Güncelleme Tarihi:
Ukrayna'nın başkenti Kiev yakınlarındaki Çernobil nükleer santralinin dördüncü ünitesinde 1986’da meydana gelen kazanın etkileri yıllarca sürdü. Hatta
Türk şirket, dev yapının “radyasyona dayanıklı paslanmaz çelik özel panellerden oluşan tüm iç ve dış kaplama işlerini” üstlendi. Şirket ortağı Mustafa Mutlu, Çernobil’de geçirdikleri 5 yılın tüm detaylarını Hürriyet’e anlattı. Çernobil’den 80 kilometre uzakta 200 kişilik bir kamp kurduklarını, her sabah 6’da otobüslerle nükleer santral alanına gittiklerini anlatan Mutlu, üç ayrı kontrol sonucu çalışmaya başladıklarını ve boyunlarında iki farklı radyasyon ölçer takılı olduğunu söyledi.
Türkiye’den giden 200 işçinin ayrıca binada çalışmak için dağcılık eğitimi aldığını ifade eden Mutlu, “Düz bir bina değil, bir kemer, üzerinde çalışan her insan, orada özel iplerle bağlı çalışmak zorunda, her biri dağcılık eğitimi almak zorunda. Çünkü normal bir şekilde durmuyorsunuz, her hareketinizi sanki dağda, yamaçta hareket eder gibi yapıyorsunuz. Başka eğitimler de alıyorsunuz. Sadece bu binanın yapısının zorluğu değil, bir de Ukrayna’nın hava koşulları var. Eksi 19 derecede bu işi yapıyorsunuz orada” şeklinde konuştu.
İÇİNE ÖZGÜRLÜK ANITI SIĞIYOR
Dünyanın en büyük nükleer faciasına neden olan Çernobil Nükleer Santrali’ndeki radyasyon yayma riski devam eden 4. reaktör binasının üzeri özel çelik çadırla tamamen kapatıldı. 30’u aşkın ülkenin finansman desteği sağladığı projenin yapım çalışmaları 2010’da başladı. Dev bir hangarı andıran çelik çadır, radyoaktif sızıntıyı önleme işlevinin yanı sıra aynı zamanda reaktörün sökülme çalışmalarının da yapılmasına imkân tanıyacak bir yapıda inşa edildi. Doğrudan enkazın üzerine inşa edilmesi çok tehlikeli olduğundan, yakın bir yerde yapılıp, dev hidrolik çekiciler yardımıyla dört numaralı ünitenin üstüne yerleştirildi.
Projede yer alan Okyanus Grup’un yöneticisi Mutlu, çeliğin üstündeki ve altındaki kaplamayı yapan firma olduklarını söyleyerek, binaya dair şunları anlattı: “Binanın (kemer) yüksekliği 106 metre. Eni 230 metre, derinliği 130 metre. Devasa bir şey, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü içine sığabiliyor, Amerika’nın özgürlük anıtı bunun içine sığabiliyor, bu kadar büyük bir yapı. Bunun özelliği dünyanın en büyük hareket edebilen çelik yapısı. Başka bir alanda yapılarak patlayan reaktörün üzerine hareket ettirildi. Doğrudan üzerine yapılmadı çünkü orada çok yüksek radyasyon var. Üzerimizde özel elbiselerle giriyorduk radyasyonlu alana, 2 saat çalışıp çıkıyorduk. Buraya sırf biz girmiyoruz Fransızlar da Amerikalılar da giriyor.” Gelin Çernobil’de geçen 5 yıl Mutlu’nun kendisinden dinleyelim:
ÜÇ REAKTÖR HALA AKTİF
* Üç tane daha reaktör var, onlar hala aktif. Sanıldığı gibi burası soyutlanmış girilmeyen bir bölge değil. Terk edilen yerler de var çünkü Çernobil bir şehir, zamanında patlayınca şehri boşaltıyorlar. Çernobil 1986’da patladı. Patladıktan sonra üzerine beton bastılar, radyasyon yayılmasın diye. Fakat betonun ömrü 25 yıldır. Burası da artık betonluğunu kaybettiği için Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Bankası yardımıyla buna bir çözüm aramışlar. Ve böyle bir çözüm bulmuşlar. Böyle bir kemer yapıyorlar, kemeri santralin üzerine kapatıyorlar, sızdırmaz hale getirtiyorlar. Üstü ve altı paslanmaz malzeme ile kaplı. Onların aralarında katmanlar var, arada da üç metre gibi bir boşluk var oraya da yoğunlaştırılmış hava basılıyor. Kaplamayı sızdırmaz yapmak zorundasınız ki içeride bir tozuma olursa, o tozuma dışarıya çıkmasın, olur da geçerse, o aradaki alanda şartlandırılmış olarak bastırılsın diye. İçine robotlar yerleştirildi şu anda, kabinler yapıldı. Bundan sonra kabinlerden robotlar kontrol edilerek beton sökülecek.
