Özilhan: Hükümetin varlığı programın başarısına bağlı

Güncelleme Tarihi:

Özilhan: Hükümetin varlığı programın başarısına bağlı
Oluşturulma Tarihi: Haziran 19, 2001 00:00


Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, takasla ilgili açıklamanın ardından "sıra reel sektöre geldi" türünden sözler işittiklerini belirterek, "Ama doğrusu biz bu programın neresinde yer aldığımızı görmekte güçlük çekiyoruz" dedi.
Haberin Devamı

Dış kaynak için vaçgeçilmez bazı koşulların yerine getirilmesinde bazı hükümet üyelerinden popülizm kaynaklı direniş geldiğini öne süren Özilhan, "Oysa hükümetin varlığı programın başarısına, programın başarısı ise kamu harcamalarının radikal biçimde ve kalıcı olarak kısılmasına bağlıdır" diye konuştu.

Özilhan, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi'nin (YİK) yılın ikinci toplantısının açılışında yaptığı konuşmada, mali sektörün uygulamalardaki tutarlılıktan ve siyasi destekten emin olma konusundaki hassasiyetinin bir süre daha devam edeceğini bildirdi.

Programın bir ayağının tek dayanağı olan dış kredi dilimlerinin düzenli akışının zamanında ve eksiksiz olarak yapılmasının hayati önemini korumaya devam ettiğini vurgulayan Özilhan, şunları kaydetti:

"Programın ana hedeflerinden biri olan iç borç gereksiniminin azaltılmasını gerçekleştirilecek önlemler etkin ve radikal biçimde devreye sokulmadan, ne mali sektörün tam olarak rahatlayacağını, ne de faizlerin istenen seviyelere düşüceğini söyleyemeyiz.

Kamu kesimi geçen programdan itibaren ciddi biçimde kemer sıkmaya başlamıştır. Ama bunun harcamalarda yaratacağı azalma sınırlıdır ve iç borç gereksiniminde bu tür gündelik tedbirlerle radikal bir düşüş sağlamak mümkün değildir. Takasla sağlanan avantajlar çok önemli olmakla birlikte toplam iç borç gereksinimine oranla marjinal kalmaktadır.

Yapılması gereken kamu kesiminin hızlı ve köklü biçimde yeniden yapılandırılması, devletin küçültülerek etkili ve verimli hale getirilmesi ve kapsamlı bir personel reformu hazırlanıp program çerçevesinde ilan edilmesidir.

Son dönemde gündemden düşen özelleştirmeler bu yeniden yapılanmanın ayrılmaz parçasıdır. Özelleştirmelere hız kazandırılması olmazsa olmaz bir gerekliliktir."

BAZI HÜKÜMET ÜYELERİNDEN POPÜLİZM DİRENİŞİ

Bugüne kadar hükümetten piyasalara verilen mesajların, kamunun borç gereksiniminin kalıcı biçimde azaltılmasının ancak kamu yönetimi reformuyla mümkün olduğunun tam olarak kavranmadığını gösterdiğini belirten Özilhan, dış kaynak için vazgeçilmez bazı koşulların yerine getirilmesinde bazı hükümet üyelerinden gelen popülizm kaynaklı direnişin, bunun en önemli göstergelerinden biri olduğunu savundu.

Özilhan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Oysa hükümetin varlığı programın başarısına, programın başarısı ise kamu harcamalarının radikal biçimde ve kalıcı olarak kısılmasına bağlıdır. Hükümetin dikkatle üzerinde durması gereken bir konu da, bu programın en önemli ayağını oluşturan reel sektördür.

En önemli ayak diyoruz çünkü adı üzerinde, güçlü ekonomiye geçiş programından söz ediyoruz. Bu ad bize programın temel amacının üretimi, istihdamı, rekabet gücünü artırmak ve ekonomiyi büyütmek olduğunu söylüyor. Ancak ortada bu addan ve buna bağlı olarak sarfedilen birkaç cümleden başka bir şey yok. Takasla ilgili açıklamanın ardından da (sıra reel sektöre geldi) türünden sözler işittik ama doğrusu biz bu programın neresinde yer aldığımızı görmekte güçlük çekiyoruz.

Umarım hükümet ve ekonomi yönetimi (takas başarılı oldu. şimdi faizler düşecek, bankalar işletmelere daha rahat kredi verecek, reel sektör üretime geçecek, işler yoluna girecek) türünden basit bir akıl yürütmeyle hareket etmiyordur."

