Güncelleme Tarihi:
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Abdurrahman Kaan, Yapısal Reformlar Toplantısı’nın ardından bir basın açıklaması yaptı.
Başlatılan reform hareketinin, iş dünyası adına önemli olduğunu vurgulayan Kaan, açıklamasında şunları kaydetti:
TÜRKİYE’NİN ÜRETİM GÜCÜ YENİDEN ve HEVESLE ÇARKLARI DÖNDÜRMEYE HAZIR
“Öncelikle pandemi sürecinin ağır koşulları altında dünya ekonomisinin daralma trendini sürdürdüğü bir dönemde ülkemizin yeniden büyüme sürecine girmesi ve bu fırsatın iyi değerlendirilmesi adına başlatılan reform hareketini iş dünyası adına önemsediğimizi vurgulamak isterim. Bizzat, pandemi süreci dâhil başkanlığım dönemimde yaptığım yurt gezileri ve yurt dışı şube ziyaretlerimde edindiğim kanı; üretim gücümüzün aslında gerekli koşullar sağlandığı takdirde yeniden ve hevesle çarkları döndürmeye hazır olduğunu göstermektedir. Nitekim son büyüme rakamlarının ayrıntılarındaki imalat sanayi katkısı ve sabit sermaye yatırımlarındaki artış, bu hususta umut vericidir.
Özellikle pandemi süreci ardından yaşanacak yeni ekonomik yapı içinde ülkemizin hem tedarik hem de lojistik ağları açısından kendine hatırı sayılır bir yer bulması için şimdiden temel üretim ve yatırım paradigmalarımızda önemli değişimlerin yapılması şarttır. Bu nedenle Hazine ve Maliye ve Adalet Bakanlıkları nezdinde ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde başlatılan bu yapısal reform hareketini MÜSİAD olarak desteklediğimizin altını çiziyorum. Tüm imkân ve projelerimiz ile bu reform hareketinin destekçisi olacağımızı da beyan ediyorum.”
İSTENİLEN ETKİYİ ELDE ETMEK İÇİN UZUN VADELİ ÇÖZÜMLER GEREKİYOR
“Tüm şube ve temsilciliklerimizden ve üyelerimizden gelen saha bilgisi elde edildi. Bu bilgileri; çalışma hayatı, finansman, vergi ve ödemeler, hukuk ortamı, sektörel talepler, gıda, tarım ve hayvancılık başlıkları altında tasnif ettik.
Ancak bu kez Türkiye’nin ihtiyacı olan, mikro düzenlemelerden ziyade zihinsel bir dönüşüm ve bilhassa yatırım-üretim-ticaret hattında senkronizasyonu teşvik edecek bir paradigma değişimidir. Bu nedenle kısa vadeli çözümlerin artık sermaye, emek ve hammadde piyasalarında istenilen etkiyi oluşturmayacağı kanaatindeyiz.
ÖNERİ VE TALEPLERİMİZİ MAKRO VE MİKRO ÖLÇEKLİ DÜZENLEMELER OLARAK TEMELDE İKİ AYRIMA TABİİ TUTTUK
Saha yaygınlığımızın verdiği avantaj ile ekonominin sinir uçlarından gelen veriler toplanırken bir yandan da makro düzeyde Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumda büyüme bileşenlerinin nasıl şekillenmesi gerektiği, sabit sermaye yatırımlarının nasıl artırılması gerektiği, yabancı yatırımcıların Türkiye’yi tercih etmesini sağlayacak ekonomik ve hukuki çerçevenin yeniden ortaya konması gibi hususları dile getirdik.
Türkiye’nin bundan sonraki süreçte; sermaye, teşvik ve girişimcilik verimliliği alanlarında çok daha dikkatli olması gereken ve daha seçici adımlar atmasını zorunlu kılan bir ekonomik paradigma değişimine ihtiyacı olduğunun altını çizdik.