200 KİŞİLİK KAMP
* Çernobil‘den 80 kilometre dışarıda kendimize konteynırlardan 200 insanın yaşayabileceği bir kamp kurduk. Öyle bir kamp kurduk ki restoranımızı da kendimiz yapmak zorundayız, kahvemizi de kendimiz yapmak zorundayız. Ve Türk işçi çalıştırıyorsunuz, helal et yemek istiyor. 200 kişinin yemeğini, yatmasını, tüm televizyon, internet, her şeyi sağladık. Kampta bir yaşam alanımız oluştu. Her gün 200 kişiyi sabah 6’da uyandırarak, aldığımız otobüslerle 80 kilometre götürdük. 80 kilometre götürdüğünüz yere elinizi kolunuzu sallayarak giremiyorsunuz. Önce birinci kapıdan her insanın orada çalıştığı check edilerek giriliyor. 2. bir alana geliyorsunuz, tekrar araç kontrol ediliyor radyasyonlu mu değil mi diye. Sahanın 5 kilometre dışında üçüncü bir alana geçiyorsunuz. Temiz ve kirli bölgeler var. Herkes giriyor, tamamen soyunuyor, günlük elbiselerini dolaplara asıyor, bir binadan diğer binaya içeriden geçiyor. Orada aynı numaralı başka bir dolabınız var, o dolaptan içeride giyeceğiniz elbiselerinizi giyiniyorsunuz. Elbiselerin herhangi bir koruyuculuğu yok sadece üzerine tozuyacak herhangi bir şey var ise o kirli bölgede kalıyor, temiz bölgeye geçmiyorsunuz.
HER YIL DÜZENLİ CHECK-UP
* Orada hem Rusların verdiği, hem Fransızların verdiği radyasyon ölçerlerimiz var. İki tane kullanıyorduk, birisi yanıltıcı olursa diğeri kullanılsın diye. Bunları her gün içeri girmeden sıfırlıyorsunuz ama ana bilgisayarda sizin günde haftada ayda yılda ne kadar radyasyon aldığınız kaydediliyor ve kontrol ediliyor. Neden? Çünkü Dünya Sağlık Örgütü bir radyasyon limiti belirlemiş 20 milyon birim. Biz bunu orada 13 milyon olarak sınırladık ve dedik ki eğer bir insan bir yılda 13 milyona yaklaşırsa, o kişiyi içeriye bir daha sokmayacağız.
