Güncelleme Tarihi:
Türkiye'nin giderek büyüyen kırmızı et açığını kapatmak için önerilen modellerden biri de koyun çiftlikleriydi. Ancak, hayvan ithalatına sıcak bakmayan politikacılar yüzünden, pek çok çiftlik kapısına kilit vurmak zorunda kaldı. Dikili'deki Yeni Zelanda asıllı kuzular da bu traji-komik olayın kahramanları arasında. 'Kuzuların Sessizliği', bu soruna kesin bir çare bulununcaya kadar süreceğe benziyor...
Onların ataları, Yeni Zellanda'dan, bir Jumbo Jet'le Türkiye'ye göçtüler. 1994 yılında, Dikili'deki 800 dönümlük çiftliğe yerleştiler. Gelişleri maceralı oldu; Yeni Zellanda'da kurulan Kargen Çiftliği'nde üretilen ve koyunculuk sektöründe dünya devi Avustralya'daki örneklerin seçilmiş genlerini taşıyan kuzular için, Tarım Bakanlığı'ndan ithalat ön izni çıktığında 440 bin dolara bir jumbo jet kiralandı.
Ortalama 15 kilo ağırlığındaki 4 bin 500 kuzu bir seferde Türkiye'ye getirilecekti. Projeye gönülsüz bakan Ankara bürokrasisi, işi ağırdan alınca kuzular büyüyüp 45 kiloya ulaştı. İthalat izni çıktığında, 1994 yılında bu günün parasıyla 80 milyar liraya kiralanan Jumbo Jet'e ancak bin 830 koyun ve koç sığdırabildi. Bir ay sonra milyarlarca liralık ek masrafla üç bin koyunluk ikinci parti de Dikili'deki çiftliğe getirildi.
Kırmızı ette açığını ithalatla kapatmaya çalışan Türkiye, bu projeyi sevmedi. 1996 yılında, Ziraat Bankası Yönetimi, ‘‘Tamam’’ dediği krediyi son anda fikir değiştirip ödemedi. Sığırcılığa destek veren Tarım Bakanlığı, Devlet Üretme Çiftlikleri, projeye soğuk baktı. Sonuç, 15 milyon dolarlık bir hayal kırıklığı.
AZ YEM ÇOK ET
Göz göre göre ölüme gönderilen projenin mimarı, Kar Şirketler Topluluğu'nun Yönetim Kurulu Üyesi Faruk Berksan. 1992'de başlatılan Kar-Et, projesinin yüzde 85'ini Kar Şirketler topluluğu finanse etti. Projenin fiziblite çalışmalarının basit bir temel esasa dayanıyor:
Kırmızı et üretimimiz sürekli açık veriyor. Siyasi kaygılarla, tarım sektöründe gerçekleştirilen destekleme alımları, yem fiyatlarını artırıyor. Bu nedenle, az yemle çok et elde edilmesi gerekiyor. ABD, mısır ekimine elverişli çok geniş alanlar olması nedeniyle sığır üretiminden vazgeçmiyor. AB ülkeleri sığırcılığı, süt üretimi için yapıyor. Sığırcılıkta et, yan ürün olarak kabul ediliyor. Avrupa, kırmızı et açığını, domuz üretimiyle kapatıyor. Bir kilo canlı sığır eti, 7-8 kilo yemle elde ediliyor. Oysa, yem fiyatlarının Avrupa'ya göre yüzde 75 pahalı olduğu ülkemiz için, aynı miktarda yemle 1.5-2 kat et elde etmenin mümkün olduğu koyunculuk cazip görünüyor. Öte yandan, sığırcılıkta atıl kalan, bozulmuş meralar, koyunculukta kullanılabiliyor. Şirket, bu temel bilgilerin ışığında araştırmalarını koyunculuğa yöneltiyor. Bakın ortaya neler çıkıyor:
Ülkemizde hâlâ çobanlarla yapılan geleneksel koyunculuk, binlerce yıl önce yapılandan farklı değil. Üniversiteler tarafından yapılan araştırmalar pratiğe geçirilmemiş. Yerli koyun ırkları, dejenere olup verimini yitirmiş. Bir yerli koyundan 13 kilo karkas (kemikli et) çıkarken, geliştirilmiş ırktan bir koyunun karkas randımanı 22 kilo civarında. Yerli ırktan 1.5-2 kilo yapağı alınırken, geliştirilmiş ırkın yapağı verimi 4 kiloya ulaşıyor. Yerli koyun ortalama, yılda bir kez, ortalama 1,2 kuzu dünyaya getiriyor. Geliştirilmiş ırkta, bu sayı, 2 yılda üç doğum. Ortalama yılda 1.3-2.2 kuzu.
ET AÇIĞI BÜYÜYOR
Konya büyüklüğündeki Hollanda, hayvansal ürünlerin ihracatından yılda 22 milyon dolar ihracat girdisi elde ederken, Türkiye'nin et ve et ürünleri açığını kapatmak için 2000 yılında 7 milyar dolarlık ihracat yapacağı tahmin ediliyor. İşte Kar-Et projesine bu verilerin ışığında başlanıyor. Yeni Zellanda'da bir çiftlik kurulup, son derece iri, damızlık Suffolk koçları ile Booroola cinsi anaçlar saf olarak yetiştiriliyor. Kuzu eti üretimini endüstri haline gelecek. Ülke, geliştirilmiş koyun ırkları kazanacak. Et ithalatı azalacak. Koyun eti ihracatı, sürekli hale gelecek. Faruk Berksan, koyun üretiminin 25 bin kişiye istihdam olasılığı sağlayacağını, gelir kaynakları azalan köylerden göçün engellenmesinde de önemli bir rol oynayacağını belirtiyor. Berksan'ın hesaplarına göre, 200 koyunluk bir çiftlik, üreticiye ayda 1485 dolar (270 milyon lira) kazandırıyor. Ancak böyle bir çiftlik için 53 bin dolarlık (yaklaşık 9.5 milyar lira) yatırım gerekiyor. Bu yatırım da uzun vadeli hayvancılık kredileriyle gerçekleştirilebiliyor. 2 yıl geri ödemesiz kredi, 5'inci yılın sonunda geri ödenmiş oluyor.
2000 yılında Türkiye'nin kırmızı et talebinin 1 milyon 300 bin tona ulaşacağını belirten Berksan'ın geleceğe yönelik tahminleri hiç de umut verici değil: ‘‘Et arzının ithalatla karşılanması fiyatları uzun vadede yükseltecek. Damızlık besi hayvanları da kesime gönderilecek. Canlı hayvan arzı azalacak. Hayvanına değer fiyat bulamayan üretici hayvancılıktan vazgeçecek. Hayvan varlığımız hızla yok olacaktır.’’