Güncelleme Tarihi:
İşte Mehmet Şimşek'in açıklamalarından satır başları...
BAŞBAKAN İLE TÜSİAD GÖRÜŞMESİ…
Güzel bir istişare toplantısı oldu. Sayın Başbakanımız da uzun bir konuşma yapmadılar, daha çok dinlediler. Soruları cevaplandırdılar. Tabi genel olarak Türkiye’nin var olan bir takım sorunlarını orta vadeli bir perspektifle çözümüne ilişkin sorular geldi. Bizim bu dövizle borçlanmaya sınırlayıcı tedbir çerçevemiz var. KOBİ’ler için devreye girdik, büyükler için devreye gireceğiz. Genel çerçeve bu.
Tabi ki ülkemizin bir takım ortada başarıları var. Reel ekonomi kısmında hakikaten büyük bir başarı var. Aksayan taraflar var. Gündemde bir çok konu var. İş aleminin ufak tefek sorunları oluyor, onları bir kenara bıraktığımız zaman makro çerçeveye ilişkiliydi. Dengeli bir yaklaşım gördüm.
BÜYÜME RAKAMLARINI NASIL GÖRÜYORSUNUZ?
Tabi yılın ilk çeyreğine ilişkin yorum yapabiliriz ama bir de orta uzun vade perspektif çizebiliriz. Büyüme ağırlıklı olarak tüketimden kaynaklanıyor doğru. Yatırımlar canlanmış, bu en önemli kısmı. Büyümenin en önemli özelliği, büyümenin kalitesinde yatar. Büyüme kapsayıcı bir büyüme ise bu büyüme sağlıklı bir büyümedir.
Büyük resme de bakmak lazım. Cumhuriyet tarihimizde 2002’de ortalama yüzde 4,7 büyüdük. 1924-2002 arası. Makbul bir rakam. 2003 – 2017 arası ortalama 5,7 büyüdük. Bu her yıl için bir puan fazla demek. Aslında birikimli olarak 2,6 kata denk geliyor. Türkiye ortalama 4,7 yerine, 5,7 büyüseydi Türkiye dünyanın 7’inci ekonomisi olacaktı. Onun için son 15 yıllık performans, güçlü bir performans.
İkinci husus, bunu dünya ile karşılaştırdığınız zaman nasıl diye sorabilirsiniz. Dünya ekonomisinde 2002’yi esas alalım. Dünya ekonomisi eşittir 100 olsun. Dünya ekonomisi 177’ye çıkmış, Türk ekonomisi 231’e çıkmış. Bizi geçen Çin, Hindistan var. Dolayısıyla nereden bakarsanız bakın güçlü bir büyüme var.
Her şeyden önce büyümenin istihdam yaratıp yaratmadığı çok önemli bir husustur. Son bir yıl içinde Türkiye’de 1,2 milyon vatandaşımıza iş bulmuşuz. AB’nin tamamı 512 milyon nüfusa sahip, son bir yılda AB’de 2 milyon kişiye iş bulundu. Son 10 yıla bakalım, 8,8 milyon vatandaşımıza iş bulmuşuz. AB’de 5,7 milyon civarında istihdam oluşturmuş. Türkiye’nin performansı ortada.
Türkiye inşaatla mı büyüdü? Türkiye paraları betona mı gömdü? 2002 sonundan itibaren AK Parti iktidara geldi. 2003-2017 döneminde inşaat sektöründe GSYH’deki payına baktığımız zaman OECD ortalamasıyla karşılaştıralım. Katma değer içerisinde inşaat sektöründeki payı AK Parti dönemlerinde yüzde 6,9. Yüzde 7 civarında inşaat sektörünün payı var. Burada OECD ortalaması yüzde 5,8. Bunun üzerindeyiz, AB ortalamasının da üzerindeyiz.
