Güncelleme Tarihi:
Bankanın 2010 yılı baz senaryosu IMF anlaşması olmayacak şekilde oluşturuldu. Başkan Yılmaz, tünelin ucundaki ışığın güneş ışığı olma ihtimalinin giderek arttığını söyledi.
Enflasyon ilk yarıda dalgalanacak, ikincide düşecek
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz,2010 yılı para ve kur politikası hakkında bilgi verdi. 2010 yılında enflasyon hedeflemesi ve dalgalı kur rejiminin devam edeceğini belirten Yılmaz, enflasyonun düşük baz etkisi nedeniyle yılın ilk yarısında dönem dönem yükselerek dalgalanmasını beklediklerini söyledi. İkinci yarıda ise yeniden kademeli düşüş seyrine geçeceği tahmininden söz etti.
2010 yılı enflasyon hedeflerinin yüzde 6.5 olduğunu anımsatan Yılmaz, gerçekleşme tahminlerinin ise bu seviyenin biraz altında olduğunu ifade etti.
Mali disipline dikkat!
Yılmaz, Merkez Bankasının, bankacılık sisteminin göreli sağlam yapısı ve finansal sisteminin güçlü pozisyonunun da desteğiyle küresel kriz döneminde faiz oranlarını tek haneli rakamlara indirmeyi başardığını anlattı. Türkiye'de düşük enflasyon ve düşük faiz ortamının kalıcı olabilmesi için özellikle maliye politikasının orta vadede izleyeceği seyrin kritik önem taşıdığını vurguladı.
Yılmaz,”Orta Vadeli Program'da öngörülen tutarlı çerçeve mali disiplini sağlamlaştıracak düzenlemelerle desteklenerek daha da güçlendirildiği takdirde, ülkemizin kredi riskindeki göreli iyileşmeyi destekleyecek ve piyasa faizlerindeki düşüşün kalıcı olmasını sağlayacaktır. Bu da orta ve uzun vadede iktisadi büyüme ve istihdam açısından daha elverişli bir ortam oluşmasına ve dolayısıyla toplumsal refahın yükselmesine katkıda bulunacaktır” dedi.
Bizi yakından izleyin!
İktisadi birimlerin kendilerini yakından izlemesi tavsiyesinde bulunan Yılmaz, “Kriz döneminde para politikası açısından elde edilen kazanımların kalıcı olabilmesi için iktisadi birimlerin kısa vadeli gelişmelerden ziyade Merkez Bankasının ileriye dönük mesajlarını yakından takip etmeleri önem taşımaktadır” dedi.
Yılmaz, son bir yılda yaşananların, Merkez Bankası’nın fiyat istikrarı hedefiyle çelişmemek kaydıyla büyüme ve istihdamdaki zayıflamaya da odaklanabildiğini göstermesi açısından önemli olduğunu söyledi.
Düşük faiz korunabilir!
Başkan Yılmaz, Türkiye ekonomisinin temellerinin faizlerin düşük seviyesinin uzun dönemler boyunca korunması için elverişli olduğuna dikkat çekti. Türkiye’nin birçok gelişmekte olan ülkeyle birlikte olumlu bir sınav verdiğini belirten Yılmaz, bunun önümüzdeki dönemlerde Türkiye'nin uluslararası piyasalardaki önemini artırarak faiz oranlarının düşük seviyelerde tutulabilmesini destekleyeceğini vurguladı.
Riske dikkat!
Ancak Yılmaz, gelişmiş ekonomilerin artan borçluluk oranlarının uzun vadede enflasyon beklentileri ve dolayısıyla uzun vadeli küresel piyasa faiz oranları üzerinde yukarı yönlü bir risk oluşturduğuna dikkat çekti.
Yılmaz, “Kuşkusuz, sağlam bankacılık sistemi ve basiretli maliye politikası gibi güçlü yönleriyle ayrışan Türkiye ekonomisi, bu tür risklerin yansımalarına karsı göreli olarak dayanıklı olmaya devam edecektir” dedi.
