Güncelleme Tarihi:
Bunlardan ilki önyargılarımı kırmak oldu. Okuduğum tüm okullarda farklı şehirlerden, farklı sosyokültürel kesimlerden gelen, farklı karakterlerde pek çok kişi vardı. Ben onlara karşı hep yakın ve hep meraklı davrandım. Her insan benim için öğrenilecek yeni bir dünyadır, bu yüzden insanları tanımayı ve onlara mütemadiyen soru sormayı çok severim. Girvak’ta da aynısını yaptım. Ama beni şaşırtan ve önyargılarımı kıran şey ise herkesin böyle olmasıydı. Hepimiz apayrı insanlardık. Biriciktik. Ve hepimiz dibine kadar meraklıydık. Bu merakı ve hoşgörü ortamını görmek, distopik öngörülerle körelttiğim umutlarıma bir ışık ve geleceğe daha şevkle sarılmamı sağlayan bir heyecan oldu.
İkincisi ise zaman planlamasının önemi. Geçen sene derslerim çok yoğundu, part-time çalışıyordum. Girvak dışında her zaman en az iki ayrı projem oluyordu. Kısacası hafta içi ve hafta sonlarım tamamen doluydu. Aynı zamanda sosyal bir insandım ve katılmam gereken aktiviteler oluyordu. Önce aktivitelerden feragat etmeye başladım. Yavaş yavaş ödevlerimi teslim tarihlerinde, son dakikada teslim etmeye başladım. İşte bunu fark ettiğim ilk anda durdum ve bu durumu nasıl tersine çevireceğimi düşünmeye başladım. Bu sene ilk kez almadığım ajandamın eksikliğini, biraz gecikmeli de olsa bir ajanda ve yapılacaklar defteri alarak telafi ettim. (Evet, bu konuda biraz eski kafalıyım. Yapılacak bir işi not alıp bitince yanına işaret koymak inanılmaz keyif veriyor.) Bu iki materyal benim neye ne kadar vakit harcayacağımı, buna bağlı olarak da hangi işe ne zaman başlayıp, işi bitirmem gerektiğini planlamamda bana çok yardımcı oldu. Kısacası vakit ayıramadığım “planlama” rutinime yine hiçbir şeye vakit ayıramadığım için geri dönmüş oldum. Bazen hayat ironik olabiliyor.
Girvak hepimiz için yepyeni bir tecrübe ve maceraydı. Ancak bana göre yaptığımız her işte önemli olan ondan kendimiz için neler çıkarttığımız ve potansiyelimize erişmek için önümüze çıkan fırsatlardan ne kadar verimli biçimde yararlandığımızdır.