Kanseri yendi, ÅŸirketleri kurtarmak ve büyütmek için geri döndü

Güncelleme Tarihi:

Kanseri yendi, şirketleri kurtarmak ve büyütmek için geri döndü
OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 24, 2010 14:31

Haberin Devamı

Tufan Darbaz, Türk iş dünyasının en önemli isimlerinden. Sabancı Grubu'nda 18 yıl boyunca çalışan ve grubun yaptığı 18 yabancı ortaklıkta kilit rol üstlenen bir yönetici. 2003-2007 yılları arasında da Doğan Holding'de CEO olarak görev yapan Darbaz, yakalandığı prostat kanseri nedeniyle iş hayatına zorunlu bir mola vermişti. Ancak Darbaz, bu zorlu mücadeleyi kazandı ve şimdi zordaki şirketleri kurtarmak ve büyümek isteyenleri de büyütmek için geri döndü. Darbaz'ın tamamen gerçek anektodlardan oluşan ve iş dünyasının önde gelen isimleri ile birebir yaşadıklarından oluşan 'CEO'luğa uzanan yol' adlı kitabı da piyasaya çıktı.

eguler@hurriyet.com.tr

- Kanser olduğunuzu nasıl öğrendiniz?

Ben bu hastalığa 51 yaşında yakalandım. Bence burada yapılması gereken en önemli şey düzenli kontrol. 40'tan sonra her yıl prostatı kontrol ettireceksiniz, 45'ten sonra da daha derin kontrol gerekiyor. Ben birinci safhada yakalandım ve kanseri atlatmanın en önemli nedeni de bu.

Haberin Devamı

Ama benim hastalığımın teşhisi olmayabilirdi de. Doktor benim arkadaşım olduğu için ısrar etti ve 12'inci parça alımında kanserli hücreyi buldu. Normalde üç dört kez aldıktan sonra bırakıyorlar. Halbuki benim PSA değerlerim devamlı oynuyor. Vücutta böyle dengesizlikler varsa peşini bırakmayacaksın.

- Sonra ne oldu?

Ocak ayında ameliyat oldum ve 6 ay sıkıntılı bir dönem geçirdim. Ama sonra hiç yapmamam gereken birşey yaptım.

Ali Sabancı rica edince Esas Holding'in Yönetim Kurulu üyeliğine başladım ama bunu kesinlikle yapmamam gerekti. O nekahat devresini iyi geçirmem lazımdı ama ben çalıştığım için toparlayamadım. Zaten sonra da yorgunluk sebebiyle işi bırakmak zorunda kaldım.

- Esas Holding'te ne yaptınız?

Üç tane iş yaptım. Mesela Peyman'ı ortaya çıkardık. Bence kuruyemiş pazarın Türkiye'de çok büyük bir pazar. Ayrıca Zorlu'dan Antalya'da bir et fabrikası aldık. Bu da kitaptaki anektodlarda var mesela.

Bir gün Beymen'den alışveriş yaparken Ahmet Nazif Zorlu'ya rastladım. Sohbete başladık. O da bana, "gıda ile ilgileniyorsanız benim başıma Denizbank'tan kalan bir fabrika var, onu alır mısınız" dedi. Esas Holding de o ara hem markalı bir et arıyor bir de hazır yemek işine girmek istiyor. Biz fabrikayı aldık. Hazır yemek tarafında da çok önemli bir Fransız firma ile ortaklık yapıldı ve ürünleri piyasaya vermek üzereler. Yakında marketlerde göreceksiniz. 

Haberin Devamı

Son olarak da yine Fransız Bongrein ile ortak olarak Trakya Peynir'i satın aldılar.

- Sonra?

Eren GÜLER yazıyor
hurriyet.com.tr

Hastalık sebebiyle bir süre durdum ve dinlendim. O arada da iyileşince ne yaparım diye düşündüm. Danışmanlık dedim ama onu da farklı yapayım dedim. 'Turn around', yani şirketleri ayağa kaldırmak veya büyütmek üzere bir danışmanlık yapma kararı aldım.

Türkiye'de böyle bir danışmanlık yapılmıyor. Ama Avrupa'da örneği çok var.

- Krizde olduğumuzu düşünerek mi bu alanda danışmanlığa başladınız?

Yok hayır. Kriz olmasa da birçok şirket yanlış yönetim nedeniyle kendi krizine düşüyor. Burada elinizi taşın altna sokacaksınız, aktif bir CEO gibi işin içine gireceksiniz. O şirketi tecrübe ile birleştirerek, gerekirse dışarıdan para bularak tekrar toparlayıp sahibine teslim edeceksiniz.