Ama tekrar resme bakalım. 2002 sonrasında inşaatın milli gelir içerisindeki payı yüzde 7’nin altında. Yüzde 93’ü inşaat dışındaki alanlar. Burada üretim açısından baktığınız zaman sanayi büyümüş, tarım büyümüş, madencilik, bütün sektörler büyümüş. AB oldukça oturmuş, kuralları, şehirleşme anlamında altyapısı bizim gibi değil. Türkiye’ye baktığınız zaman kentsel dönüşüm ihtiyacı hat safhada. Ben Gaziantep milletvekiliyim. Gaziantep’in çok büyük bir kısmı gecekondu. Avrupa altyapı ihtiyacını çok uzun süre önce gidermiş. Bugün New York’a gidersiniz, köprüler bundan 100-150 yıl önce yapılmış.
100 liralık geliriniz var. Bunun diyelim ki 76 lirasını yediniz. Geriye 24 liranız kalıyor. Kapalı bir ekonominiz olsanız en fazla 24 liralık yatırım yapabilirsiniz. Ama açık ekonomi olduğunuz için belki 30 liralık yatırıma girişmişsiniz, 5-6 lira kaynak bulmanız lazım. Buna cari açık diyoruz. Şu anda kamunun tasarruf fazlası var.
Tüketim arttı, bu tüketim kısmen cari açığa yansıyor. Ama bir parantez daha açayım. Genelde vatandaş, büyüme gerçek mi, büyüme bize yansıdı mı, biz görmedik dedikleri zaman şunu kast ediyorlar. Birincisi şu, çok basit bir şekilde 2002 ile karşılaştırmalar yapacağız. Çiftçimiz büyüdü mü büyümedi mi? Satılan traktör sayısı 7 bin satılmış. Geçen sene 73 bin traktör almışlar. Turist sayısı, yurt dışına tatile gitmek bir gelir seviyesini yansıtır. 2002’de sayı yaklaşık 3 milyon. Şimdi 8-9 milyon. Beyaz eşya alacaksınız, 2002’de 2,5 milyon, şimdi 8,5 milyon satılıyor. 2002’den bu yana her konuda neredeyse 8-10 kat hızlı büyümüşüz.
Esas olan sürdürülebilir büyümedir. Türkiye’de yüzde 7’lik büyümeyi sürdürülebilir büyüme olabilmesi için bizim çok daha köklü, sektörel dönüşümü sağlamamız lazım. O anlamda biz de zaten önümüzdeki dönemde, uzun süredir söylüyorum. Büyümenin ikinci yarıdan itibaren yeniden dengeleneceğini, iç talebin yumuşayacağını… Para politikasında sıkılaşma var, zaten bu dengesizlikleri gidermek istiyoruz. Cari açık bir dengesizliktir, enflasyon fiyat istikrarının bozulması demektir. Cari açığı makul düzeye düşürmek için şu anda zaten tedbir alıyoruz. Tedbirler; para politikasında normalleşme sağlandı, sadeleşmeyi sağladı. Bu önemli, bir süredir ciddi tartışmalar vardı. Bu ister istemez piyasaya oynaklık olarak gerek döviz kurunda gerekse diğer alanlarda yansıyordu. Bu finansal koşulların sıkılaşması, yılın ikinci yarısında iç talebi törpüleyecek. Bu bize yardımcı olacak.
Bizim son birkaç yıldır açık söyleyeyim, Türkiye’nin başına gelmedik iç ve dış felaket kalmadı. Ortadoğu’daki kaosun yansımaları var, terör örgütlerinin Türkiye’yi hedefe koyması var, FETÖ hain darbesi var, ondan önce bir çok başka gelişme var. Şimdi bunlar ister istemez Türkiye’nin algısına olumsuz yansıdı. Bu da Türkiye’ye fon akışını olumsuz etkiledi. Bunun sonucunda lirada bir değer kaybı var. Bu bize, ham madde ithalatı üzerinden enflasyon olarak geliyor. Petrol, doğalgaz gibi veya ara bir takım mamüller hurda, demir. En son açıklanan enflasyon yüzde 12,2. Bu enflasyonun 4 puanı liradaki değer kaybından ve petrol fiyatlarındaki artıştan kaynaklanıyor. Bunlar önemli şoklardır.
