar, gönüllü öğrenciler ve belirli alanlarda çalışan uzmanlar kalıyor. Kurallar kesin çizgilerle belirlenmiş. Temizlikten yemeğe kadar bütün işlerde görev paylaşımı esas. Her iş belirli bir takvime ve programa göre yapılıyor. Herkes 05.00’te uyanıyor. Kahvaltı görevli olanlar tarafından hazırlanıyor ve hızlıca kazı alanına geçiliyor. Görev paylaşımı sahada daha da detaylı uygulanıyor.
ACEMİLERE EL ARABASI
Patara Kazısı Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Erkan Dündar’ın koordinesinde kazı yapılan ve Patara’ya dair en erken yerleşime dair kalıntılar bulunan ‘Tepecik’ bölgesi.ne gidiyoruz. Dündar, “Bizim için sabah ışığı çok önemli. İşe başlamadan çok ince ölçümler yapılıyor ve bölgenin havadan fotoğrafları çekiliyor” diyor. Tepecik bölgesinde şu anda 2 bin 300 yıllık kalıntılar açığa çıkarılıyor. Bir yangın geçirmiş ve evlerin içindeki eşyalar olduğu gibi kalmış. Kazı işlemine başlamadan önce Prof. Işık ve Doç. Dr. Dündar aletleri kullanırken hassas olmamı ve yavaş hareket etmem gerektiğini söylüyor. Kazıda acemiler el arabası ile çalışıyor. Sonra kürek daha sonra kazma geliyor.
CERRAH HASSASİYETİ
Burası mutfak gereçlerinin bol olduğu bir alan olduğu için fırçayı biraz kullanmaya başladıkça karşımıza bir amfora çıkıyor. Arkeologlar için oldukça sıradan belki ama 2 bin 300 yıldır toprağın altında gömülü olan bu parçaya dokunmak benim için oldukça heyecan verici. Kazılan çukurlarda iki büklüm kazı yapmak zor iş. Burada çalışmak için ciddi bir sabır ve sorumluluk gerekiyor. Yanlış kabul edilmiyor. Cerrah hassasiyetinde çalışılıyor.
DİŞÇİ ALETLERİ
Hocalarım amforanın etrafını temizlemek için dişçilerin kullandığı ince çubuklardan veriyor. Dikkatli olmam lazım. Amforaya zarar vermeden temizlemem gerekiyor. Belki hemen yanında küçük daha değerli bir parça da çıkabilir. Bunların hepsi insanı heyecanlandırıyor. Bu diğer mesailerden çok farklı. Sanki binlerce yıl öncesine gidiyorsunuz. Eserlere zarar vermeden çalışmak zorundasınız. Erken başlayan mesai sonrası saat 08.00 gibi çay molası var. 10.00 gibi ise ufak bir sandviç yeniyor. Öğlenden sonra işler kazı evinde fotoğraflama, çizim, arşiv ve envanter çalışmaları devam ediyor.
TAŞLARI KUMLAR BEYAZLATIYOR
Kazı çalışmalarının ardından antik kentin ayağa kaldırılan bölümleri hakkında bilgi veren Prof. Dr. Havva İşkan Işık’a ilk dikkatimi çeken şeyi, taşların bazılarının neden daha açık renkte olduğunu da soruyorum. Cevabı ise şöyle oluyor: “Şimdi antik tiyatrodayız. Az ilerimizde bir meclis var. Her iki yapı da yıllar önce kumulların altındaydı. Çok ince çalışmalar yaptık yıllarca. Şimdi ayağa kaldırdık. Bazen gelenler taşların neden bu kadar beyaz olduğunu soruyor. Cevabı çok basit. Kumullar yüzünden. Kumullar sürekli hareket ettiği için içinde kalan taşlara zımpara gibi sürtüyor ve bu parlak yapı oluşuyor. Taşların doğal hali bu.”
ÖZVERİLİ BİR ÇALIŞMA İSTİYOR
Hem kazı alanında hem de kazı evinde arkeologlar farklı işler yapıyor. Hepsi iş süreçleri içerisinde zamanla kendisini uzmanlaştırmış. Yani iş sadece kazı yapmakla bitmiyor. Doç. Dr. Dündar, “Buradaki her işlemi belgelemek çok önemli. Aynı zamanda çizim, arşiv, fotoğraf, depolama ve restorasyon süreçleri de var. Bir de kazı ile ilgili sürekli makaleler yazıyoruz. Daha sonra kazı ile ilgili final raporu gibi bir yayın hazırlıyoruz” diyor.
