Güncelleme Tarihi:
TÜRK Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) yılın son Yüksek İstişare Konseyi’ni (YİK) topladı. Başbakan Binali Yıldırım’ın onur konuğu olduğu YİK’te, TÜSİAD üyeleri ekonomiden, eğitime, adalete tüm konulardaki eleştirilerini sıraladı ve “üretimi destekleyen, çağdaş eğitim anlayışı, evrensel kurallara bağlı yargı sitemi ve dünyayla bütünleşmenin önemini kavrayan dış politika içeren yeni bir ekonomik kalkınma öyküsü” istedi. TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, karamsarlığa düşmemek gerektiğini belirterek, “Sevr Antlaşması’nın imzalandığı tarihle Cumhuriyet’in ilanı arasında sadece üç yıl olduğunu hatırlayın. Bu büyük mucizenin sırrı, son yüzyılın en büyük dâhilerinden ve en zeki liderlerinden biri olan Atatürk’ün, ‘Ben hayatımın hiçbir anında karamsarlık nedir tanımadım’ sözlerinde yatıyor” dedi.
ZARRAB SARSIYOR
Konuşmasında ABD’de görülen Zarrab davasına da değinen Bilecik, Zarrab’ın açıklamalarının bir kısmının Türkiye’yi derinden sarstığını belirtti. İran devleti adına çalıştığı anlaşılan bu kişinin yargılanmasının elde fırsat varken Türk yargısı tarafından gerçekleştirilemediğini kaydeden Bilecik, “Bizim açımızdan hayıflanılması gereken en önemli nokta budur. Bu yaşananlar, kamuoyuna bir şeyi kesin olarak göstermiştir. O da, her zaman ısrarla vurguladığımız hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığının önemidir” dedi.
Dış politikada ise son zamanlarda “yalnız” ve “çatışmacı” bir görüntü sergilendiğini vurgulayan Bilecik, şöyle devam etti: “İçeride hukuk sistemi ve yargı mekanizmamızda kaygı ve şüphe yaratan bir tablo var. OHAL döneminde maalesef aleyhimizde kuvvetlendi. 21.yüzyıl Türkiye’si, tutuklu gazeteci, siyasetçi, akademisyen ve sivil toplum temsilcileri ile anılan bir ülke olmamalı. Terörle mücadelede hiçbir taviz vermeden, OHAL uygulamasının gözden geçirilerek, Türkiye’nin hızla normale dönmesi gerektiğine inandığımı paylaşmak isterim. Fransa’da OHAL’in kalkması sürecinde uygulanan yapıya bakmamız gerekir.”
YOKSA KAYBEDERİZ
Türkiye ekonomisinde 2002-2007 döneminden farklı olarak, 2010-2017 döneminde büyüme politikasının, ucuz ve bol sıcak paraya dayalı, tüketim ve kamu harcamaları ağırlıklı olduğunu ve bunun da kırılganlıkları artırdığını vurgulayan Bilecik şunları söyledi: “Bize benzer gelişmekte olan ülkeler, yüzde 3-4 civarında bir enflasyona sahipken, Türkiye’de enflasyonun yüzde 13’e, hatta gıda ve enerji hariç enflasyonun bile yüzde 12’ye varmış olması kabul edilir gibi değil. Enflasyon ile mücadelenin temeli, mali disiplin ve sıkı para politikasıdır. Merkez Bankaları, refah ve büyüme yaratma kurumları değildir. Anayasada da belirtildiği üzere, Merkez Bankası’nın temel görevi fiyat istikrarını sağlamaktır. Ekonomi literatüründe maalesef ‘yüksek enflasyon ve yüksek büyüme’ diye bir ikili yoktur. Bu tür büyüme sürdürülebilir değil, hemen her zaman geçicidir.”
Hayatın yüzde 10’unun insanın başına gelenler, yüzde 90’ının ise onlara nasıl tepki verdiğinden oluştuğunu vurgulayan Bilecik, “Bu söz, sadece insan hayatı için değil, şirket ve ülkeler için de geçerlidir. Benim buradaki vurgum, güzel ülkemiz için! Tepkilerimizi ve iletişimimizi yeniden gözden geçirmeliyiz! Yoksa kaybederiz” dedi. Geleceğe böyle girmek istemediklerini vurgulayan Bilecik, “Biz kutuplaşmak-ayrışmak değil, birlikte çalışmak, birlikte yaşamak istiyoruz. Yenilenerek, güçlenerek, rekabet gücümüzü arttırarak büyümek istiyoruz. Yapılan en küçük haksızlık, toplumun tümüne yapılmış sayılır. Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adaletli olmaları gerekir. Bugün tartışmamız gereken ‘faizin seviyesi, doların ateşi’ değil, geleceğimizdir” dedi.