Şimdi liranın istikrara kavuşması için bu zayıf dönemi atlatması için para politikasında desteklere ihtiyaç var. Bu adımları attık. Geçen sene hazinemiz ortalama yüzde 11,4’ten borçlandı. Geçen sene bizim enflasyon yüzde 11,9. Yani reel bir faiz yok. Yani fonu birkaç türlü çekebiliyorsunuz.
Ben şunu söylemem yaşadığımız travmaların etkisi yoktur desem doğru olmaz, gerçekçi olalım. Özetle hala yıllık ortalamadan bahsediyorum, 12 milyar doların üzerinde doğrudan yatırım çekiyoruz. Bu bir kaynak. Bu kaynak ideal olarak daha da artırmamız lazım. OHAL’i inşallah kaldıracağız vesaire vesaire…
Merkez Bankası politika faizini yukarı çekti, burada liraya destek oldu.
Ben de doğrusu proaktif olmayı, daha erken ön görüp gereken tedbirleri alma taraftarıyım. Elimizde kristal bir küre yok. Ama şu var, yakın dönemde üç tane önemli trend var. Bizi bir miktar fazla etkiledi. Ama bütün gelişmekte olan ülkeleri etkiledi. Bir tanesi, dışarıda faiz yükseliyor, tepki vermeniz lazım. İki, Amerikan doları genel olarak değer kazanıyor. Amerika giderek daha fazla küresel dolaşımda olan doları çekiyor. ABD Merkez Bankası daha önce bastığı parayı geri getiriyor. Mayıs ayından beri bizim gibi ülkelerden 12,3 milyar para çıkışı oldu. Evet, gecikmiş de olsa biz doğru adımı attık. Bu da önemli.
Arjantin’de benzer durum ortaya çıktı. Faizi yüzde 40’a çıkardılar, sonra IMF ile stand-by yaptılar. Büyün gelişmekte olan ülkelerde kısmen bizim geçirdiğimiz konjonktür, kısmen de küresel konjonktürün yansıdığı süreçten bahsediyoruz.
TÜRKİYE’NİN DIŞ BORCU…
Türkiye’nin toplam dış borcunun miktarı yaklaşık 453 milyar dolar. Bunun da milli gelire oranı o da yaklaşık 53,3. Bu oran yüksek sayılmaz, küresel olarak karşılaştırdığımız zaman. 3’te 2’sinden fazlası özel sektöre ait, diğer kamuya ait. Bu rakam 2002’de tersiydi. 3’te 2’nin kamunundu, 3’te 1’inden azı özek sektöründü. Bu borç yüksek mi düşük mü? Bunu milli gelire oran ve dünya ile karşılaştıracağız.
Bu konjonktürde vade yapısı daha uzun olsa tabi ki tercih edilirdi. Ama burada genel olarak referansımız ne olacak? Bize benzer ülkeler olacak. Şu anda bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin toplam borcunun milli gelire oranı yüzde 211. Türkiye’nin yüzde 142. Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 390. Japonya Amerika gibi.
Borç nerede ağırlık var, nerede düşük? Devletin borcunun milli gelire oranı yüzde 28,3. Türkiye’nin toplam borcunun milli gelire oranı yüzde 142. Bu yüzde 142’nin 28 puanı devlet. Dünyada ortalama yüzde 86. Bize benzer ülkelerde yüzde 49.
Gelelim hane halkına, vatandaşa. Dünyada vatandaşların ortalama borcunun milli gelire oranı yüzde 59, Türkiye’de yüzde 18. Vatandaşımız borcu mutlaka vardır. Ama küresel olarak karşılaştırmak için bir oran olarak bakmamız lazım.
Gelelim bankacılık sektörüne, milli gelire oranı yüzde 24. Bu oran dünyaya göre makul.