Bu zamana kadar adamlarımızda oluşan radyasyon miktarı 5 yılda en fazla 7 milyon birimi buldu. Hep yarısında kaldık o miktarın. 200 adamımızın hepsine özel hastanelerde check-up yaptırdık gitmeden önce. Buradaki raporlarını oraya yolladık, onlar orada incelediler, dediler ki ‘şunlar gelebilir, şu kişiler gelemez’. Gelebilir dedikleri kişileri götürdük, orada Slavutych isimli başka bir şehir var patladığı zaman kurulmuş, oradaki hastanede bütün adamlarımız yeniden check up oldu. Onun sonuçlarına göre insanlara içeriye giriş izni alındı, buna ben dahilim. 2011’de gittik biz oraya, 5 yıldır oradayız. 5 yıldır her yıl check up’larımız oluyor. Bir sonraki sene o check up’ta herhangi bir şey görülürse yine seni içeriye almıyorlar. Check up’larda bugüne kadar bir şey çıkmadı.
KORKU FİLMİ GİBİ YERLER VAR
* Normalde Çernobil’de 3 binin üzerinde kişi çalışıyor. İlk durağı Slavutych olan, son durağı yine Slavutych olan arada hiç durmayan trenler var. Slavutych’te yaşayan insanlar her sabah trenlere biniyorlar, Belarus’tan geçip, son durağa geliyor. Son durak bizim üstümüzü değiştiğimiz yerin önü. Diğer çalışır durumdaki üç reaktörde çalışan insanlar oraya geliyor, yani Ukrayna vatandaşı olup o reaktörlerde çalışan insanlar var halihazırda. Ayrıca devletin nükleer kurumlarında çalışanlar da var. Her gün bu silsileden geçiyorlar ve bu muayeneleri olmak zorundalar. 2-3 bin kişi de inşaatta çalışıyordu. Dediğim kontrol noktalarının her birinin arası 7-8 kilometre, o alanlarda eski evler var.
Ağaçlar sarmış tam korku filmi gibi. Aynen resimlerdeki gibi duruyor ve bazı insanlar terk etmemişler orayı patladıktan sonra. Mesela yaşlı bir kadın var Çernobil’in içinde yaşıyor, köyünü terk etmemiş, evinde yaşıyor hala. Bahçesini ekiyor, yiyor, içiyor, 80 küsür yaşında. Öyle yerler var, mesela Cafe yazıyor giriyorsunuz içeriye hakikaten terk edilmiş. Çok enteresan bir şey var, bir lunapark yapılmış Pripyat denilen yere. Her şey yeni yapılmış tam açılmadan önce patlama oluyor. O lunapark duruyor. Sökememe nedenleri her şey metal. Metal çok radyasyon emdiği için sökseniz de bir yere atamıyorsunuz. Onun için öyle bırakmışlar, dönme dolap şu bu hepsi duruyor. Ama tam korku filmi gibi, eskimiş, terk edilmiş...
TOZURSA TÜRKİYE’YE DE GELEBİLİR, BELARUS’A DA GİDEBİLİR
Yapılan dev çelik yapının ömrünün en az 100 yıl olduğunu söyleyen Mutlu, “Bunu oraya sürdüler, kapıları var, içeri girip çıkılabiliyor, artı içeride robotlar var çalışan, içeride insanlar olacak o robotları yönetecekler. Arızalanacak belki o robot, içeriye girip belki robotları tamir etmeleri gerekecek. O zaman işte özel kıyafetleri giyecek, maskeleri takacak, girecek onu tamir edecek çıkacak. İçeride çalışma için izin verilen süre 2 saat” dedi. Beton söküldükten sonra oradaki radyoaktivitenin daha büyük kimyasallarla bastırılacağını söyleyen Mutlu, “Açık bir alanda sökmeye kalktığınızda tozuyor. Tozuduğu zaman rüzgârlarla Türkiye’ye de gelebiliyor, Belarus’a da gidebiliyor, en tehlikelisi o. Kapattığınız zaman en azından toz bir yere gitmiyor, izole ediyorsunuz. Ve bunu sızdırmaz hale getirirseniz, tabii ki dışarıya çıkartmamış oluyorsunuz. Şu an biz yapılmışın kenarlarını kapatıyoruz, sızdırmaz hale getiriyoruz” şeklinde konuştu.