Hükümete reform uyarısı!
MB’nin küresel krizin yurt içi ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlamak için üzerine düşeni yapmaya devam edeceğini belirten Yılmaz, yapısal reformlar konusunda ise hükümete mesaj verdi:
“Küresel risklere karşı ekonomimizin direncini koruması için basiretli bir para politikası gerekli olmakla birlikte tek başına yeterli değildir. Para politikası kararlarının olumlu etkilerinin desteklenmesi ve piyasa faizlerinin düşük seviyelerinin korunabilmesi için orta vadede mali disiplinin sürdürüleceğine dair taahhütlerin ve yapısal reform sürecinin güçlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.
Bu çerçevede, Orta Vadeli Programın ve Avrupa Birliği'ne uyum ve yakınsama sürecinin gerektirdiği yapısal düzenlemelerin hayata geçirilmesi konusunda atılacak adımlar önemini korumaktadır. Bu nedenle Merkez Bankası, orta vadede para politikası stratejisini belirlerken kamu maliyesine ilişkin gelişmeleri yakından izlemeye devam edecektir.”
Döviz alımına devam!
2010’da dalgalı döviz kuru rejimi uygulamasına devam edeceklerini belirten Yılmaz, “2010 yılında da döviz likidite koşullarında önemli farklılaşmalar görülmedikçe döviz alım ihalelerine, günlük 30 milyon dolar ihale ve 30 milyon dolar opsiyon olmak üzere en fazla 60 milyon dolar olarak devam edilecektir” dedi.
Gerekirse satarız!
Yılmaz, döviz piyasasının sağlıklı çalışması ve döviz likiditesinin desteklenmesi amacıyla gerektiği takdirde ilave önlemleri almaya devam edeceklerini söyledi. Döviz piyasasında derinliğin kaybolmasına bağlı olarak sağlıksız fiyat oluşumları gözlendiğinde, dalgalı döviz kuru rejimi ile çelişmeyecek şekilde tekrar döviz satım ihaleleri düzenleyeceklerini vurguladı.
Ayrıca bankaların Döviz ve Efektif Piyasaları'nda işlem yapma limitlerinın artırılabileceğini ve yabancı para zorunlu karşılık oranlarının sınırlı bir miktar daha indirilebileceğine dikkat çekti.
Merkez Bankası’nın döviz kurlarındaki gelişmeleri her zaman olduğu gibi yakından izlemeye devam edeceğini belirten Yılmaz, “Piyasa derinliğinin kaybolmasına bağlı olarak spekülatif davranışlar sonucunda kurlarda sağlıksız fiyat oluşumları gözlenmesi durumunda piyasaya alım ya da satım yönünde doğrudan müdahale edilebilecektir” dedi.
İyileşme olursa, zorunlu karşılık artar!
Likidite koşullarında kalıcı iyileşme sağlanması durumunda yabancı para zorunlu karsılık oranlarının artırılabileceğine dikkat çekti. Döviz ve Efektif Piyasaları - Döviz Depo Piyasası'ndaki aracılık işlevine son verilebileceğini söyledi.
Ancak, Merkez Bankasının Döviz Depo Piyasasında aracılık işlevi sona erse dahi, bankaların kendilerine tanınan borçlanma limitleri çerçevesinde Merkez Bankasından döviz depo alabileceklerini vurguladı.
Uyarmadan geçmedi!
Ancak Başkan Yılmaz, dalgalı kur rejiminde kur riskinin piyasada olduğunu anımsatarak, “Böyle bir ortamda faaliyette bulunduklarını dikkate alarak bu riski yönetecek mekanizmaları oluşturmaları ve kullanmaları gerektiği unutulmamalıdır” uyarısı yaptı.
Yılmaz, ayrıca TÜİK tarafından açıklanan kapasite kullanım oranının 2010 yılından itibaren Merkez Bankası tarafından yayımlanacağını duyurdu.
