Güncelleme Tarihi:
Bu yıl 10’uncu yılına giren Forum İstanbul toplantılarının 2001’den bu yana başkanı olan Canevi, “10 yıl önce hayalini kurduğumuz birçok şeyin, şimdi belgelere geçen hedefler olduğunu görüyoruz” dedi.
Forum İstanbul’un on yılda hem katılımcılar hem de algı anlamında çok daha iyi bir seviye çıktığını söyleyen Canevi, “10 yıl önce nezaketen toplantılara katılanlar şimdi bizi arayıp, ‘Ne zaman başlayacak, biz de gelebilir miyiz?’ diye soruyor” diye konuştu.
TEB Yönetim Kurulu Başkanı, sohbet sırasında bankacılık sektörüne yönelik açıklamalar yaparken, Merkez Bankası’nın başkanlığına getirilen Erdem Başçı hakkındaki düşüncelerini de paylaştı.
Canevi, “Durmuş Yılmaz için ‘Kaygıyla geldi, saygıyla gitti’ yorumları yapıldı. Bu Durmuş Bey için oldukça güzel bir uğurlamaydı. Başçı’nın gelmesi fevkalade doğru bir tercih. Umarım Erdem Bey de saygıyla gelip, saygıyla gider” ifadesini kullandı.
Merkez Bankası’nın para politikaları hakkında da yorumlarını dile getiren Canevi, şöyle devam etti:
“Dünyanın kendi sorunlarıyla boğuştuğu bir dönemde, Türkiye’de güçlü bir para politikası var. Son yıllarda dış kaynaklı dalgalanmalarda çok etkilenmiyoruz. Ancak şimdi Türkiye’ye yoğun bir para akışı var. Merkez Bankası da bu akışı önlemek için alışılmışın dışında kararlar aldı. Aslında yapması gerekeni yaptı. MB’nin Para Politikaları Kurumu’nun aldığı munzam karşılıkları artırma kararı, elbette bankaların kârlılığını etkileyecek. Bankaların kârlarından 4 milyar dolarlık bir traşlama bekleniyor. Ancak bu bankacılık sektöründe yeni bir kriz yaratacak bir gelişme değil. Özel bankalar 2001 krizinden gerekli dersleri aldı.”
Merkez Bankası’nın Türk ekonomisini koruma konusunda yalnız kaldığına dikkat çeken Canevi, seçimlerin hemen ardından, Ekonomi Bakanlığı’nı güçlendirecek, SPK, BDDK ve Merkez Bankası’nın güçlerini birleştireceği Süper Tim’in oluşmasını beklediğini dile getirdi.
İşte Yavuz Canevi ile Forum İstanbul ve bankacılık sektörüne yönelik yaptığımız söyleşi:
Forum İstanbul toplantıları 10’uncu yılına girdi. İlk gün ile bugünü değerlendirdiğinizde ne gibi farklar görüyorsunuz? Türkiye’nin küresel sahnedeki varlığını artırmasının etkisi hissediliyor mu?
Canevi: Elbette bu 10 yıllık süreçte, Türk ekonomisinin kat ettiği yol açısından Forum İstanbul toplantılarına bakışın değiştiğini görebiliyoruz. 2001-2002 yıllarına biz bu işe başladığımızda, Türkiye yerlerde sürünen, kendi yarattığı bir krizin içinde debelenen bir ülke iken, insanlar çekiniyordu. 'Türkiye’ye gidip ne öğreneceğim, bana ne katkıda bulunacak' diyorlardı. Ancak şimdi kimi davet edersek, hem teknik, hem siyasi hem de akademik düzeyde talebin oldukça yoğun olduğunu görüyoruz.
“BİZ DE GELEBİLİR MİYİZ?”
Hatta daha önceki tekliflerimize nezaketen gelen isimlerin son yıllarda bizi arayıp, “Ne zaman başlayacak, Biz de gelebilir miyiz?” dediklerini görüyoruz. Elbette Türkiye’nin yükselişinin pozitif bir etkisi var. Türkiye bulunduğu coğrafyada şimdilerde oldukça popüler. O yönden gelecek kişiler konusunda herhangi bir sıkıntımız yok. Bilakis seçici olmaya başladık.
Peki süreç nasıl gelişiyor. Nasıl bir hazırlık döneminden geçiliyor?