"İŞLETMELERİMİZİ KAYBEDİYORUZ"

Tuncay Özilhan, özenle kurulan sanayi tesislerini, Gümrük Birliği sayesinde batıyla rekabet edecek kaliteyi, verimliği yakalayan işletmeleri kaybettiklerini vurgulayarak, "Büyük işletmeler direniyor. İşçi çıkarmamaya çalışıyor. Kapasitesini düşürüyor. Stoka üretiyor. Şalteri indirmeme mücadelesi veriyor. Orta ve küçük boy işletmeler ise ne yazık ki üçer beşer kapanıyor" diye konuştu.

Tekstilde ihraç pazarlarını kaybetmemeye çalışan işletmelerin maliyet tutturabilmek, söz konusu ülkelerin kota imkanlarından yararlanmak için Çatalca ve Bursa civarından Bulgaristan'a, Güney ve Güneydoğu Anadolu'dan İsrail'e taşındıklarını bildiren Özilhan, organize sanayi bölgelerinde hassas maliyet dengeleri üzerinde çalışan işletmelerin kepenk indirmekten başka çare bulamadıklarını söyledi.

"ÖZEL SEKTÖRDE GİDEREK ARTAN İŞ KAYBI VAR"

"Özel sektörde giderek artan iş kaybı var" diyen Özilhan, verimsiz kamu sektöründe ise hükümetin politik gerekçelerle küçülmemeye çalıştığını belirterek, şöyle konuştu.

"Bu manzaraya anlamsız bir inatla kimseyi dinlemeden sonuçlandırılmaya çalışılan İş Güvencesi Yasası'nı ekleyin. SSK prim artışlarını üstüne koyun. 30 milyar dolarlık bütçe açığını kapamak için yeni vergiler icat edilmesi ihtimalini de atlamayın. Sonra oturup sonuçları hesap edin. Anlaşılan hükümet güçlü ekonomiye reel sektörsüz geçmeyi tasarlamaktadır.

Reel sektörden bir başka manzara verelim; Takas sonrasında açık pozisyon riskini hafifleten özel bankaların, faiz düşüşüyle birlikte cazipleşecek kredi hacimlerini artırıp, reel sektöre daha çok ve daha uygun krediler vermesi bekleniyor. Oysa eş zamanlı olarak operasyon altındaki kamu bankaları reel sektörün boğazına basarak kredilerini kapatmalarını talep ediyor.

Demek ki ne olacak? Özel sektör özel bankalardan borç alıp kamu bankalarındaki borcunu kapatacak. Diğer bir deyişle üretimin finansmanıyla uğraşmak yerine, borç ertelemeleriyle boğuşacak.

Mevcut sıkıntılı yapıya bu faktörü de eklediğinizde bankacılık ile sanayi sektörü arasındaki ilişkileri gerginleştirecek yeni bir unsur ortaya çıkmaktadır. Bu sorunların çözümü için bir arabuluculuk müessesesinin oluşturulması gerekmektedir."

"GİRİŞİMCİ HER ZAMAN CEZALANDIRILDI"

Özilhan, konuşmasında "Diyelim ki, kısa vadeli önlemler başarıyla alındı. Her şey yolunda gitti. Kapanan işletmeler açıldı. Çarklar tekrar dönmeye başladı. Hatta mallar satılıyor...Yani kriz öncesi duruma geldik. Yani yolun başına. Böylece güçlü ekonomiye geçiş programının gerekleri yerine getirilmiş mi olacak? İstikrarlı ve sürdürülebilir bir büyümeye nasıl geçilecek?" diye sordu.

Türkiye'de girişimcinin her zaman cezalandırıldığını öne süren Özilhan, yatırım yapmanın bir eziyet olduğunu, yabancı sermayenin Türkiye'ye gelmediğini, gelenlerden bazılarının da "tası tarağı toplayıp kaçtığı"nı savundu.

Tuncay Özilhan, reel sektörle ilgili sorunların hızla çözülüp programın temel parçası haline getirilmeden, bu programın hedeflerine ulaşma şansının bulunmadığını belirterek, bunun için üretim, ihracat ve yabancı sermaye konularında özel sektör kuruluşlarının sıkıntılarının dinlenmesi, görüşlerinin alınması ve bu kuruluşların hazırlıklarından yararlanılması gerektiğini söyledi.

"İLERİYE, HEDEFE DOĞRU YÜRÜMEKTEN BAŞKA ÇAREMİZ YOK"

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, "Derin bir vadinin üzerine kurulmuş ince halatların tuttuğu tahtadan bir asma köprünün tam ortasındayız. Geriye dönmenin riski ilerlemenin yaratacağı sıkıntılardan çok daha büyük ve korkutucu. İleriye, hedefe doğru yürümekten başka çaremiz yok" dedi.

Özilhan, TÜSİAD YİK'in yılın 2. toplantısında yaptığı konuşmada, TÜSİAD Vergi Çalışma Grubu'nun Kasım krizinden bu yana ekonomik canlanmaya katkıda bulunabilecek vergisel önlemler üzerinde çalıştığını söyledi.

