Güncelleme Tarihi:
Çevreyi dinlememeye başlamak ve zamanla totaliterleşmek akut bir kriz olarak nitelendiriliyor. Bu düşünce ve davranış modeli, yöneticilerde zamanla, yaptıkları, başardıkları işler neticesinde gelişen özgüvenle oluşuyor ve oluştuktan sonra da kendisi istemediği müddetçe değişmiyor. Böyle bir düşünce ve davranış modelini benimsemiş bir yönetici, bu durumu bir dış kaynak tarafından uyarılmadıkça veya çok temel bir hata yapmadıkça (para kaybetmesi, kriz yaşaması), kolay kolay anlamıyor, farkına varmıyor.
En iyisini yaptığını düşünen biri eleştiriye de kapalı oluyor. Sürekli olarak eleştiriye açık olduğunu söylese de, aslında durum tam tersi.
Bu tutumun sebepleri var. Bir yönetici, yönetici olduğu zamana kadar ve sonrasında iyi kötü birçok deneyim yaşıyor ve o iyi kötü deneyimlerle birlikte hâlâ olduğu yerde ve yöneticiyse, kendine güveni perçinleniyor. İş hayatına atıldıktan sonra çok kişinin arasından sıyrılıp yönetici oluyor. Sonrasında yöneticiler arasında da sıyrılıyor ve üst yönetici oluyor. Bu seviyeye gelirken de tecrübeleri, donanımı, zekası, atlattığı krizler, başarıları da etkili oluyor. Bütün bunlar yöneticiyi ikna edici, lafı dinlenir bir konuma getiriyor. Durum böyle olunca da kendini herkesten farklı bir yere koyarak en iyisini ben bilirim tutumuna girebiliyor.
Bu düşünce ve davranış modelinin lider tanımına uymadığını düşünen TEM Yönetim Geliştirme Hizmetleri Kurucu Ortağı Dr. Erkan Tozluyurt, bu tutumun her zaman bir tek bireye ait olmadığını da ekliyor. Kişiler grup olarak da benzer bir tutum sergileyebiliyor. Buna örgütsel davranış literatüründe groupthink dendiğini belirten Tozluyurt, bunun da bir grup yöneticinin/insanın çevreyi dinlememeye başlaması ve totaliterleşmesi şeklinde ifade ediyor. Bu tür grupların özellikleri:
? Kendi içinde bulundukları grubu aşırı önemsemeleri.
? Kendi varsayımlarına uymayan her türlü fikre direnç göstermeleri.
? Oy birliğine ulaşmak için baskı kurmaları.
? Dışarıdan gelecek tüm fikir ve önerilere kapalı olmaları.
? Her konuda bir fikir birliği illüzyonu söz konusudur.
Tüm bu belirtileri gösteren herhangi bir grubun, giderek her şeyin en iyisini kendilerinin bildiğini düşünmeye başladığını ve dışarıdan gelen tüm fikirlere karşı kapandığını belirten Tozluyurt, aşırı bir özgüven sergilemeye başlayarak tüm kararları kimseye sormadan, etraflıca düşünmeden vermeye başladıklarını ekliyor.
Gruplar da, kişiler de bu tutuma kapıldıklarında benzer eğilimleri gösteriyorlar.
Gelişimi durduruyorlar
Çevresini, çalışanlarını dinlemeyen ve totaliterleşen yöneticiler, dış dünyaya kapalı olduklarından, gelişimi ve değişimi durdurarak kişiye ve şirkete en büyük zararı veriyorlar. Bu yöneticilerin özellikle sürekli Y kuşağı ile çatışma yaşadığını belirten Tozluyurt, eski nesil çalışanların bu tutumu, normal bir tutum gibi algılarken, yeni nesil çalışanların bunu anlamsız bulabildiğini ve tepki gösterebildiğini söylüyor.
Böyle bir tutuma giren yöneticiye yaptıklarının söylenmesi gerekiyor. Ama asıl önemli olan bu konunun nasıl açılacağı ve nasıl ifade edileceği. Tozluyurt bu aşamada yöneticiye bu geribildirimin koçluk yaklaşımı ile sunulabileceğini söylüyor.
Tozluyurt’un bu tutumu kendi içinde hisseden yöneticiye tavsiyesi “Ne zaman biriyle bir çekişmeye girse ve kendini ne zaman birini bir konuda ikna etmeye çalışırken bulsa, bir an durup düşünmesi” şeklinde. Bu tür yöneticilerle çalışanlara tavsiyesi ise, öncelikle o yöneticiyle çalışmaya devam edip etmeyeceklerine karar vermeleri; kalmayı seçiyorlarsa, duruma karşı bakış açılarını değiştirmeyi ve çatışmayı yönetip, ipleri –öyle görünmese de– ellerine almaları.