Güncelleme Tarihi:
AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, vatandaşların enflasyonun üzerinde bir gelir seviyesine kavuşması için mücadele edeceklerini söyledi.“Enflasyonun üstünde bir gelir seviyesine vatandaşlarımızın kavuşması için mücadele edeceğiz”
Asgari ücret ve diğer ekonomik durumları değerlendiren Kurtulmuş, “Türkiye’nin hangi ekonomik modelde yürüdüğünü biliyoruz. Bunun getirmiş olduğu sıkıntıları da kısa vadeli nasıl çözeceğimizi de biliyoruz. Türkiye’de son 1 yıl içerisinde fiyatların yukarıya doğru çıktığını, bazı kalemlerde özellikle hayat pahalılığının ortaya çıktığını görüyoruz.
Ne yazık ki yükselen fiyatlar çok kolay kolay geriye gelmiyor. Burada kısa vadede yapılması gereken vatandaşımızın alım gücünü arttıracak tedbirleri uygulamaları ortaya koymaktır. Enflasyonun üstünde bir gelir seviyesine vatandaşlarımızın kavuşması için mücadele etmektir. Bunun için başta asgari ücret ve emeklilerin durumu olmak üzere 3600 ek gösterge olmak üzere Türkiye’nin gündeminde olan çalışan dar gelirlileri yakinen ilgilendiren konularda hakkaniyete uygun ve yurttaşlarımızı hiçbir şekilde enflasyonist baskılara ezdirmeyecek kararları hükümetimizin alacağına yürekten inanıyoruz.
Bazıları 'Türkiye büyüyor ama bundan vatandaşa ne' diyor. Büyümek istihdam, yatırım demektir. Bunlar kalkınma demektir. Kalkınma ilgili atılan her adım da vatandaşın cebine olumlu etki eder” dedi.
“DÜŞÜK KUR YÜKSEK FAİZDE TÜRKİYE İTHALAT CENNETİ HALİNE GELDİ”
Şu andaki döviz kuruna değinen Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, “Türkiye, bir zamanlar uyguladığı yüksek faiz, düşük kur, doların 1,24’e yakın olduğu dönemler vardı. O politikalar ile birlikte o günün küresel ekonomisinin ve Türkiye’nin gerekleriyle uygulanan neoliberal tezler dolayısıyla Türkiye çok vakit kaybetmiştir.
Düşük kur yüksek faiz dolayısıyla, hem faiz tarafı çok kazanmış hem de dışarıdan neyi ucuz bulursak onu ithal etmişiz ve Türkiye ithalat cenneti haline getirilmiştir. Özellikle içinden geçtiğimiz bu küresel sınamada, bölgesel olarak Türkiye üzerinde olan baskılar bir şeyi bizim için ayan beyan görmemizi gerektirdi. O da içeride güçlü bir üretiminiz yoksa, dünya ölçeğinde rekabet edebilecek imkanınız yoktur. Tehditlere karşı da hiçbir şekilde başa çıkma imkanınız yoktur. Türkiye 2013’ten sonra ekonomi politikalarında bir aks değişimine gitti.
Zaman zaman bunu daha da ileriye götürerek, bugün çok doğru bir ekonomik yönelim içerisine girmiş oldu. Türkiye üreten, yatırımı çeken, istihdamı oluşturan ve bu kanalla reel ekonomi üzerinden kalkınan bir ekonomi modelini benimsedi. Bu modeli Türkiye çok güçlü bir biçimde sürdürmeye devam edecektir. İnşallah kendi mallarıyla, ürünleriyle dünya pazarında rekabet edebilen büyük ve güçlü bir ülke olma istikametinde daha sağlam halde yoluna devam edecektir” diye konuştu.
“3'ÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI EKONOMİK OLARAK ÇOKTAN BAŞLAMIŞTIR"
Küresel ölçekte ekonomik dünya savaşının çoktan başladığını vurgulayan Numan Kurtulmuş, “Sovyetlerin çökmesinden sonra Amerikalıların tek başına dünyaya hakim olduğu dönem çok geride kalmıştır. Dünya, büyük gerilim, mücadele ve rekabetlerin içerisine girmiştir. 3'üncü Dünya Savaşı ekonomik olarak çoktan başlamıştır.
Çin ve ABD arasında ticaret savaşları, Avrupa pazarlarının Rusya ve dünyanın başka bölgeleriyle ortaya çıkan ticaret savaşları, öyle görünüyor ki dünyanın önümüzdeki 10 yıllarını şekillendirecek önemli mücadele alanlarından birisidir. 1'inci ve 2'nci küresel savaşlardan farklı olarak bunun önceliği ekonomidir. Ticaret öncelikli verilecek bu savaş, hemen arkasında bölgesel ve küresel çatışmaları da gündeme getirecektir.