Özilhan, bu çalışmalarda ortaya çıkan önlemlerin geçici vergi ödeme sürelerinin 4'er aylık 3 dönem ya da 6'şar aylık 2 dönem haline getirilmesi, reel sektör üzerine ek finansman maliyeti yükü getiren Banka ve Sigorta Muameleleri vergisi ile Katma Değer Vergisinin birbirinden indirilebilmesi, nakdi veya gayri nakdi tüm kredilerin alınmasıyla ilgili kağıtlarda damga vergisinin sıfırlanması ya da sadece ihtilaf halinde sözleşmelerin bir resmi kuruluşa ibrazında ödenmesi, Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu primlerinin düşürülmesi, enflasyon muhasebesi uygulamasına geçilmesi, birleşme, devir, bölünme ve yarılma işlemlerinin gerekli mevzuat düzenlemesinin hızla yapılarak hayata geçirilmesi ve asgari ücretin vergi dışı tutulması başlıklarından oluştuğunu dile getirdi.

Değinilen düzenlemelerin mantığının ekonomik aktivitenin artışı yoluyla dolaylı vergilerin artırılması, bu düzenlemelerden doğacak vergi kayıplarının bu yolla karşılanmakta olduğunu belirten Özilhan, "Ancak hepsinden önemli olan ekonominin kayıt altına alınmasıdır. Türkiye'nin vergi yükünü az sayıda gerçek kişi ve kurum üstlenmiştir. Bugün Kurumlar Vergisi'nin yüzde 83'ü 1500 kurum tarafından ödenmektedir" dedi.

Özilhan, bilgi teknolojisinin imkanlarından yararlanarak vergi dışı kaldığı istatistiklerle ortaya konmuş kesimler üzerinde yoğun ve yaygın denetim gerçekleştirecek sistemlerin uygulamaya konulması gerektiğini belirterek, bu çerçevede bankacılık sistemi içinde vergi kimlik numarası uygulamasına geçilmesi gerektiğini ifade etti.

KDV İADESİ SİSTEMİ TIKANDI

Özilhan vergi düzenlemelerinin en önemlilerinden birisinin de program için büyük bir umut bağlanan ihracatı ilgilendirdiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"KDV iadesi sistemi tıkanmıştır. Başta ihracatçı olmak üzere iade çıkan sektörler bundan olumsuz etkilenmektedir. KDV iadelerini hızlandıracak mekanizmalar hayata geçirilmelidir. İhracatta kota gümrük gibi konuları izleyen zamanında tedbir geliştiren aktif bir anlayışa ihtiyaç var. İhracatın önündeki tıkanıklıkları aşacak temaslar yapılabilir, politikalar üretilebilir ise mesela tekstil konfeksiyon yatırımlarının Anadolu'nun muhtelif bölgelerine özellikle Güneydoğu'ya yeniden çekilmesi mümkün olacaktır."

Güçlü ekonomiye geçişin ülkeye yabancı sermaye cezbetmeden gerçekleşmesinin hemen hemen imkansız olduğunu dile getiren Özilhan, doğrudan yatırım arayışı içinde Türkiye'ye gelen yabancı kuruluş temsilcilerinin genel kanısının yabancı sermayeye kuşkuyla bakıldığı ve tüm pozitif söylemlere rağmen karmaşık, yavaş ve sonuçları önceden kestirilemeyen davranışlarla samimi olarak istenmediği izleniminin uyandırıldığı yönünde olduğunu savundu.

SİYASİ İSTİKRAR

Yabancı sermayenin yatırımları en azından Doğu Avrupa'daki kadar özendiren şartlara sahip olmak istediğini ifade eden Özilhan, her şeyden önemlisi yabancı sermayenin ekonomide ve siyasette istikrar aradığını vurguladı. Tuncay Özilhan, şöyle devam etti:

"Görüldüğü gibi her taşın altından siyasi istikrar gereği ortaya çıkmaktadır. Siyasi istikrar parlamento aritmetiğinin zorlamasıyla oluşan geçici kırılgan siyasi dengelere verdiğimiz isim değildir. Siyasi istikrar seçmenin eğilimlerinin adil biçimde parlamentoya yansıdığı, toplumun çoğunluğunun arzu etmediği, partilerin sırf parlamento aritmetiği yüzünden iktidara gelmediği, vekillerin asiller tarafından denetlenebildiği, parti içi demokrasi sayesinde partilerin kendilerini yenileyerek toplumun isteklerine cevap verebildiği bir siyasal ortamı tarif etmektedir bizim için. Bu yüzden siyasi parti ve seçim yasalarının yenilenmesini istiyoruz."