GELECEK NESİLLERİN DE KAZI YAPMASI LAZIM
Prof. Dr. Havva İşkan Işık, Patara’da tüm alanları kazmadıklarını söylüyor ve ekliyor: “Bazı alanları bilerek kazmıyoruz. Arkeoloji; meraka ya da hırsa feda edilecek bir bilim olmamalı. Bizim şimdiye kadar biriktirdiğimiz bilgiyi, bir miras olarak gelecek nesillere aktarmamız lazım. Bu yüzden bazı bölümleri rezerv alan olarak tutuyoruz. Onları da gelecekte yeni kazı başkanları ve genç arkeologlar kazacak. Onlar yeni tekniklerle, yeni bilgisayar teknolojileri ile, yapay zekayla örneğin, toprak altındaki tarihi bizden çok daha iyi anlama olanağına sahip olacaklar ve kazıları geliştirecekler.”
BELEDİYELERİN DE İSTİHDAM ETMESİ ŞART
Türkiye’de arkeologlar genellikle üniversitelerde ve müzelerde çalışma imkânı buluyor. Her yıl üniversiteler çok sayıda yeni mezun veriyor. Ancak çalışma alanı dar olan bu meslek için özellikle bazı kamu kurumlarının ve belediyelerin istihdamı arttırması gerekiyor. Zira özellikle belediyelerde bu konuda uzman kadrolara oldukça ihtiyaç var, ancak istihdam noktasında yeterli adım atılmıyor. Belediye gibi kurumlarda çalışan arkeologlar yaklaşık 5 bin lira maaş alıyor. Kazılarda çalışanlar ise üniversite kadrolarına göre kazanca sahip.
ZİYARETÇİ REKORU
Patara, geçen temmuzda ziyaretçi rekoru kırdı. Temmuz ayında 120 bin 31 kişinin ziyaret ettiği ve 2 milyon 878 bin 520 TL gelir elde edilen Patara, bu yılın ilk 7 ayındaki ziyaretçi sayısı ise 185 bin 320 kişiye ve 4 milyon 389 bin 224 TL gelire ulaştı. Patara Antik Kenti’ni geçen yılın toplamında 257 bin kişi, 2019 yılında ise 176 bin 743 kişi ziyaret etmişti. Bu yılın ilk 7 aylık rakamı, 2019 yılının toplamını geçti. Yıl sonuna kadar yoğun ziyaretçi trafiğinin devam etmesi ve 2020 rakamlarının da geçilmesi bekleniyor.
EN MÜKEMMEL CUMHURİYET
Patara Antik Kenti’nde bulunan meclis binası Likya Birliği’nin toplantılarına da ev sahipliği yaptığı için tarihte önemli bir yer tutuyor. Aydınlanma Çağı’nın en ünlü düşünürlerinden Montesquieu ‘Kanunların Ruhu’ isimli başyapıtında (1748) tarihteki pek çok yönetim biçimini inceledikten sonra “Eğer mükemmel bir konfederatif cumhuriyet vermem gerekirse, Likya’yı gösteririm” sonucuna varmıştı. Montesquieu’nun bu sözlerine ABD’nin kurucu anayasa çalışmaları kapsamındaki ‘The Federalist Paper’da da değinildi.
NERON’NUN FENERİ
Patara’nın sahip olduğu önemli değerlerden biri de Roma İmparatoru Neron’nun yaptırdığı ve 1481’deki tsunamide yıkıldığı belirtilen 26.5 metre yüksekliğindeki deniz feneri. Fener şimdi yeniden ayağa kaldırılıyor.
NOEL BABA BURADAYDI
Hristiyanlık için de büyük bir önem taşıyan ‘Noel Baba’nın da Pataralı olduğunu hatırlatalım. Noel Baba diye anılan Saint Nicholaos Patara’da dünyaya geldi.Ayrıca Aziz Paul’un da Roma’ya gitmek için buradan gemiye bindiği biliniyor.