Milli içkimiz hâlâ rakı

Güncelleme Tarihi:

Milli içkimiz hâlâ rakı
Oluşturulma Tarihi: Eylül 17, 1997 00:00

Haberin Devamı

Orhan Veli'nin deyişiyle ‘Rakı şişesinde balık olmak’’ isteyenlerin sayısı giderek artıyor

‘Katamarka rakısı’nı hiç duydunuz mu? Julio Cortazar, ‘Lucas diye biri’ adlı kitabında bu rakıdan sözediyor: ‘‘...bütün gece o plağı dinledi ve sanırım pek çok şey için ağladı, odasında tek başına, kendi kendine acıma duygusundan ve ağlatma etkisi bilinen katamarka rakısından sarhoş olmuştu. Tam olarak neden ağladığını bilmeden ağladı...’’

Ağlatan bir rakı, Türklere ne kadar da uygun! Meyhanelerde ‘katamarka rakısı’ içilseydi, kebabın yanına ne hoş giderdi! Arabesk ruhumuza ilaç gibi gelirdi...

Rakının melankolik takılmalara katkısı inkar edilemez. Ama ne yazık ki, ‘Yeni Rakı’ ağlatmıyor. Bizim rakının geçmişinde bile sazlı sözlü eğlenceler var. İnsan, Jak Deleon'un, ‘Bir tutam İstanbul’ kitabını okuyunca, Boğaziçi'nde kayıklarda yapılan rakı sefalarına imreniyor:

‘‘Bu kayıkların arka taraflarındaki düz ve epey uzunca güverteleri saz çalanların ve okuyucuların oturmalarına, saz aletleriyle birlikte içki tepsilerinin de konmasına elverişliydi. Kayıkta okuyucunun ve saz takımının kuvvetlerini artırmak için Erdek rakısı, Urumca rakısı gibi o zamanın en iyi rakıları, mastikaları ve türlü cinslerden taze balıklar, siyah ve sarı havyarlar: Gelibolu sardalyası, Trilye zeytini, balık yumurtası, çeşit çeşit salatalar, turşular gibi o zamanın makbul mezeleri; üzüm, şeftali, elma, kavun, erik gibi meyveler, karlıklar içinde buzlu sular bulundurulurdu.’’

Ehlikeyf adamlarmış doğrusu! Rakıları da çeşit çeşitmiş; Erdek rakısı, Urumca rakısı. Erikten pirince kadar herşeyin rakısı da yapılmış.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında da çeşit çeşit rakı varmış. Ama zamana direnen sadece ‘Yeni Rakı’ olmuş. Gerçi Kulüp ve Altınbaş rakıları da var; ancak onlar çok az tüketiliyor.

Şimdi Tekirdağ üzümlerinden hazırlanan yeni bir rakı geliyor. Tekel belki geçmişteki rakı çeşitliliğini canlandırmak istiyor. Belki de Kıbrıs'tan gelen rakılarla rekabeti amaçlıyor. Özel sektör rakı piyasasına girmek istemekte haksız da değil. Özel sektörün girdiği her alanda Tekel neredeyse yokolmuş. Birada da öyle, şarapta da...

O nedenle Tekel'in rakıda geri adım atmak istememesi doğal. Çünkü hala rakı Türkiye'de en birinci içki. Orhan Veli'nin deyişiyle ‘Rakı şişesinde balık olmak’’ isteyenlerin sayısı giderek de artıyor. 1992'de 57 milyon litre olan rakı tüketimi 1996'da 68 milyon litreye yükselmiş durumda.

İÇKİCİLERİN ‘‘TEMEL’’ ÇELİŞKİSİ

PİAR'ın ‘Profil 97’ araştırmasına göre, rakı içenlerin çoğunluğu erkek. Eğitim düzeyi yükseldikçe rakı içenlerin oranı da artıyor. Ve rakıyı en çok sevenler, 35-44 yaşları arasındaki orta yaş kuşağı.

Türkiye'de içilen yüksek alkollü içkilerin önemli bir bölümünü rakı oluşturuyor. FİDA Film'in 1996'daki araştırmasına göre, İstanbul ve 10 kentteki sinema izleyicilerinin alkol tüketim oranları şöyle:

‘Yeni Rakı yüzde 21.94, Diğer viski yüzde 3.98, JB yüzde 3.86, Kavaklıdere yüzde 3.28, Doluca yüzde 2.67, Johny Walker yüzde 2.63, Yerli Votka yüzde 1.93, Diğer votka yüzde 1.72, diğer içkiler yüzde 9.43.’’

Sinema seyircileri arasında, ‘temel çelişki rakı ile viski’ arasında. Viski tüketimi rakı tüketiminin yarısına yaklaşmış durumda. Ancak Türkiye ortalamasında, rakı fark atıyor. TEKEL'in rakamlarına göre, son dört yılda rakı tüketimi yaklaşık 11 milyon ton artarken, diğer alkollülerin tüketimi, yükselmek bir yana 378 bin ton azalıyor. Viski, ‘milli içki’ rakının tahtına dokunamamış bile.

Aslına bakarsanız Türkiye'deki içki tüketimi diğer ülkelere kıyasla çok yüksek değil. Alkol kullanmayanların oranı yüzde 85'i aşıyor. Üstelik bu oran büyük kentlerden köylere doğru gidildikçe daha da yükseliyor. İstanbul, Ankara ve İzmir'in de aralarında bulunduğu 20 kadar kenti çıkarsanız, alkol tüketim oranlarının yok denecek kadar az olduğunu görürsünüz.