Borcu yüksek olan hangi kesim var? Reel sektör, özel sektör var. Nedir oran yüzde 68. Bunun da yarısı dış borç, yarısı iç borç; döviz borcu. Bunlar yönetilebilir mi? Yönetilebilir. Reel sektörün bütün vadeler itibariyle döviz pozisyon açığı 223 milyar dolar, ama bir yıllık vadeye baktığınız zaman açık yok.
Bazı şirketlerimiz var ki, dünyada 3 milyar 5 milyar dolarlık alım yapmışlar.
YAPILANDIRILAN KREDİLER
Yapılandırmalar tabi ki doğaldır. Önemli olan bunların daha iyi yönetilmesidir. Bunları paldır küldür yaparsanız bankacılık algısını bozarsınız. Bütün firmalar borçlarını ödeyebiliyorlar. Bunların vade sorunu ortaya çıkmış, yeniden yapılandırma ortaya çıkmış. Toplam yapılandırılan kredilerin, toplam krediler içindeki payı yüzde 3,8. Yapılandırılan kredilerin yüzde 80’inde geri ödemede sorun yok. Ama bu yapılandırmalar basın üzerinden olunca, ister istemez bizim bankalara ilişkin algıyı bozdu, olumsuz etkiledi.
Büyüme ve enflasyon arasında tercih yapamazsanız. Tek tercih vardır, enflasyonu kalıcı şekilde indirmek zorundasınız. Seçim sonrasında kamu harcamalarını kontrol altına alacağız, bakanlık sayısını azaltacağız. Bizim mali disiplini de tesis edip, tekrar güçlü şekilde onu da yapacağız.
CHP’NİN VAATLERİYLE İLGİLİ SÖZLERİ
Ben o gün çok iyi hatırlıyorum 2015’teki çıkışım sadece emeklilik ikramiyesine ilişkin değildi, bütün pakete ilişkindi. Bütün vaatleri koyduğunuz zaman 180 milyara denk geliyordu, bugün bizim ön gördüğümüz bütçe açığının şu kadar katı. O nedenle ben bunun kaynağı nedir diye sordum. Ortaya koyarsanız oy veririm dedim.
AK Parti hükümeti doğrudur, emekliye her iki bayramda biner lira olmak üzere ikramiye, artı 65 yaş üstü maaşını 500’e, bazı memurlarımızın ek göstergesi 3600’e çıkarma… 30 milyarlık. Peki bugün yine bakıyorum. O çalışmayı yine yaparsak, genel olarak konuşayım muhalefet liderlerinin sahada verdikleri vaatlerinin rakam karşılığına bakarsanız 300 milyar ile 450 milyar arasında değişiyor.
Gerzekçi olalım, tabi ki seçim arifesinde program açıklayacaklar, vaatleri olacak. Ben bunu, bu dünyada da Türkiye’de de olan bir şey. Peki bizde kaynak ne olacak? Birincisi, kısa vadede 1 – 1,5 – 2 yıllık perspektiften baktığımız zaman imar barışışından gelecek rakam 48 milyar. Tahmini rakam. Ama bunun yarısı dahi gelse, bir de vergi yeniden yapılandırması var. Oradan da bir miktar, zaten 1 yıla denk gelen en muhafazakar varsayımla bu harcama artışını karşılıyorsunuz. Bu doğru bir yaklaşım değil, geçici gelirle kalıcı harcamayı tesis edemezsiniz. Biz iki şey yapacağız, birincisi samimi bir şekilde oturup harcamaları gözden geçirip, önceliklendirip harcama kontrolüne, kısıtlamasına, tasarrufa gideceğiz. En ideali bu.
Kamunun bir miktar büyüdüğü doğrudur. Türkiye’nin alt yapı ihtiyacı vardı giderdik. Bugün demiryolu öncelikli, havaalanları, otobanlar bu sorunu çözdük. Dünya ekonomik forumuna göre alt yapı kalitesinde dünyanın gelişmiş ülkeler arasında. Eğitim konusu, hastane konusu bunların hepsi ihtiyaçtı. Şimdi niteliğe yoğunlaşacağız.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR