Güncelleme Tarihi:
Prof. Dr. Nusret Ekin tarafından hazırlanan ve İstanbul Ticaret Odası tarafından yayınlanan ''Türkiye'de yapay istihdam ve istihdam politikaları'' adlı kitap, Türkiye'de istihdam gerçeğine ışık tutuyor.
Nisan 1999 hanehalkı işgücü anketi sonuçlarına göre, toplam işgücü 23 milyon 779 bin kişiye ulaşırken, tarımın toplam istihdamdaki payı yüzde 42'den yüzde 45'e yükseldi. Sanayinin payı ise yüzde 23'den yüzde 20'ye, hizmet sektörünün payı yüzde 34'den yüzde 33'e geriledi.
1999 Nisanı'nda Türkiye'de 10 milyon 96 bin kişi tarım sektöründe istihdam edilirken, bunların yüzde 59.3'ünü ücretsiz aile işçileri oluşturdu. Tarımdaki ücretsiz aile işçilerinin yüzde 72.7'sini ise kadın işgücü teşkil ediyor.
YOKSULLUK İŞSİZLİK İÇİÇE
Kitaba göre, kayıtdışı istihdam, kayıtdışı ekonominin tümünde, ayrıca formel ekonominin bir kısmında geçerli olmak üzere ekonominin tüm sektörlerine yayılıyor, burada gelir düşüklüğü ve yoksulluk ile istihdam soruları adeta içiçe geçiyor.
Teksif Sendikası'nın 1999 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, sanayide çalışan kadın işçilerin yüzde 5'i, çocuk işçilerin yüzde 90'ıtekstilde istihdam ediliyor. Bu sektörde çalışan 2 milyon işçiden sadece 500 bininin kayıtlı olduğu dikkat çekiyor.
Teksif Sendikası'nın bir başka araştırmasına göre, İstanbul Merter'de çalışan 60 bine yakın tekstil işçisinden sadece 4 bini sigortalı.
Öz-İplik İş Sendikası'nın Gaziantep'te örgütlendiği bir fabrikada çalışan işçilerin ayda sadece 8 günlük sigorta primlerinin yatırıldığıbelirlendi.
KAYITDIŞI SEKTÖRÜN İSTİHDAMI 10.5 MİLYON
Birçok kaynağın, kayıtdışı sektörün, yani vergi vermeden ve sosyal güvenlik sistemine dahil olmadan çalışanların toplam sayısının 10.5 milyona ulaştığının tesbitini yaptığı belirtilen kitapta, kayıtdışı istihdamın gittikçe daha büyük bir kesimin çalışma ve gelir elde etme biçimi olmaya başladığı vurgulanıyor.
Sonuçta, gecekondu ile bütünleşen ve onun özelliklerine çok benzeyen bir istihdam yapısının ortaya çıktığı belirtilen kitaba göre,Türkiye'de kayıtdışı ekonominin gelişmesiyle kayıtdışı istihdam da toplam işgücünün yüzde 50'sine varan büyüklüğe ulaştı.
Kaçak işçi yanında endüstri ilişkilerinde hızlı bir kaçış eğilimi yaşanıyor. 1980'lerde 2 milyonu aşan sendikalı işçi sayısı 1999 yılında 900 bine düşerken, bu işçilerin 700 binini kamu sektörü işçileri oluşturuyor.
Özellikle gelir yetersizliği ve gelirlerdeki reel düşmeler karşısında çalışanların kendiliklerinden bazı ek işler oluşturdukları biliniyor. ''İlave işçi'' niteliği taşıyan çocuk, kadın ve yaşlıların aile bütçesine katkı amacıyla emek piyasasına katıldıkları görülüyor.
Formel istihdamda çalışanlar, ikinci gelir getiren ek iş boyutu ileyaygın bir kayıtdışı sektör istihdamına katılıyor.
ÖĞRETMENLERİN YÜZDE 70'İ EK İŞTE ÇALIŞIYOR
Eğitim, Bilim ve Kültür Emekçileri Sendikası'nca yapılan bir araştırmaya göre, öğretmenlerin yüzde 70'inin ek bir işte çalıştığı belirlendi.
Kayıtdışı istihdamın belirgin özelliklerden birisini de çocuk ve yabancı kaçak işçilerin istihdamı oluşturuyor.
Hemen tüm sektörlerde çocuk ve genç işçinin istihdamı yaygınlaşırken, turizm sektöründe, bankalarda, diğer hizmet sektörlerinde stajyer ve çırak adı altında, hatta birçok işyerinde asgari ücretin bile ödenmediği yoğun bir çocuk ve genç istihdamı ile karşılaşılıyor.