Başkan Durmuş Yılmaz, 2010 yılında piyasadaki likidite koşullarını etkileyecek en önemli faktörlerin; para tabanı artışı, Merkez Bankasının piyasa ile gerçekleştireceği TL karşılığı döviz alış/satış işlemlerinin miktarı, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile anlaşma yapılması halinde kullanılacak kredinin tutarı ve Merkez Bankasının devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) alımları olacağını söyledi.
Piyasadaki likidite fazlası ya da açığı makul olduğu sürece likidite yönetiminin gecelik ya da 1 hafta vadeli açık piyasa işlemleriyle yürütülmesinin yeterli olduğunu belirtti. Ancak likidite fazlası ya da açığının aşırı düzeylere ulaşmasının para politikasının Kurul tarafından belirlenen kısa vadeli faiz oranlarını ima ettiğinden daha gevşek ya da daha sıkı olmasına yol açabildiğini dile getirdi.
Likiditenin finansal sistem içinde ve bankalar arasında homojen bir dağılım göstermediğine de işaret eden Yılmaz, özellikle yatırım fonları ile bazı bankalar likidite fazlasına sahipken bazı bankaların önemli ölçüde likidite açığı bulunabildiğini kaydetti.
Faiz indirimi yok!
Likiditedeki belirsizlikler nedeniyle kısa vadede faiz indirimi öngörmediklerini belirten Yılmaz, “Önümüzdeki dönemde, likidite koşullarına ilişkin belirsizliklerin devam etmesi ve likiditenin sistem içindeki dengesiz dağılımı nedenleriyle, kısa bir süre içinde teknik faiz indirimine gidilmesi öngörülmemektedir” dedi.
Bu nedenle, Merkez Bankasının, likidite yönetimini piyasalardaki gecelik faiz oranlarının ilan edilen borçlanma faiz oranı düzeyinde oluşmasını sağlayacak şekilde gerçekleştirmeye devam edeceğini anlattı. Yılmaz, “Diğer bir ifadeyle, Merkez Bankası, gecelik faiz oranlarındaki dalgalanmaların ve likiditeye erişim konusundaki olası tereddütlerin en aza indirilmesi amacıyla, gün başında repo ihaleleri ile piyasanın net ihtiyacının üzerinde fonlama yapmayı, gün sonunda oluşan fazla likiditeyi ise gecelik işlemler ile çekmeyi sürdürecektir” diye konuştu.
IMF yoksa faiz artar!
2010 Para Politikasına ilişkin konuşmasının ardından soruları yanıtlayan Başkan Yılmaz, 2010 yılı para politikası baz senaryosunda IMF ile herhangi bir anlaşma olmayacağı varsayımını esas aldıklarını açıkladı. Ancak yetkililerin IMF ile görüşmelerin devam ettiğine yönelik sözlerini anımsatarak, “Eğer bir anlaşma olursa nasıl bir resim ortaya çıkacağını söyledim. Olacak mı olmayacak mı sorusuna benden net cevap istiyorsanız, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanından farklı bir şey söylemem: Görüşmeler devam ediyor” dedi.
IMF’den kaynak gelmemesi durumunda boçlanma ihtiyacının artarak faiz üzerinde yukarı yönlü etki yaratıp yaratmayacağı sorusuna ise Başkan Yılmaz, “Devletin borç verenler üzerindeki talebi artarsa, bunun uzun vadeli faizler üzerinde etkisi olacağı kesin. Dolayısıyla sorunuzun cevabı evet” dedi. Yılmaz, bir başka soru üzerine de yıl içinde IMF ile anlaşma olmayıp Hazine’nin borç çevirme oranının yükselmesinin faiz oranları üzerine baskı yapacağını tekrarladı.
Güneş ışığı!
Başkan Yılmaz’a yaz aylarındaki, tünelin ucundaki ışığın üzerimize gelen arabanın farları mı yoksa gün ışığı mı olduğuna ilişkin sözleri anımsatılarak, aradan geçen süre içinde bu ışığa ilişkin tahminleri soruldu. Yılmaz, ihtiyatlı olmakta yarar olduğunu ancak ışığın güneş ışığı olma ihtimalinin giderek arttığını söyledi.
