Oluşturulma Tarihi: Aralık 16, 2003 00:00
DÜNYA Bankası'nın Türkiye Raporu, ekonomideki orta ve uzun vadeli risklerin ortaya çıkması, bunlar için alınacak önlemler açısından çok yararlı oldu. Dün, raporun tartışıldığı konferansta aslında ekonominin geleceğini tehdit edecek, önemli risklerin varlığı ve ‘‘yapısallar’’ adı verilen reformlara biran önce başlanması gereği ortaya çıktı.Piyasalar bu konularla pek ilgilenmiyor ama Türkiye'de şu anda sadece ‘‘krizden çıkış’’ senaryosu yürürlükte. Krizden çıkışta şimdiye kadar sağlanan başarı devam etmezse kısa süre içerisinde olumlu gelişmelerin tersine dönme riski hálá büyük. Olumlu gelişmenin kalıcı olumluluğa, yani istikrara dönüşebilmesi için ise daha alınması gereken epeyce yol var.Dünkü konferansa katılan DPT Müsteşarı Ahmet Tıktık, orta vadeli riskleri yapısal tedbirlerin iyi yönetilememesi ve AB tam üyeliğinin kesintiye uğraması olarak özetledi.Prof. Dr. Merih Celasun ise krizin faturasının milli gelirin yüzde 32'sine ulaştığını kaydederek, krizden çıkışın iyi yönetildiğini söyledi. Piyasa ekonomisinin sosyal dengeleri, gelir dağılımını gözetmeyeceğini bu nedenle de ‘‘devletin dengeleyici unsur olarak piyasada varolması gereğini’’ hatırlatan Celasun, ekonomide devletin payının tartışılmasını istedi. Raporda, piyasa içinde devlet eliyle büyümeye kalkmanın neler getirdiğinin, özel sektör eliyle büyümeye geçmenin gerekliliğinin anlatıldığını kaydeden Celasun, bunun dengesini bulmak gerektiğini söyledi.Celasun, sosyal güvenlikte yeni reform yapılması ve doğrudan vergilerin artırılması gerektiğini, sürdürülebilir büyüme için bunların şart olduğunu söyledi. Celasun, Türkiye'nin sosyal güvenlik primleri ve doğrudan vergilerinin milli gelir içindeki payları açısından Avrupa ortalamasına erişildiği takdirde 26 milyar dolarlık bir ek gelir oluşacağını söyledi. Celasun, bunların sadece teknik sorun olmadığını, politik karar gerektiğini belirtirken, ekonominin önündeki en acil iki tedbirin bu olduğunu söyledi.HUKUK REFORMU ŞARTProf. Dr. Berna Bayazıtoğlu ise bankacılık kesiminin makro ekonomi kadar sağlıklı olabileceğinin altını çizerek, bankacılığın raporda yer verilen diğer ana konular olan kamu reformu ve şirketler reformu ile birlikte ele alınması gereğine işaret etti . Bayazıtoğlu, ayrıca raporda yer almayan hukuk reformunun da şart olduğunu söyledi. Bayazıtoğlu, bağımsız bir denetim ve gözetim otoritesinin sorunları çözmek için yeterli olamayacağını, denetim otoritesinin önümüzdeki dönemde sorunları çözebilmek için hem
Merkez Bankası, hem Hükümetle yakın çalışıp, yurt dışındaki gözetim otoriteleriyle birlikte çalışması gereğine işaret etti.Prof. Dr. Ercan Uygur ise kriz sonrası eğitim ve sağlık harcamalarının düştüğünü, üstüne reel ücretlerdeki gerileme nedeniyle bireylerin sağlık ve eğitime ayırdıkları paraların da azaldığını belirterek, beşeri sermayeye yatırımın şart olduğunu, aksi takdirde geleceğini kaybolacağını söyledi. Uygur, Türkiye tarihinin en yüksek işsizlik oranıyla karşı karşıya bulunduğumuzu belirterek, ‘‘İstikrar tanımı yapılırken mutlaka sosyal boyuta, işsizliğe bakılması gerek’’ dedi.Prof. Dr. Asaf Savaş Akat da, bu kadar dengesizliğin bulunduğu bir ekonomiye yabancı sermayenin, doğal olarak gelmediğini söyledi.Dünya Bankası raporunda yer alan baz senaryoya göre; Türkiye'nin her yıl yüzde 5 büyümesi öngörülürken, aslında bunun da yeterli olamayacağı görüşü belirtiliyor. ‘‘Yeterli olmaz’’ denilen yüzde 5 büyümeyi sürekli kılmak için bile, yapısal mali reformların derinleştirilmesi, kamu harcamaları yönetimini iyileştirecek reformların devamı, bankacılık, enerji, telekomünikasyon ve tarım alanlarında yapısal reformların sürdürülmesi, kamu bankaların özelleştirilmesi gerekiyor.Yapısal reformların yavaşlaması halinde, sürdürülebilir mali uyum için gereken koşulların yerine gelmeyeceği, bunun da düşük büyüme, buna bağlı bütçe gelirlerinin düşmesi ve kamu kesimi borçlanma gereğinin kötüleşip, enflasyonla mücadelenin aksamasına yol açacağı ifade ediliyor.Maalesef, Hükümetin yapısallar konusunda gerekli duyarlılığa sahip olduğunu söyleyemiyoruz.
button