Mükemmel kusurlar

Güncelleme Tarihi:

Mükemmel kusurlar
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 02, 2014 13:54

“MÜKEMMEL değilim. Benim de kusurlarım var: Megalomanım.” Herhalde megalomaninin bir kusur olduğunu en iyi bu özetliyor. Sürekli bir kusursuzluk arayışı… Başımıza bundan daha büyük bir bela açamazdık herhalde.

Haberin Devamı

Mükemmel kusurlar
dcengiz@hurryiet.com.tr

Neden kusursuzluğu bu kadar arzuluyoruz?

Kusursuzluğa kafayı takıp, daha derin kusurlar meydana çıkarıyoruz.

Megalomani için ‘büyüklük hezeyanı’ veya ‘büyüklük kuruntusu’ da denir. Kişinin gerçekle ilgisi olmayan üstün nitelikleri, yetenekleri kendinde bulmasıdır. Aslında bilinenin aksine megalomani, abartılı bir özgüven değildir. Kibir de değildir. Ama megalomanlarda ‘aşırı özgüven’ ve ‘kibir’ de mutlaka birlikte tezahür ediyor.
Görüntümüzün kusursuz olmasını istiyoruz.
Karakterimizin (bize göre) kusursuz olmasını istiyoruz.

Kariyerimizin kusursuz olmasını istiyoruz.
Yaptığımız her şeyin kusursuz olmasını istiyoruz.

Haberin Devamı

Ve bunlar olmadığında da kendimiz yetersiz, beceriksiz, çirkin ve başarısız hissediyoruz. Aslında hepimizin mükemmel kusurları var ve en iyisi bunları kabullenmek; yüzleşmek.

EGO DEĞİL KOMPLEKS
Çoğu zaman yanlış teşhisler koyuyoruz hem kendimize hem de etrafımızdaki insanlara. Bu kadar aşırı kusursuzluk isteğinin altında sadece ‘yetersizlik’ duygusu yatıyor olabilir. “Egosu yüksek” dediğimiz insanların aslında büyük kısmı kompleksten kıvranıyor. Yetersizlik duygularını göstermemek için ortaya koydukları tavır ise yüksek ego ve megalomani gibi yansıyor.

YALANCI TEVAZU
Bazen duygusuyla olmasa da zekâsıyla ‘tevazu’ değerini bulanlar oluyor. Zekâsıyla bulduğu için de içselleştirmesi vakit alıyor ve yalancı bir tevazunun gösterişini yapıyor.
İşin zor tarafı, özgüven patlaması yaşayanla kompleksinden ‘egolu’ davrananı birbirinden ayırmak. Gerçek tevazu ile yalancıyı da birbirinden ayırt etmek kolay değil.
Büyük bir şirketin yöneticisi, kendisine verilen lüks araç ve asistanı reddetmişti. Bu yalancı tevazu nedeniyle işler sarpa sardı. Oysa araç ve asistan onun kendisine değil makamına verilmişti. Ucuz bir şovla lüks aracı reddetmek yerine yöneticilere verilen araç markasını yeniden düzenleyebilirdi.

Sen sen sen!


SÜREKLİ kendini övme, yüceltme isteğinin altında da kendiyle barışık olmama, kendini yetersiz görmek ve ağır bir kompleks var.
Başkalarından duymayı arzu ettiği cümleleri, kimseden duyamayınca en sonunda kendi söylemeye başlıyor. Kişinin diline vuruyor yani…
Teorik bir şeyler konuşurken bile mutlaka kendilerini konunun merkezine yerleştiriyorlar. Ardı arkası kesilmeyen “Ben, ben ben” ile başlayan cümleler…
Örneğin, aynı arkadaş ortamındaki huysuz bir kişiden herkes ‘objektif’ bir biçimde şikâyet ederken, onlar “Ama beni çok seviyor. Bana hiç böyle huysuzluklar yapmıyor” diyerek kendilerinin bir farkı olduğunu ortaya koyarlar. Veya uğradığınız bir haksızlığı anlatırken, empati yapmak yerine haksızlığı yapan kişinin ona ne kadar değer verdiğini falan anlatırlar.
Sürekli “Ben” ile başlayan cümleler kuranlar, genellikle alıngan insanlar oluyorlar, aynı zamanda.
Her konuyu kendilerine bağlayıp, şahsileştirdikleri gibi alınganlık göstermek için de hiçbir fırsatı kaçırmazlar.
Çözüm ise yok…
Sürekli kendini öven birini dinlemek oldukça güç… Mutlaka tahammül sınırlarınızı zorlayacak. Üstelik olumlu ve yapıcı hiçbir uyarınızı objektif değerlendiremeyecek.
Maalesef kişinin kendisi, komplekslerini aşmak için bir çaba sarf etmeyince ona dışarıdan yardım etmek çok güç.
Onların bir eksiklik nedeniyle, onaylanma arzusuyla sürekli kendilerinden söz etmelerini anlayabiliriz. Anlayış göstermekten başka da bir seçenek yok. O da sizin sabrınıza kalmış.

Haberin Devamı

Güzelliklerin bile çirkin

“BİR zamanlar senin çirkinliklerin de güzeldi.
Şimdi güzelliklerin bile çirkin.”
Özdemir Asaf’ın şiiri…
Aslında çoğu zaman objektif değiliz.
Duygularımız algılarımızı, algılarımız da kararlarımızı yönlendiriyor.
Victor Hugo’nun “İyi olmak kolaydır. Zor olan adil olmaktır. En mükemmel adalet ise vicdandır” sözü geliyor aklıma.
Hem kişisel ilişkilerimizde hem de profesyonel hayatımızda ne kadar objektif olabilir, ne kadar adil ve vicdanlı davranabilirsek… Galiba hayatın mükafatı tam da orada.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!