Böylesine gergin bir küresel atmosfer söz konusuyken, ticaret savaşları üzerinden büyük gerilimler ve ticaret yollarına hakim olma mücadelesi sürdürülürken ne yazık ki 2020 başından insanoğlunun yaşadığı en ağır felaketlerden birisi olan korona virüs vasıtasıyla ortaya çıkan küresel bir pandemi ile karşı karşıyayız. Bu süreç içerisinde çok yoğun rekabet koşullarının üstüne yeni bir takım zorluklarla da karşılaştık. Dünyanın hemen hemen tüm ülkesi karşılaştı.
Bunların başında tedarik zincirinin kırılması ve temel ihtiyaç maddelerine ulaşım gibi birçok konuda dünyada büyük ülkelerin bile çok ağır bir yükle karşı karşıya kaldığını gördük. ABD’de, İngiltere’deki görüntüleri hatırlayın. Pandemide dünya ekonomilerinin can damarlarından olan enerjinin 2-3 kat daha pahalı hale geldiğini hep beraber izledik. Bunun da hem üretimi durduracak etkiyi hem de dünya ticaretinde olumsuz etkileri olduğu aşikardır.
Temel emtia maddelerinde muazzam bir hayat pahalılığı ortaya çıktı. Fiyatları bazıların 2, bazıların 3 bazılarının ise 10 kat arttığını ihracat yapan arkadaşlarımız söylüyorlar. Konteynır fiyatları 2 bin dolardan 20 bin dolar seviyesine çıktı. Bunun sonucu olarak hiç enflasyonu tanımayan ülkelerde bile ciddi bir enflasyon gündeme geldi. Bunların başında da ABD geliyor. Yüzde 5-6 seviyesinde bir enflasyonu konuşur hale geldiler.
Türkiye bu süreçte dünyadaki gelişmeler ve ağır baskılara rağmen ekonomik olarak çok canlı bir şekilde yoluna devam etti. 2021 yılı sonu itibari ile Türkiye ekonomisinin yüzde 9-10 arasında büyüceğini görüyoruz” şeklinde konuştu.
“ÖZÜR DİLEMEDEN HELALLEŞME OLMAZ”
Konuşmasında CHP ve helalleşme konusuna da gönderme yapan Kurtulmuş, “Eğer samimiyetle helalleşmenin yapılması isteniyorsa ve burada samimi bir dille yani seçime dönük bir oy kazanma kaygısı değil, gerçekten Türkiye’de sosyal barışın sağlanması toplumsal birliğin, dirliğin sağlanması bakımından yapılan hatalardan arındırılmak amacıyla bir helalleşmeden bahsediliyorsa; bunun öncelikli olarak Cumhuriyet Halk Partisi’ne yarar sağlayacağı kanaatindeyim.
Türkiye için de faydalı olacağını düşünüyorum. Ancak bu helalleşmeyi asla ortaya çıkan yanlışlardan özür dilemeden, geçmiş dönemde yapılan vahim hataların, halkın en azından gönlünden ve zihninden silinmesi için açıkça özür dilenmeden; Türkiye’de herhangi bir helalleşmenin olabileceği kanaatinde değilim. Yani hakkı yenmiş olan kitlelere ’sen hakkını bize helal et’ demek tek başına yeterli değildir.
Burada CHP’nin özellikle geçmiş performanslarını göz önüne alarak, toplumun çok değişik kesimlerinden açıkçası hiç öykünmeden bir özür dileme süreci içerisine girmesi zorunludur, kaçınılmazdır. O tek parti döneminin, o dönemlerine asla girmiyorum ama en azından çok partili siyasi hayatımızda da CHP fikriyatının bu milletin çok değişik kesimlerini nasıl baskı altına aldığı, nasıl bir takım yanlış uygulamaların tarafı olduğu herkesin hafızalarındadır. Örnek olsun diye söylüyorum.
Başbakanı idam eden 1960 Darbesi öncesinde ve hemen sonrasında CHP zihniyetinin nasıl sokaklarda, meydanlarda ve her platformda bu darbeci zihniyete destek verdiği ve hatta yaşanan darbe sonrası yaşanan gelişmelerden de hiç rahatsızlık duymadığı daha dün gibi hafızalardadır. Önce 1960 Darbesi'nin öncesi ve sonrasındaki CHP davranışları dolayısıyla herhalde Kılıçdaroğlu’nun milletten özür dilemesi, partisinin kurumsal kimliği adına özür dilemesi gerekir” ifadelerini kullandı.