Özellikle 1-9 işçi çalıştıran çok küçük işyerlerinde çok sayıda kaçak işçi yanında, çocuk işçinin de çalıştırıldığı gözleniyor.
MARJİNAL İŞLERDE YOĞUN ÇOCUK İSTİHDAMI
Günümüz Türkiye'sinde ayakkabı boyacılığı, yollarda otomobil camı silme, gazete ve su satıcılığı ve benzeri marjinal işlerde yoğun çocukistihdamı ile karşılaşılıyor.
Çocuk işçiler, hiçbir yasal güvenceden ve sosyal güvenlik sisteminin korumasından yararlanmadan eğitim yaşlarında yoğun bir şekilde ucuz işçi olarak çalıştırılırken, yakın bir tarihte 240 bin sigortalının çalıştığı Ankara bölgesinde 40-50 bin sayısına ulaşan çocuk işçi çalıştığı belirlendi. 1 milyon 190 bin işçinin çalıştığı İstanbul bölgesinde 300-400 bine yakın bir çocuk işçinin varlığı hesaplanıyor.
Deri işkolunda yapılan bir araştırmada, yoğun bir çocuk işçi istihdamı görülürken, bu işçilerin hepsinin sigortasız kaçak işçi olarak çalıştıkları saptandı.
Araştırmada, kundura, deri ve konfeksiyon atölyelerinde 13-14 saat çalışıldığı, çalışma şartlarının çok kötü olduğu, dökük yıkık han odalarında susuz, havasız işyerlerinde üretim yapıldığı, çocuk işçilerin küçük yaşta uçucu maddelerle çalıştıkları, alkol ve tiner kullanmaktan doğan bazı kötü alışkanlıklar elde ettikleri bildirildi.
Türkiye'de çalışan çocukların baba mesleklerine bakıldığında, bunların esas itibariyle işçi veya işsiz çocukları olduğu, babanın toplumsal üretime katılmadığı bir aşamada, çocuk emeğinin devreye girdiği gözleniyor.
KAÇAK YABANCI İŞÇİ
Türk emek piyasası, son yıllarda çok ciddi boyutlara ulaşan bir yabancı kaçak işçi sorunuyla karşılaştı.
Türkiye'de yabancıların çalışmasına yönelik oldukça ayrıntılı mevzuatlar olmasına rağmen, özellikle çevre ülkelerdeki siyasi ve ekonomik krizler, adeta Türk emek piyasalarını işsizlik baskılarına rağmen bazı işçiler açısından cazip hale dönüştürdü.
Yabancı kaçak işçilik büyük şehirlerde hızla genişlerken, 1993 yılıbaşlarında yapılan bir tahmine göre çoğu İranlı 2 milyon yakın kaçak işçi bulunuyor.
Bir taraftan eski Sovyet cumhuriyetlerinden, diğer taraftan Doğu Avrupa ülkelerinden özellikle Romanya, Moldovya'dan hatta Filipinlerden gelerek Türkiye'de ev işlerinde ve hizmet sektörlerinde çok sayıda işçinin çalıştığı tesbit edildi.
Filipinli işçilerin özellikle dokuma sanayiinde, Rumen işçilerin inşaat sektöründe çalıştıkları gözleniyor. Bazı denizcilik şirketlerinde Ukraynalı, Endonezyalı işçilerin, Doğu Karadeniz'de Rus işçilerin çay fabrikalarında çalıştığı ifade ediliyor. Bir diğer iddiaya göre, turist vizesi ile gelen Bulgar, Rumen ve Polonyalı işçiler, inşaat, dokuma, dericilik ve otel işyerlerinde istihdam ediliyor.
1994 yılında Romanya, Bulgaristan, Rusya ve Azerbaycan'dan gelen yabancı kaçak işçilere, Cezayir, Filistin ve bazı Ortadoğu ülkelerinden, hatta Afrika'nın bazı ülkelerinden sayıları gittikçe artan yabancı kaçak işçiler ilave oldu.
Genelde kaçak işçilerin, Türk işçilerin yarı ücretine, hiçbir sosyal yük getirmeden çalıştıkları bildiriliyor. Prof. Dr. Nusret Ekin tarafından hazırlanan kitapta, 1998 yılında Asya ülkelerinde başlayan ve Türkiye'ye yönelen ekonomik krizin, Türkiye'de çok ciddi istihdam sorunlarına yol açtığı, geçen yıl yaşanan depremlerin de işsizlik sorunlarının boyutlarını derinleştirdiğine işaret ediliyor.