Güncelleme Tarihi:
Hande Karagedik, Emniyet Müdürü Tarsuslu baba ve Ordulu evhanımı bir annenin 2 kızından biri olarak Sinop’ta doğdu. Baba mesleği nedeniyle Türkiye’yi gezdi. Babasının emekliliğiyle birlikte Yalova Çınarcık’ta yaşadılar.
“Memur bir ailede büyüdüğüm için eksiğimiz yoktu ama fazlamız da yoktu” diyor Hande Karagedik çocukluğunu anlatırken. Hande Karagedik Yalova’da Şehit Osman Altınkuyu Anadolu Lisesi’nde okudu. Ardından Ankara Üniversitesi Biyoloji Bölümü’ne girdi. Yüksek lisans eğitimi için İstanbul’a geldi. İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü’nde Moleküler Tıp’ta yüksek lisansının ardından doktorasını da tamamladı. Burada yapmış olduğu çalışmalarda 5 uluslararası yayında ve 15 bilimsel bildiride yer aldı. Bu proje ile birlikte İngiltere Royal Akademi Mühendislik Programı kapsamında İnovasyonun Liderleri Eğitimi’nde (Leaders in Innovation Fellowships) farklı ülke katılımcılarıyla birlikte girişimcilik ve iş fikrinin ürüne dönüşmesi üzerine eğitimler aldı. TÜBİTAK’ın da desteklediği Hande Karagedik’in kozalaktan ürettiği öksürük şurubu yakında raflarda yer alacak. Hande Karagedik ilham veren hikayesini anlattı.
OKUL YILLARINDA ÇALIŞMAYA BAŞLADI
- Çalışmaya nerede, nasıl başladınız?
Çalışmaya henüz okul yıllarında başladım. Özellikle yüksek lisans ve doktora eğitimim boyunca birçok projede yer aldım. Bilimsel araştırmalar üzerine farklı tecrübeler edindim. Yüksek lisans eğitimimin son döneminde babamın vefatı nedeniyle, para kazanmam gerekliydi. Hem okuyup hem de farklı şirketlerde çalıştım. Laboratuvarlarda kullanılan sarf malzemelerin satışını yaptım. Kullanılan cihazların eğitimlerini verdim. Böylece ticareti, satış yapmayı öğrendim. Doktora eğitimimde de bildiklerimi birleştirip ‘Nasıl bir yol izlerim?’ diye düşündüm ve böyle bir proje ile yola çıktım.
KADRO BULAMADIM AMA YILMADIM
- Bu işe nasıl ilgi duymaya başladınız?
Bu işe çocukluğumdan beri ilgim vardı. Meraklı bir çocuktum. Araştırmayı, üretmeyi, fayda sağlamayı hep sevdim. Bu nedenle üniversite sınırlarından hiç kopmak istemedim. Bunları en iyi üniversitede yapabileceğimi düşündüm. Akademisyen olarak hayatıma devam etme kararı aldım. Fakat hiçbir şey düşündüğüm kadar kolay olmadı. Yüksek Lisans ve Doktoranın yanı sıra yer aldığım birçok projeye rağmen kadro bulamadım. Ya yurt dışına gidecektim ya da şansımı zorlayıp Türkiye’de yoluma devam edecektim. Ben ülkemde kalmaya karar verdim. Her zorluğa rağmen aldığım eğitimi yine kendi ülkem için kullanmak istedim.
ROYAL AKADEMİ MÜHENDİSLİK’TEN MENTORLK ALIYOR
- Size ilham veren, yol gösterenler oldu mu?
Bu projede bana ilham veren halam, yol gösterenlerim ise hocalarımdı. Bu nedenle kendilerine çok teşekkür ederim. Her zaman desteklerini hissettirdiler. Şu an Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi’nden ve İstanbul Üniversitesi’nden danışman hocalarımla yola devam ediyorum. KAGİDER (Kadın Girişimcileri Derneği) gibi kadın girişimcileri destekleyen kuruluşlardan koçluk desteği alıyorum. İngiltere Royal Akademi Mühendislik tarafından mentorlük desteği alıyorum. Bir kadın ve girişimci olarak ülkemizdeki dayanışmayı görmek beni çok şaşırtmıştı başlarda. Bu projeye başlamadan önce böyle bir ekosistemin olduğunu bilmiyordum. Bu destekler beni çok etkiledi ve gerçekten kadınların güzel bir dayanışma içerisinde olması, tecrübelerini paylaşması, yol göstermesi beni daha da cesaretlendirdi.