Bir yıl sürüyor. Toplantıların bittiği an yeniden hazırlıklara başladığımızı söyleyebilirim. Mesela toplantılar Cuma günü bitecek. Pazartesi günü bir değerlendirme toplantısı yapılacak. “Nasıl gitti, ne dendi, kim geldi, kim gitti, gelecek yılın konusu ne olabilir?” gibi soruları gündeme getiriyoruz.
Eylül ayına kadar fikir jimnastiği devam ediyor. Yılbaşına kadar somutlaştırmaya çalışıyoruz. Yılbaşında sonra yeni konferansın hazırlıkları başlatmış oluyoruz. Ocak- Nisan Mayıs arasında işin lojistik organizasyonu başlıyor.
“BU İŞİ HOBİ OLARAK YAPIYORUZ”
Hobi olarak yapıyoruz bu işi. Bir şirket değil, bir vakıf değil tamamen bir müteşebbis heyet olarak hareket eden bir organizasyon Forum İstanbul. Sadece organizasyonu yapan şirket parayla ilgileniyor. Sadece sponsorlardan aldığı parayla işi döndürüyor. Zaten Türkiye’de parayla konferanslara katılma gibi eğilim söz konusu değil. Tamamen keyif ve zevk için yapıyoruz.
Nasrettin Hoca’nın dediği gibi çaldığımız yoğurdun tuttuğunu görüyoruz. Bundan da gurur duyuyoruz.
Forum İstanbul hükümet tarafından da desteklenen bir konferans gibi görünüyor?
Evet, her zaman hükümet tarafından da desteklenen bir konferans oldu. İlk 2002’de Cumhurbaşkanı’nın katılımıyla gerçekleşti. Daha sonraki konferanslarda başbakanımız, dışişleri bakanı, ekonomi bakanımız yer aldı. Hükümet nezdinde bu fikir her zaman destek gördü. Giderek daha fazla destek görmesini bekliyoruz. Çünkü insanları belli bir yerde toplama, bilinçlenme yaratıyor. Aslında bu bir meydan okuma. Dünyanın kendi içinde bocaladığı bir ortamda, Türkiye böyle şeyler yapabiliyor son beş altı senedir. Geçen yıllarda elde ettiğimiz başarıları devam ettirebilirsek, 2023’e daha 12 yıl var. O zamana kadar böyle devam ettirebilirsek güzel olur.
“HAYALDİ, HEDEF OLDU”
Biz 2001-2002 de sadece hayal ediyorduk. Ancak şimdi o hayallerin belgelere geçen hedefler haline geldiğini gördük. Bu hedeflerin 2023’de gerçek olduğunu görmek harika olmaz mı? Hepsi olmasa bile, bu hedeflerin yüzde 70/ 80’in gerçek olduğunu görmek oldukça iyi olur.
Daha anayasayı değiştireceğiz diyorlar, enerji, ulaştırma konusunda 2023 planları söz konusu. Bunlar hep güzel şeyler ve umarım bu yolda kimse birbirinin ayağını kaydırmaz da hepimiz belirli bir noktada birleşiriz. Yola çıkarken bu kadar rahat onuncu yılımıza ulaşacağımızı beklemiyorduk açıkçası. Geriye baktığımızda verdiğimiz emeklerin karşılığını aldığımızı görüyoruz.
Bu yıl ki toplantıların temel konusu ne olacak?
Bu yıl Forum İstanbul toplantılarının temel konusu, küresel krizin ortaya koyduğu yeni gerçeklerle yolumuza nasıl devam edebileceğimizi tartışacağız. Genel bir girişimiz var. Bildiğiniz gibi küresel kriz bütün ülkelerde dengeleri değiştirdi. Küresel ekonomik ağırlıkları değiştirdi. Gelişmiş ülkelerden, Çin, Hindistan gibi son zamanlarda reytingi artan ülkelere bir geçiş söz konusu. Sonra Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki siyasi gelişmeler var. İslami rejimlerden demokratikleşmeye yönelik bir geçiş var. Ondan sonra bölgemizde Balkanlar'da bir barış söz konusu. Birinci dünya savaşının çıktığı o bölge şimdi barış içinde. Umarım aynı şey, Kafkaslar için de olur. AB’de kendi içinde bir kriz var. Euronun geleceği tartışılıyor, Avrupa’daki liderlik tartışılıyor. Bunlar hep bizim geleceğe nasıl bakacağımızı, yerimizi yönümüzü nasıl belirleyeceğimizi etkileyen faktörler. Bunları çok iyi görüp, değerlendirmemiz lazım.