AB VE KIBRIS

Türkiye'de ekonomik ve siyasi istikrarın kalıcı olarak sağlanmasına hizmet edecek bir başka konunun da AB'ye tam üyelik yolunda üzerimize düşenlerin yapılması olduğunu kaydeden Özilhan, AB üyeliğinin ulusal bir proje olduğunu ve bir devlet politikası haline geldiğini söyledi.

Özilhan, "Oysa ulusal programın uygulanması krizin gölgesi altında kalmış, hizmetler sektörünün GB kapsamına alınmasına ilişkin hazırlıklar gündem dışına itilmiştir" iddiasında bulundu.

Özilhan, 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren toplam ticaretimizin yüzde 60'ını yaptığımız AB ülkelerinde Euro'nun tedavüle girmesiyle birlikte Türkiye için yeni para ve kur politikaları döneminin açılacağını bildirerek, hem kamu sektöründe hem de özel sektörde Euro kullanımının hızla artış göstereceği noktasından hareketle bu konuyla ilgili hazırlıkların tamamlanması gerektiğini söyledi.

Özilhan, ihmal edilen diğer konularla ilgili olarak da şunları söyledi.

"En ihtiyacımız olduğu dönemde AB'nin tam üyelik öncesi mali yardımlarının alınabilmesi için gerekli çaba gösterilmemektedir. Kopenhag kriterlerinin gereklerinin yerine getirilmesi ise çeşitli gerekçelerle sürekli ertelenmektedir. Milli davamız olan Kıbrıs'da sorunun yaşanan gelişmeler çerçevesinde yeniden değerlendirilerek gerçekçi bir zemine oturtulması yönünde bir çaba sarf edilmemektedir. Dış ilişkilerimizin tümünde Batı karşıtı bir söylemin git gide yükselmesi de bizi kaygılandırmaktadır."

Başbakan Bülent Ecevit'in Türkiye'nin AB üyeliğinin gerektirdiği şartları yerine getirceği konusundaki açık beyanını memnuniyetle karşıladıklarını ifade eden Özilhan, Ecevit'in partiler arası uzlaşma komisyonundan çıkan Anayasa değişikliklerinin hayata geçirilmesi konusunda bir takvim oluşturulacağını söylemesi ve bu değişikliklerin yıl sonunda yapılacak olan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi öncesinden hayata geçirilmiş olacağını belirtmesini çok önemli bulduklarını dile getirdi.

ÖZİLHAN'DAN UYARI

Özilhan, hükümetin çok zor bir görevler dizisi ile karşı karşıya olduğunu bildiklerini, hükümetin şansının kısmi kurtuluş arayışı içindeki kesimlerin yıpratıcı baskısının yanı sıra herkesin aynı gemide olduğu bilinci içinde hareket eden ve her doğru adımı desteklemeye hazır kesimlerin de var olması olduğuna işaret etti. Özilhan, bankacılık kesiminin takas işleminde uzun vade yaklaşımı ve sorumluluk bilinci içinde hareket etmesinin bunun en belirgin göstergesi olduğunu söyledi.

Programın ancak toplumsal uzlaşma zemininde başarılabileceği gerçeği ve hemen her kesimin karşı çıktığı kadar desteklediği konuların da bulunmasının Ekonomik Sosyal Konsey'in çalıştırılmasını önemli hale getirdiğini savunan Özilhan, sözlerini bitirirken kürsüden tüm Türkiye'ye şöyle seslendi:

"Derin bir vadinin üzerine kurulmuş, ince halatların tuttuğu, tahtadan bir asma köprünün tam ortasındayız. Geriye dönmenin riski ilerlemenin yaratacağı sıkıntılardan çok daha büyük ve korkutucu. İleriye, hedefe doğru yürümekten başka çaremiz yok. Bu ilerleyişte bireysel kurtuluş çabalarına da dar grup çıkarlarına da yer yok. Dar grup çıkarlarının peşinde koşarak programın delinmesine neden olanlar ya da siyasi gerekçelerle değişime direnenler kısa dönemli kazançlarını mutlaka misliyle geri ödemek zorunda kalacaklardır."

TOPLANTIDAN NOTLAR

Açılış konuşmalarının ardından, basına kapalı bölümde YİK Başkanlık Divanı Üyesi Zekeriya Yıldırım, ekonomik programa ilişkin sunum yaptı.

TÜSİAD üyelerinin görüşlerini de dile getirdiği 2 saate yakın süren toplantıdan sonra, Devlet Bakanı Kemal Derviş'in onur konuğu olduğu yemeğe geçildi.

YİK toplantısına TÜSİAD üyeleri büyük ilgi gösterirken, Rahmi Koç ve Sakıp Sabancı birlikte oturdu.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!