Yüksek alkollü içkinin en fazla tüketildiği ülke Rusya. 1993'te kişi başına alkol tüketimi Rusya'da 3.80 litre. Bu oran tüketimin düşük olduğu ülkeler arasında sayılan Cezayir'de de 0.30 litre. Türkiye'de ise Cezayir'den biraz daha yüksek 0.40 litre...

Bakalım, sekiz yıllık eğitim zammı rakı ve alkol tüketimini ne kadar etkileyecek? ‘Ver bir duble sekizleyelim’ muhabbetinin arasına karışan zam ile rakı tüketimi arasında her zaman canlı bir bağ olmuştur. Bakın rakı tarihine: 1946 yılının en önemli tartışması, rakı fiyatlarıdır. Rakı fiyatları yükselince ‘ispirto müptelaları’ artmıştır. Başbakan Recep Peker, çareyi rakıyı ucuzlatmakta bulur. Amaç, sağlıklı içki tüketimini teşviktir. 15 Ocak 1947'de tüm itirazlara rağmen rakı ucuzlatılır. Yeni Rakı'nın fiyatı 700 kuruştan 500 kuruşa indirilir. Ve 1947 yılında rakı tüketiminde rekor kırılır. Tüketim neredeyse iki katına çıkar.

Bu ilk ve tek örnektir. Daha sonraki yıllarda her zam rakı tüketimine olumsuz etki yapmıştır.

Rakının karşısındaki sorun sadece zam da değil. En önemlisi bira tüketimindeki hızlı artış. Türkiye'deki toplam bira tüketimi 1985'te 198 milyon litre iken bu rakam 1996'da 667 milyon litreye çıktı. 11 yılda üç katı artış. Meşrubat tüketimindeki artıştan da yüksek.

Biranın rakıya göre üç büyük avantajı sözkonusu: Genç kuşak biracı, kırsal kesimde de bira içiliyor ve kadınların en çok içtiği içki. PİAR'ın araştırması, bira içenlerin oranının büyük kentlerde yüzde 23.9'a kadar çıktığını da kanıtlıyor. Bu da gösteriyor ki, bira, alkolden uzak duranların bir bölümünün kanına girmiş. Dünyadaki, alkollüden alkolsüze yönündeki genel eğilim Türkiye'yi de etkiliyor.

Özel sektör, bira tüketimini artırmak için yoğun çaba içerisinde. Çünkü biliyorlar ki, Türkiye'de bira tüketimi diğer ülkelere göre hala çok düşük. Türkiye'de kişi başına bira tüketimi 1993 yılında 7.70 litreydi, 1996'da 9.6'ya çıktı. Oysa aynı rakamlar Cezayir'de 27.10 litre, en çok bira tüketilen Çek Cumhuriyeti'nde ise 140 litre.

ŞARAP TÜKETİMİNİ TURİSTLER ARTIRDI

Alkol tüketimindeki oranlara bakılırsa, Avrupalı değiliz. Ama Asyalı da değiliz. Prof. Aziz Ekşi'ye göre, ‘‘Avrupa ile Asya'nın arasında’’ bir toplumuz. Ekşi, Türkiye'deki alkol tüketimi oranlarına itiraz ediyor: ‘‘Türkiye'de yapılacak en büyük iyiliklerden biri insanları rakıdan şaraba yöneltmektir. Rakı tüketimi bir kültür. Ama rakı nihayetinde bir alkol çözeltisi. Şarap ise mineral bileşikler, vitaminler içeriyor.’’

Ekşi'nin şarabın yararı konusunda verdiği örnek de Fransa; ‘‘Fransa en çok kırmızı et ve en çok şarap tüketen ülkelerden biri. Ama ortalama ömür de uzun. İşte buna ‘Fransız paradoksu' diyorlar.’’ Fransa’da ortalama ömür kadınlarda 77, erkeklerde 74. İçilen şarap miktarı da kişi başına yılda 63.5 litre. Şarabın kırmızı ete rağmen, ömrü uzattığına inanılıyor.

Türkiye'de ise şarap tüketimi çok düşük. 1990'larda yarım litre olan kişibaşına tüketim, bugünlerde 1.5 litreye yaklaşmış. Ancak şarap tüketimindeki artışın nedeni Türkiye insanının değişimi değil. Kavaklıdere Şarapları'nın Fransız uzmanı Jean-luc Colin, bu artışı turistlere bağlıyor:

‘‘Genelde İstanbul, Ankara ve İzmir şarap içiyor. Son yıllardaki artışın nedeni turistler. Şarap bir kültür meselesi ve Türklerde şarap kültürü yok. Anadolu'da eskidende Rumlar, Ermeniler şarap içermiş.’’

Colin'e göre, şarabın en büyük rakibi bira. 20 yıl önce daha yüksek olan şarap tüketimini bira olumsuz etkilemiş: ‘‘Avrupa'da da erkekler ve orta yaş kuşağı şarap içiyor. Avrupa'da insanlar öğle yemeğinde şarap içerlerdi. Şimdi herkes vücuduna dikkat ettiği için su içiyor. Bira da rakip çıkınca Avrupa'da da şarap tüketimi azaldı. Ama içince de kaliteli şarap içmek istiyorlar. O nedenle düşük kaliteli şaraplar kalktı. Türkiye'de de öyle, yüksek seviyedekiler, güzel şarap tercih içiyorlar.’’

Türkiye'deki değişim, içecek alışkanlıkları penceresinden böyle görünüyor. Uluslararası tekellerin de katkısıyla, alışkanlıkları tamamen farklı bir genç kuşak yetişiyor. Sadece kuşaklar arasına değil, erkekler ve kadınların içecek alışkanlıkları arasına da uçurumlar girmiş. Türkiye insanı artık kendisine de benzemiyor; çünkü içecek zevklerinde tam bir alt üst oluşu yaşıyor...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!