Kaç kişi katılıyor?
50’in üzerinde yabancı panelistimiz, bir o kadar da yerli katılımcımız var. 100’ün üzerinde katılımcının olacağını söyleyebilirim. Özel olarak Türk ekonomisinin ele alınacak paneller de olacak.
Forum İstanbul’dan bağımsız olarak, geçtiğimiz gün Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, resmi olarak görevini Erdem Başçı’ya devretti. MB’deki yeni dönem hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence çok yumuşak bir geçiş oldu. Öyle olmasını biz de yüzde 90 hem bekliyorduk hem de arzu ediyorduk. Bence böyle olması iyi oldu. Durmuş Bey’in geliş sürecini hatırlarsak, yumuşak bir geçiş en iyisiydi. Erdem Bey, aşağı yukarı sekiz yıldır başkan yardımcılığı yapıyor. Merkez Bankası'nın kurumsal yapısını iyice öğrendi. Durmuş Bey'in sağ kolu olarak, bütün politika kararlarında birlikte hareket ettiler. Birlikte karar verdiler. Bence, kurumsal hafızanın devam açısından fevkalade doğru bir seçim.
“BABACAN’A YAKINLIĞI AVANTAJ”
Bir de Erdem Bey, Sayın Babacan’a biraz daha yakın. Bu yüzden istediğini söyleyebilecek, tenkidini daha rahat aktarabilecek bir isim. Durmuş Bey ile aralarında zannediyorum daha mesafeli bir ilişki vardı. Yakın olmak Erdem Bey’in de işini de kolaylaştırır. Erdem Başçı'nın hükümetin daha çok etkisinde kalacağı yönde endişeler var ama öyle bir karakteri yok.
Merkez Bankası kendini ispat etti. Bir bağımsızlık örneği sergiledi. Enflasyon hedeflemesi dahi gerçekleştirdiler. Durmuş Yılmaz kaygıyla geldi ama saygıyla gitti. Herkes saygı duydu. Bu da onun için güzel bir uğurlama oldu. Ben böyle bir başkanlığı Erdem Bey için de dilerim açıkçası. O da umarım saygıyla gelip saygıyla gider.
Erdem Başçı’dan beklentileriniz ne yönde?
Ben Erdem Başçı’nın aynı politikaları devam ettireceği düşüncesindeyim. Radikal bir değişiklik kesinlikle beklemiyorum. Zaten mevcut politikaları Durmuş Bey’le birlikte ürettiler. Yani değiştirmesi söz konusu olamaz. Tabii içerden ya da dışardan politikaları değiştirmek zorunda kalacağı dalgalanmalar olmadıkça... Aslında şimdilik öyle bir risk de görünmüyor. Açıkçası bugüne kadar bölgede ya da küresel ekonomide yaşanan gelişmelerden çok etkilenen bir ekonomi olmadık. Mesela son olarak S&P’nin ABD’nin kredi not görünümünü değiştirmesi, kurumsal yatırımcıların ABD Hazine tahvilleri yatırımlarını gözden geçirmesine neden oldu. Bu adamlar yatırımlarının yüzde 4-5'ini gelişmekte olan ülkelere götürelim diyecekler. Bu süreçte de önlerine çıkacak ilk beş ülkeden bir tanesi Türkiye.
“SÜPER TİM ÇOK İSABETLİ OLUR”
Türkiye’ye para akmaya devam ediyor. Bir yandan cari açık artarken, diğer yandan para akışı sürüyor. Artık gelen para akışı sadece tüketime değil, biraz üretime de yönlendirilmeli. Bu yönde politika, teşvik tedbirleri almak gerekiyor. Bu hükümetin önündeki en büyük sıkıntılardan biri. Burada Merkez Bankası tek başına bir şey yapamaz. Onun işi değil zaten. Bizim hem bankacılık hem de finans sektörü, maliye bakanlığı olarak çok koordineli bir şekilde hareket etmesi gerekiyor. Şimdilerde, Süper Tim’den bahsediliyor. BDDK, SPK ve Merkez Bankası’nın ekonomi bakanlığına bağlanarak, daha güçlü bir ekonomi bakanlığının oluşturulacağı söyleniyor. Bence çok isabetli olur. Şu anda bu koordinasyonu açık ve seçik bir şekilde görmüyoruz. Onu görürsek, bu durum piyasaları da rahatlatır.
Süper Tim ne zaman oluşturulacak?