“CHP’NİN KURUMSAL ANLAMDA MİLLETE ÖZÜR BORCU VARDIR”
AK Parti Genel Başkanvekili Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı:
“Aynı şekilde Türkiye’de daha yakın dönemde yaşanmış çok ağır bir toplumsal travma olan, sadece siyasi bir sonuç değil ağır bir toplumsal travma olan 28 Şubat süreci dolayısıyla da CHP zihniyetinin milletten özür dilemesi zorunludur. 28 Şubat sadece askerin tankları, tüfekleri çıkartarak palet şakırtılarıyla demokrasiye balans ayarı yaptığı bir askeri darbe dönemi değildi.
28 Şubat süreci, büyük bir baskıyla gencecik çocukları, 17-18 yaşındaki kızlarımızın üniversitelerden atıldığı, binlerce memurun memuriyetle alakasının kesildiği, sadece inançları ve sadece hayat tercihleri dolayısıyla insanların baskı altında tutulduğu bir süreçti. Ve 28 Şubat’ın İstanbul Üniversitesi’nin o karanlık odalarında, ikna odalarında, gencecik çocuklara ikna odalarını kuran zihniyetin CHP zihniyeti olduğu da gün gibi ayan beyan ortadadır.
Bundan dolayı özür dilenmesi gerekir. Efendim, bazılarının dediği gibi şunu diyemeyiz, ‘Geçmişte oldu, bitti üstünü örtelim.’ Evet, biz bir kin gütme, bu anlamda bir karşılık, bir müzakere ve mücadele ortamına girelim demiyoruz. Ama ikna odalarının sahipleri olan, onları ortaya koyan zihniyetin de ‘hata ettik yanlış yaptık insanlardan özür diliyoruz’ demelerini bekleriz. Ben 28 Şubat sürecini İstanbul Üniversitesi’nde yaşamış bir öğretim üyesi olarak katılıyorum.
Gencecik çocukların bir anda nasıl üniversite eğitiminin dışına atıldığı, üniversitedeki hocaların nasıl işlerine son verildiğini, nasıl insanların cadı avına çıkarak, kendileri gibi düşünmeyenleri, yani CHP’li gibi düşünmeyenleri fişleyerek, onların hakkında işlem yaptıklarını dün gibi hatırlıyorum. Dolayısıyla bunlar hiç olmamış gibi, bu insanlara hiç zulmedilmemiş gibi konuşulmasının ve bunları ‘örtelim gidelim’ denmesinin de doğru olmadığı kanaatindeyim.
Tabii ki dediğim gibi bir mücadele, bir kavga ortamı başlatmak değil en azından nezaketli bir özrü dileme beklentisi de halkımızın CHP‘den temel beklentisidir. 'Hadi gelin hesaplaşalım, hadi gelin helalleşelim' değil ama en azından bu özrün dilenmesi, helalleşme bakımından önemlidir. Gelin daha yakın bir döneme gidelim. 27 Nisan döneminde, dönemin seçilmiş hükümetini alaşağı etmek için sözde Cumhuriyet Mitingleri'yle meydana çıkanların, halkı meydana çıkaranların, nasıl ‘ordu göreve’ diye slogan attıklarının, nasıl bir an evvel bir darbe olsa da mevcut hükümetten kurtulsak diye gayret içerisinde oldukları, Türkiye’nin en azından basın arşivlerinde yerini almıştır.
Bundan dolayı CHP’nin özür dilemesi gerekmez mi? Dolayısıyla evet, bir helalleşme samimiyetle ortaya konacaksa, önce samimiyetle bir özrü dilemenin de gerçekleşmesi şarttır. Bu benim ya da bizim şahsi fikirlerimiz değil, helalleşme lafını duyar duymaz milletimizin geniş kitlelerinin samimi olarak dile getirdiği temennilerdir. 'Yanlış yaptık özür dileriz, hata ettik bunların bir daha Türkiye’de olmaması için sizden helallik diliyoruz ama özrümüzü de ifade ediyoruz' demeleri gerekir.
Yoksa kuru kuruya helalleşelim, bu işi kapatalım demek ucuz biz siyaset bezirganlığından öteye geçmez. Bu anlamda bu fikri gündeme getirenlerin helalleşmenin gereği olan özür dileme faslını da başlatacağını ümit ediyorum, başlatmalarını ümit ediyorum. Bir zamanlar Baykal da özelikle tek parti dönemindeki yanlışlıklar konusunda özür değilse de bazı itiraflarda bulunmuştu. Onları hatırlıyorum. Rahmetli Ecevit’in geçmiş dönemlerle ilgili söylediği bazı sözler vardı, bunları hatırlıyorum. Şimdi bütün bu müktesebatın hepsine de sahip olarak CHP’nin kurumsal anlamda millete özür borcu vardır.”
Toplantıya ayrıca AK Parti Samsun Milletvekilleri Ahmet Demircan, Fuat Köktaş ve Orhan Kırcalı da eşli etti.