- Moleküler Tıp alanında çalışmaya nasıl karar verdiniz ve nasıl yol aldınız?
Biyoloji eğitimimden sonra moleküler alanda çalışmalar yaparak bu konuda kendimi geliştirmek, sorunların en küçük parçasına kadar inmek, en derinlerinde kalıcı çözümleri aramak istedim. Yaptığımız çalışmalarla bir gün birilerinin hayatına dokunabileceğimizi hissettim. Bu nedenle yüksek lisansa başvuru yaptım ve kabul edildim. Sonrasında birçok projede görev aldım ve yaptığım çalışmalarda hep ‘İnsanlar bu çalışmalardan nasıl faydalanırlar?’ diye düşündüm. Yaptığımız çoğu çalışmada malzemelerin yurt dışından geliyor olmasına, hatta bazılarına ulaşamıyor olmamıza üzülüyordum. Bu yüzden yerli bir şeyler üretmeyi hedefledim her zaman.
- Kendinizi geliştirmek için neler yapıyorsunuz?
Bizim alanımızda her an her bilgi önemlidir. Algımızı sürekli açık tutmak zorundayız. Bu açıdan özellikle teknolojiyi çok yakından takip ediyorum. Yerli – yabancı her türlü yayını takip etmeye çalışıyorum. Kendi alanımdaki son gelişmeleri, buluşları inceliyorum. Pandemi boyunca online eğitimlere de iyice alıştık. Yurt dışı üniversitelerindeki konferansları, açıklamaları takip ediyorum. Kafamı dağıtmak için ise profesyonel olmayan şekilde müzikle uğraşıyorum.
ÇAM KOZALAKLARINDAN ÖKSÜRÜK ŞURUBU
- TÜBİTAK projenizden söz eder misiniz?
Çam kozalaklarından bitkisel destek ürünü geliştirilmesi üzerine bir projemiz var. Bu projede farklı özüt elde etme yöntemlerini kullanarak en etkili ürünü ortaya çıkarmaya yönelik çalışmalar yaptık. Her yaptığımız özüte farklı koşullarda muamele edip içlerinden en etkili olan formları seçtik. Amacımız ülkemizin kaynaklarını kullanarak bir ürün çıkartmaktı. Bu amaçla TÜBİTAK 1512 BİGG Bireysel Genç Girişimci Desteği’ne başvuru yaptım. Farklı eleme yöntemlerinden geçerek desteği almaya hak kazandım. Bu destek 200 bin TL’lik bir hibe. Bu proje sadece ürünün prototip aşamasına kadar olan kısmını destekliyor. Seri üretim kısmı için farklı bir projeye başvuru yapmamız ve bir partner/yatırımcı bulmamız gerekiyor. Ürünün prototipini ürettik. Şuan üretimi yapmak için hem partner/yatırımcı arayışına hem de ürünü geliştirmeye devam ediyorum.
- Türkiye'de endemik bitki varlığı çok yüksek. Sizce bu avantajı değerlendirebiliyor muyuz? Neler yapılabilir?
Türkiye coğrafi özellikleri bakımından çok zengin bir ülke. 3 farklı fitocoğrafik bölgenin kesişiminde yer alıyor. (Akdeniz, Avrupa - Sibirya, İran - Turan) Farklı iklim tiplerini ülkemizde yaşayabiliyoruz. Topografik ve jeolojik yapısı, farklı toprak çeşitlerini barındırması nedeniyle endemik bitki çeşitliliği çok fazla. Türkiye florasının yaklaşık yüzde 30’u endemik. Sadece Türkiye’de yetişen bitkiler... 2000 yılından itibaren yaklaşık yılda 50 yeni tür keşfediliyor. Bu da neredeyse haftada 1 yeni türün keşfedilmesi demek. Toplamda 12 bin farklı bitki türü var. Tabii ki bu türlerin hepsi ticari şekilde değerlendirilmeye uygun değil ama olanları da değerlendirmiyoruz. En çok söylenen ama yapılmayan şey üniversite sanayi iş birliği. Çok söyleniyor ama yapılmıyor. Artık ciddi anlamda üniversite sanayi iş birliği ele alınmalı ve bir an önce harekete geçilmeli. Sanayi tarafı yeni türleri tanımıyor ve bu nedenle ilgilenmiyor. Yeni bir ürünle uğraşmaktansa yurt dışından hazır ürün getirip satıyor. Akademi tarafı ise ticaretten anlamıyor ürün çıkartmıyor. Bu iki tarafın ortak bir noktada buluşması gerekiyor. Bunun için devlet tarafından atılan adımlar var ama çok yetersiz.