Yavaş ve kademeli büyüme!
Sanayi üretiminde ve büyümede açıklanan rakamların daralmanın azalarak devam ettiğini gösterdiğini belirten Yılmaz, “Ekonomide bir büyüme süreci, düzelme süreci başladı. Ama bu yavaş ve kademeli bir süreç. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu yılın son çeyreğinde pozitif büyüme bekliyoruz” dedi.
DTP kapatılırsa?
Başkan Yılmaz, DTP’nin kapatılması durumunda ortaya çıkacak olası siyasi gelişmelerin 2010 yılı para politikası senaryosu içinde yer alıp almadığı sorusuna, “Eğer bu tür gelişmeler, para politikasıyla ilgili verilerde bir değişikliğe neden olursa bizim için önemli bir veri olacak ve gözden geçireceğiz” karşılığını verdi.
Kimse eskiye dönmez!
Merkez Bankası’nın Devlet İç Borçlanma Senedi alarak Hazine’yi fonladığı eleştirilerinin anımsatılması üzerine Yılmaz, Türkiye’nin geçirdiği onca badireden sonra tekrar eskiye dönmeyeceğini söyledi. Komşumuz Yunanistan’ın, İspanya’nın içine düştüğü durumu göz önüne alarak eskiye dönmenin doğru olmadığını belirten Yılmaz, Merkez’in DİBS alımlarının tamamen teknik bir uygulama olduğunu vurguladı. Kendi kararlarını kendilerinin oluşturduğunu ancak bu kararları alırken ekonominin tümünde ne olup bittiğine baktıklarını vurgulayan Yılmaz, “Onun için Hazine ile 2001 krizinden bu yana hesaplı, dikkatli ve mesafeli bir işbirliği var. Bu işbirliği çerçevesinde işlerimizi yürütüyoruz” diye konuştu.
Hazine kağıdı bulundurmak zorundayız!
Merkez Bankası’nın 2001 krizinden sonra aldığı kamu kağıtlarının büyüklüğünün Merkez Bankası bilançosunun yüzde 52’si düzeyinde olduğunu vurgulayan Yılmaz, TMSF ve kamu bankaları kağıtlarının büyüklüğünün ise yüzde 32 olduğunu anımsattı. Ancak bugün itibariyle Merkezin elinde bulunan bu kağıtların oranının yüzde 7’ye düşeceğini belirten Yılmaz, Merkez Bankası para politikasının etkisinin ve esnekliğinin sürmesi açısından portföyünde bir miktar Hazine kağıdı bulundurmak zorunda olduğunu söyledi. Yılmaz, “Ne zaman neyle karşılaşacağınızı bilemezsiniz. Tedbirli olmak açısından portföyümüzde bir miktar Hazine kağıdı bulundurmak zorundayız” dedi. Ancak Yılmaz, bunun miktarına önümüzdeki dönemde para politikasının etkinliğini ve esnekliğini ön planda tutarak karar vereceklerini söyledi.
Asgari ücret!
Asgari ücretin artırılarak ekonominin canlanıp canlanmayacağı tartışmasının tüm dünyada sürdüğünü belirten Yılmaz, Türkiye’nin çevresinde olup bitenler de dikkate alındığında, orta vadede ekonominin canlanması ve insanların refah seviyesini yükseltmek için mali istikrarın öncelikli olması gerektiğini savundu.
İyileşmeyi güçlendirecek program!
Yılmaz, 2009 yılı para politikası programını üzerlerine gelen dalgayı nötre çevirme programı olarak tanımladı. 2010 yılı programı içinse, “Ortaya çıkan ekonomik canlanmayı ve iyileşmenin temellerini sağlamlaştırmayı, güçlendirecek bir program” olarak ifade etti. Ancak onarım kelimesinin yerine ‘güçlendirme’ sözcüğünü özellikle kullandığını vurguladı.