Sermayenin servete değil, yatırıma ve sermaye stokuna evrilmesi, bizim dar zamanlarda hem firmalarımız hem de devlet bütçemiz açısından daha dayanıklı bir yapıya kavuşmamızı temin edeceği noktasından hareketle, etkin proje yönetimlerinin gerekliliğinden bahsettik.
Özel sektörün sermaye stoku oluşturma yükünü devletin omuzundan alması ve proje bazlı ortaklıklarla sisteme doğrudan dâhil olması gerektiğinin altını çizdik.
Rezervlerin yeniden istenilen düzeye gelmesi adına sıcak para girişi yanında doğrudan yatırımların desteklenmesi gerektiğinin altı çizildi. Doğrudan yatırımların bu ülkede sadece hizmet sektöründe toplanmaması ya da doğrudan firma satın alma şeklinde gerçekleşmemesi gerektiği belirtildi. “
ENFLASYONUN DÜŞMESİ EKONOMİK RAHATLAMA SAĞLAYACAKTIR
“İş yapma kolaylığı endeksi sıralamasının yeniden belirlenerek, bilhassa yabancıların KOBİ’lere olan ilgisinin artırılması gerekli. Bu durum bir bakıma firma ihraç etmek olarak da tanımlanabilir.
KOBİ Kuluçka Merkezlerinin yaygınlaştırılması ve teşvik sistemlerinden daha ziyade KOBİ’lerin faydalanmasının sağlanması. Kilit sektörlerimiz başta olmak üzere, katma değeri yüksek sektörlere yapacağımız milli yatırımların, bilhassa orta ve uzun vadede fiyat istikrarı politikamıza sağlayacağı katkının hayati önem taşıdığı yadsınamaz. Bu süreçte sadece ölçek büyüklüğü ile avantaj sağlayan firmaların değil; Türkiye ekonomisinin lokomotif unsuru, KOBİ’lerimizin de yatırıma teşvik edilerek ve onların başta mekân ve finansmana erişim olmak üzere, yatırım yapma iştahlarını olumsuz etkileyecek faktörlerin iyileştirilmesi, hem onların zamanla büyüyerek çok daha yüksek hacimli üretim kapasitelerine ulaşmalarını sağlayacak hem de istihdam politikalarımıza olumlu dönüşler sağlayacaktır.
Bunun yanında: Teşvik, kambiyo ve vergi sistemlerinin sadeleştirilmesi, şehir ekonomilerinin desteklenmesi, ölü sermayenin geri kazanımı için gayrimenkul değersizleştirme sisteminin önüne geçilmesi, finansal tasarruf edindirme sisteminin ivedilikle yasalaştırılması ve piyasanın düzenlenmesi, kıdem tazminatı fonunun kurulması ve yabancı yatırımcılar açısından Türkiye’nin hukuki algısının yeniden şeffaflık ve “herkes için adalet” temelleri üzerinden anlatılması gerektiğini vurguladık.
Mahkemelerde, bilhassa iş hayatında yaşanan uyuşmazlıkların halli adına bekleyen ve adalete ilave iş yükü çıkaran davalar için arabuluculuk ve tahkim sistemleri yeniden düzenlenerek daha etkin bir şekilde işletilmelidir. Enflasyon sepetinde gıdanın payı yüksektir; bu bağlamda gıda sektörüne yönelik katma değer üreten büyük teknoloji yatırımları, yatırım taahhütlü avans kredisi kapsamına alınmalıdır.
Gıda sektörünün temel tüketim gruplarında, yeterli miktarda yapılamayan üretimden dolayı yıllık bazda %25 ile 40 arasında değişen reel artışlar görmekteyiz. Kamudaki regülasyon görevi yapan şirketlerin özel sektör şirketleriyle birlikte üretim ve stok planlamasını yapması, enflasyonu kontrol altına alacaktır. Enflasyonun düşmesi, ekonomik rahatlamaya neden olacaktır. “