-Geleneksel yöntemlerle modern tıbbı birleştiren çalışmalar içinde olduğumuzu söyleyebilir miyiz?
Geleneksel yöntemlerle modern tıbbı birleştirmek en büyük hayalim. Şu an yaptığımız çalışmalar ileride yapmak istediklerimizin ön çalışması. Daha yolun çok başındayız ve çok çalışmamız gerekiyor.
HALASINDAN İLHAM ALDI, ARAŞTIRDI, YAPTI
-Öksürük şurubu hikayesini anlatır mısınız?
Bu projedeki hikâyem halamdan geliyor. Çocukluğumdan beri yapmış olduğu çam özütlü ‘kozalak’ şurubunu öksürdüğümüzde, soğuk algınlığımız olduğunda içirirdi. Doktoraya devam ederken bana ‘Araştırsana bunu, yapıyoruz ama gerçekten işe yarıyor mu?’ diye sormuştu. Araştırdığımda dünyada o kadar çok çalışıldığını gördüm ki inanamadım. Türkiye’de yapılan çalışmalar çok kısıtlıydı. Farklı coğrafyalarda insanlar yerel olarak kullanıyordu. Bazı ülkelerde ticari formları vardı ancak Türkiye pazarında resmi olarak yoktu. Türkiye’de reçel olarak satan da vardı şurup olarak satan da vardı. Hâlâ da var ancak hangi çamı kullandıklarını kendileri de bilmiyor. Hangi koşullarda üretildiği, içerik analizleri, stabilite testleri yok. Bakanlıktan kozalak toplama izinleri yok. Ruhsatlı ürün yok. Geleneksel yöntemi geliştirerek en etkili formülü geliştirmeye yönelik bir proje geliştirdim. TÜBİTAK projesine başvurdum ve kabul edildi. Yöntemi patentledim. Türkiye - İngiltere iş birliği kapsamında Royal Akademi Mühendislik Programı’na seçildim. İngiltere’deki eğitimin ardından orada yapılan yarışmada 3.’lük ödülü aldım. Şimdi ürünü raflarda görmek için son çalışmalarımızı yapıyoruz ve gün sayıyoruz.
Geliştirdiğimiz ürün tamamen doğal. İçerisinde hiçbir kimyasal katkı yok. 2 formda piyasaya çıkacak. İlk çıkacak olan ürün çocukların da kullanımına uygun ve içerisinde bulunan etken maddeler bağışıklık güçlendirici özelliklere sahip. Geleneksel formun standardize edilmiş hali. İkinci çıkacak olan form bağışıklık arttrırıcı özelliğinin yanı sıra hem şeker hastalarının hem de sağlıklı bireylerin kullanımına uygun olacak.
-Pandemide şunu gördük yerli üretim her şeyden çok önemli. Sizce neler yapmalıyız?
Dışa bağımlılığın azaltılması gerekliliğini tüm dünya anlamış durumda. Artık tüm ülkeler yerli üretime öncelik veriyor. Türkiye kendi öz kaynaklarını kullanarak çok farklı yerlere gelebilecek bir potansiyele sahip. Gençlerimizi teşvik etmemiz, onları cesaretlendirmemiz gerekiyor. Ülkemizin kendi kendine yetme konusuna ağırlık vermesi gerekiyor. Halkımızın yerli ürünlere yönlendirilmesi ve yerli üretimin desteklenmesi konusunda bilinçlendirilmesi gerekiyor.
KOZMETİK ÜRÜNÜ DE SIRADA
- Yeni projeleriniz var mı?
Evet birkaç projenin ön çalışmalarını yapıyorum. Çam özütünün farklı formülasyonları üzerine çalışmalar yapıyoruz. Farklı meyve ekstreleri üzerine çalışıyoruz. Yine bir geleneksel tariften bir kozmetik ürün geliştirme projemiz var ancak bunları yatırımcı bulduğumuzda hayata geçireceğiz.