Süper tim seçimlerden önce olabilir ama büyük ihtimalle seçimleri bekleyecekler. Koordinasyon eksikliğini Babacan dahil herkes görüyor. Erdem Başçı’nın kişiliğinin de bu süreci kolaylaştıracağını düşünüyorum.
MerkezBankası’nın ülke içindeki kredi büyümesini engellemek için aldığı kararların özel sektörü, özellikle de bankaları rahatsız ettiği yönde haberler okuyoruz. Bankaların kredileri kestiği söyleniyor. Gerçekten de böyle bir şey söz konusu mu?
Kredi taleplerinin reddedilmesi konusunda net açıklamalar yapamam. Günlük operasyonları takip edemiyorum açıkcası. Ama MB’nin aldığı kararın böyle bir etkisinin olması bekleniyor. Yüzde 35’e varan kredi büyümesi, mevduatlar yüzde 20’lerde artarken, enflasyonist etki yaratır. Merkez Bankası kendi başına bir çare bulmaya çalıştı. Orada sıkıntı, yalnız kalması. Destek görmedi. Bu yüzden bugüne kadar yapmadığı bir politika karışımına imza attı. Beklenen de bu yönde.
Bildiğiniz gibi Türkiye’de en uzun mevduat 90 gün. Şimdi 90 günlük mevduatla 10 yıllık kredi veriyorsunuz. Bankalar bunu yönetmekte zorlanıyor. Konut kredileri çok büyük değil. Bu yüzden idare ediliyor ancak konut kredilerinde de büyümenin yaşanmasından korkuluyor. Bütün bunlar konuya bütünüyle bakıldığı zaman anlaşılacak şeyler. Bence hükümet belki seçimlerden hemen sonra ya da seçimleri bile beklemeden böyle bir değerlendirme yapacaktır.
Bizde finans deyince yüzde 90 hala bankacılık var. Halbuki sermaye piyasaları, halka arzlar, şirket tahvilleri gibi enstrümanlara doğru kaydırırsak finans yükünü, ekonomi de rahatlar, sektör de rahatlar. Tüketici ve üretici de rahatlar. Belli bir istikrar döneminin yaşanması, enflasyonun tek haneli seviyelerde kalacağına insanları inandırmak gerekiyor. İş adamları da inanmıyor. Onları buna ikna etmek zaman alacak bir olay.
Peki alınan kararlar, bankaların kârlarını ne kadar etkileyecek?
Alınan kararlar elbette bankaların karlarını yüzde yüz etkileyecek. Bankaların karlarından 4 milyar TL’lik bir tıraşlanmanın bekleneceği belirtildi. O da tamamen toplanan mevduat munzam karşılıklarına sıfır faiz uygulandığı için. Tüm bankacılık sektörü için 4 milyar TL’lik kar tıraşlanması bekleniyor.
Ancak bu tıraşlama bankacılık sektörünü etkilemez. Bu sadece kardan tıraş. Yani eksiye geçmiyorsunuz.
“KREDİ ALMAK DAHA ZOR OLACAK”
Şimdi rekabet de söz konusu. Bazı bankalar bu rekabetine aşırı derecede kendilerini kaptırıp, layık olmayan müşterilere de kredi verebilirler. Onun cezasını da geri ödenmeyen krediler olarak çekecekler.
Böyle bir iki banka çıkabilir aradan ama benim özel sektörde kalan 40-41 bankanın artık 2001’deki bankacılık krizinden dersini almış olduğunu düşünüyorum. Sermaye yeterlilik oranlarının yüzde 18 olduğu bir Türkiye’de artık bir bankacılık krizinin yaşanmasını beklemiyorum.
Tüketiciler de ayağını yorganına göre uzatacak. Kredi kartları dalgası tahmin ediyorum geçti. Çoğu insanın eli yandı. Kredi kartı kullanan tüketici kredisi kullanan.Tüketiciler bilinçlendi. Herkes frene bastı.
Peki bankacılık sektöründen sizin kulağınıza da gelen büyük şikayetler var mı?
Bankacılık sektörü, MB’nin aldığı kararlardan karları azalacağı için şikayet ediyor ama kimse büyük tepkiler veremiyor. Çünkü bir rasyoneli var. Başka türlü tedbirlerle desteklense belki kar tıraşı bu kadar yüksek olmayacaktı. Fakat şu aşamada bankacılık sektörünün yapacağı bir şey de yok.