Haberin Devamı

Bu Türkiye'nin ihtiyacı olan bir danışmanlık türü. Ben de böyle bir dönüş yapayım, farklı olsun dedim. Bu arada piyasanın gereği olarak finansmana da yöneldik, onu da yapıyoruz. Tek bir iş beni tatmin etmez.

PARA BULMAK KOLAY, ORGANÄ°ZASYON DAHA ZOR

- Åžirketler size 'gel bizi kurtar' diye mi geliyor?

Gel bizi kurtar diyenler, iflas erteletme sürecinde olanlar, iflasa gittiğini hissedenler veya iyi bir iş içinde olup da daha fazla büyümek isteyenler... Herkesin krizde olması gerekmez, 'daha hızlı nasıl büyürüz' diye de çok firma geliyor.

Ama bunun için iki şeye ihtiyaç var, organizasyon ve finansman. Bence büyüme konusunda organizasyon daha da önemli. Finansmanı bulmak daha kolay.

Haberin Devamı

- Kimler var mesela büyümek isteyen?

Mesela Özsu Grup. Sağlık işi ile uğraşıyorlar ve altlarında Ultra ve Moltek diye iki şirket var. Aslında bu grup daha önceden otomotiv sektöründe faaliyet gösteriyordu. Ama bir girişimci gelip hastanelerde kanser tarama işini anlatıyor. Daha da önemlisi, bunun ilacını üretiyorlar. Türkiye'de bir Eczacıbaşı bir de Özsu. Altı ayda sıfırdan ve sıfır tecrübe ile yüzde 30 pazar payına ulaştılar. Bir iki yıl içinde Türkiye'deki büyümeyi tamamlarlar ve sonra da asıl olarak yurtdışında büyüyecekler. 

Ama bunlar kendi boyutlarını aşmış işler. Bir taraftan büyüyor, bir taraftan yeniden yapılanıyor. Fakat büyümek için içeriden yarattığı kaynak yeterli değil ve dışarıdan fon bulmak gerek. Biz de işte burada hem fon bulma hem de yeniden organizasyon işini üstleniyoruz.

Haberin Devamı

- Danışmanlık için gelen herkesi kabul ediyor musunuz?

Geçenlerde üç genç arkadaş geldi. İnternet üzerinden emlak portalı oluşturuyorlar. Çok iddialılar ama ben onlara gittikleri yolun yanlış olduğunu söyledim. Hem öyle büyünmez hem de çok sıradan bir iş. Bir örnek verdim, eğer öyle birşey  yapsalardı yıkarlardı piyasayı ama o vizyou göremedim maalesef ve reddettim.

- Nedir o ?

90'lı yıllarda Motorola'nın bir reklamını seyretmiştim. Daha o zaman 3G filan yok, geliştiriliyor. Reklamda Londra'da bir bankacı Hong Kong'a tayin oluyor. Ona üç gün içinde gidip işe başlayacaksın diyorlar. Bankacı da telefonu alıyor eline, Google Earht'e girip Hong Kong'daki emlakçıları buluyor, bir tanesini seçiyor ve görüntülü olarak bağlanıp nasıl bir ev istediğini anlatıyor. Sonra da virtual olarak evi geziyor. Beğeniyor, kontratı yapıyolar ve adam iki gün sonra uçuyor. Havaalanında onu bir araba alıp evine götürüyor ve anahtarları veriyor.

Bakın bu inovasyon işte. Şimdi bu teknoloji var, o zaman daha gelişiyordu. Ben beklerim ki insanlar böyle bir vizyonla gelmeli. İşte o zaman ben onları ellerinden alıp büyütürdüm.

TARIM SEKTÖRÜ ÇOK ÖNEMLİ

- Önümüzdeki dönemde öne çıkacak sektörler ne olur?

Üç konu var bana göre. Birincisi tarım ve tarıma dayalı sanayi. Bu çok eksik Türkiye'de. Körfez ülkelerinin herşeyi var, ama tek birşey yok, gıdası... Bu ülke o kadar büyük merkez olur ki. ama biz şu anda oyalanıyoruz. Birinin çıkıp proje yapması lazım. Bu iş kesinlikle gelişecek.

İkincisi, bilgi işlem teknolojisi. Bugün Hindistan'ı Hindistan yapan yazılıma verdiği önemdir. Beyin gücü çok ileri düzeyde.

- Ama o da bir devlet politikası...

Evet öyle, bizde de herşey parça parça. Ama herşeyi devletten beklememek lazım.  Mesele TÜSİAD olarak öncülük yap, yol göster.

Üçüncüsü enerji. Biz bugün enerji koridoruyuz ama yetmez, depolama gibi bir ihtiyaç var. Burada önyargılı olmayacaksınız. Bu oyunu en güzel Rusya-İran-Türkiye oynar, üçü beraber. Avrupa Birliği diye tutturduk hepimiz onun peşinde koşuyoruz. Biraz Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu yönü değiştiriyor ama özel sektörün de gitmesi lazım.

Afganistan'da niye savaş var? Taliban var orada değil mi. El kaide var. Herkes öyle diyor. Afganistan o kadar stratejik bir yer ki... Bütün bu enerjinin Hint Okyanusu'na ineceği yer Afganistan. Kıyamet o yüzden kopuyor. Şöyle bir toparlanırsa göreceğiz zaten. Bütün projeler arka arkaya gelecek.

Biz burada kendi küçük dünyamızda yaşıyoruz. Gerçekleri ve arkasında yatanı çok iyi takip etmek lazım. Ama edeni de göremiyorum maalesef.

SABANCI'NIN TOYOTA'YI ALMASINI Ä°STERDÄ°M

Biz dünyada 17'inci büyük ekonomi olacakmışız. Biz 1 numaraya 2 numaraya oynarız. Ama hayaller rüyalar görmezseniz birşey olmaz. Mesela ben Sabancı'nın Toyota hisselerini satmasına karşıydım. Satan ben oldum ama satılmasına karşıydım. Tam tersine, dünyadaki Toyota'nın alınmasını istiyordum. Ben bunu söylediğim zaman bana güldüler. Fakat o kadar kolaydı ki... O şirketlerin yüzde 5'ini aldığınız zaman zaten idare ediyorsunuz, o parayı da finansman piyasalarından rahatlıkla bulabilirsiniz. Mesela siz bu birleşmelerde çok büyük rakamlar duyuyorsunuz, ama zannediyor musunuz nakitler giriyor çıkıyor. Yok böyle birşey. Bir sürü yapısal finansman tekniği var ve onunla oluyor.

SAKIP SABANCI HANGÄ° ARABAYA BÄ°NDÄ°?

- Kitabınız ne zaman çıkıyor?

Kitap bu hafta başı itibariyle satışa çıktı. Adı, 'CEO'luğa uzanan yol.' Türkiye'de bu konuda ortada bir sürü tercüme var ama bir Türk CEO'nun yazdığı hiçbir kitap yok.

- Ne anlatıyorsunuz kitapta?

Türkiye'nin en önemli patronları, CEO'ları ile 1978 yılından bu yana birebir yaÅŸadığım gerçek anektodların anlattım. Bu insanların bazıları rahmetli oldu, bazıları halen görevlerine devam ediyor. YaÅŸadığımız o anektodların sonuna da bir mesaj koydum.Â

Benim buradaki hedefim, iş hayatının ilk yıllarında olan ve yüksek lisans eğitimi yapan gençlere olaylar karşısında nasıl davranmaları gerektiğini anlatmak. Kitabın ana felsefesi bu. Adım adım nasıl CEO olursunuzu gerçek anektodlarla anlattım.

- Bir örnek verebilir misiniz?

Mesela merhum Sakıp Sabancı ile Philip Morris ortaklığını gerçekleştirmek için İsviçre'ye gitmiştik. Firmanın merkezi Lozan'da. Ben ortaklık müzakerelerini yürüttüğüm için önceden geldim ve Sakıp Bey'le de Cenevre'de buluşmak üzere sözleştik. Otelin lobisinde buluştuk, hesabı ödedik ve dışarı çıktık.

Benim beklentim şu; Philip Morris bize lüks, şöförlü bir araç gönderecek ve biz Lozan'a gideceğiz. Ben etrafa bakınırken biri tane Renault 5 geldi. Ben hala bakıyorum. Sakıp Bey, 'ne bakıyorsun?' dedi ve direksyona geçti. Biz de o araba ile ikimiz Lozan'a gittik.

Hatta görüşmeleri tamamladıktan sonra yine aynı araç ile bütün hafta sonu İsviçre'yi gezdik. Giderken de aracı havaalanında araç kiralama firmasına bıraktı ve biz Türkiye'ye döndük.

Mesela buradan şu mesajı verdim: Patronlar da insandır... En yüksekte gördüğümüz Sakıp Bey'in de çok insani ihtiyaçları var. Ben onu İstanbul'da hiç o ufak arabayı kullanırkenki kadar mutlu görmemiştim. Çok büyük keyif aldı.   

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!